Bağımsız, profesyonel ve namuslu gazeteciliğin ancak anaakım medyada olabileceği değerlendirmesinin dayanağı, K. Gürsel’in kendi öz deneyimi olabilir. Ancak, bu saptamayı Liberal-Çoğulcu Kuram içinden birileri de yapabilirdi.

Gazeteciliği; gerçek toplumsal dünya ile ilgili, daha önce bilinmeyen ve doğruluk iddiası taşıyan, “yazarlık ürünü” metinler üretme işi olarak tanımlayabiliriz. “Yazarlık ürünü” olması, üreticisinin değerlerinden etkilendiği anlamına geliyor. Zaten artık, ideolojiden bağımsız, üreticisinin üzerinde iz bırakmadığı “objektif” bir gazetecilik olabileceğini savunan da kalmadı.

Felsefi olarak pozitivizm, teknolojik olarak fotoğrafın icadı ve ekonomik olarak da haberin kaliteliyse serbest pazarda satılabileceği anlayışı üzerine oturan 19. Yüzyıl objektivizmi yerini daha kıymetli bir kavram olan “dürüstlüğe” bırakalı çok oldu.

Bağımsızlık, profesyonellik ve namus bireye içkin nitelikler ve ben de bir gazetecinin her koşulda bu değerlere sarılabileceğini düşünüyorum. Artık imkansızlık sınırına dayansa da, anaakım medyada bile!

Anaakım medyada, bu değerlere sarılan bir gazeteci, boğulmamak için başını suyun yüzünde tutmaya çalışan biri gibi; çırpınarak, sağa sola omuz atarak bağımsızlığına ve namusuna alan açmaya çalışır.

Ancak, ne birey olarak gazeteci, ne de onun bağımsızlığı/profesyonelliği/namusu bir cam fanus içinde var oluyor. Bunlar, içinde yer aldığınız yapısal koşullardan etkileniyor.

Prof. Ben Bagdikian, gazetecilik alanının başyapıtlarından Medya Tekeli/Yeni Medya Tekeli kitabının her yeni baskısına yazdığı önsözde, ABD medyasını kontrol eden medya sahiplerinin, bir otelin salonunu dolduracak kadar çokken 1980 sonrası 21 yılda, nasıl bir telefon kulübesine sığacak kadar azaldıklarını (yoğunlaşma) anlatır. Onun “5 büyük” dediği, ekonominin her alanında hüküm süren dev holdingler, yalnızca ABD medyasını değil dünya medyasını kontrol ediyorlar. Kimyadan enerjiye, madencilikten bankacığa, turizmden savaş sanayine kadar her alanda üretim yaparken, bunların yanına haber üretimini de eklediler.

Anaakımdan kastedilen nedir bilmiyorum ama bu holdinglerin medyasından daha anası yok, “dev anası” gibiler. İdeolojik aidiyet olumsuzluk olarak görülüyor ve anaakım medyanın ideolojisiz olduğu varsayılıyorsa, bu koca bir yanılgı. Anaakımın ideolojik tarafgirliği aktivistlere nal toplatır!

Castells ve Arsenault, 2008 tarihli “Küresel Multi-Medya İş Ağlarının Yapısı ve Dinamikleri” makalelerinde, 7 büyük multi-medya korporasyonu sayıyor ve onların yönetim kurulundakilerin aynı zamanda başka hangi şirketlerin yönetim kurullarında olduklarını gösteriyorlardı.

CNN’i de bünyesinde barındıran Time Warner yöneticilerinin aynı zamanda hangi şirketlerde yöneticilik yaptıklarına sadece birkaç örnek: Philip Morris, American Airlines, Bayer, FedEx, City Group, Gordon Brothers, Hilton, Esteelauder, vb.

Çıkarların “doğruyu söylemek”ten çok farklı yerde olduğu böyle bir yapı içinde bağımsızlık, profesyonellik ve namustan bahsediyoruz! Burada var ama aktivist/siyasi medyada yok! Oysa, bu değerlere para kadar tasallutta bulunan bir aktivizm daha olmadı!

Anaakım medyanın aktivist medyadan en görünür farkı “büyük” olması. CBS haberlerine yeni bir boyut getirmiş olan ünlü ABD’li gazeteci Eric Sevareid (1912-1992); “Enformasyon medyası ne kadar büyük olursa, o kadar az cesur ve az özgürlükçü oluyor. Büyüklük zayıflık demek” demişti.

Ben Gürsel kadar iddialı değilim; anaakımda da kaliteli gazeteciler olabiliyor. Artık orada barınamasa da, bence kendisi buna bir örnek.