Anadolu aydınlanmasını ve Hacı Bektaş Veli’yi ne kadar tanıyoruz?
Bu yıl “56.Ulusal ve 30.Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri” 16-18 Ağustos 2019 tarihleri arasında Hacıbektaş ilçesinde gerçekleşiyor.
Anadolu’nun gelenekselleşen bu etkinlikler, 1964 yılından beri “şenlikler” olarak sürdürülmekteydi. Oysa Hacı Bektaş Veli, 13. Yüzyıldan beri, Anadolu’daki insan, bilgelik ve sevgi merkezli bir felsefenin uyanış tarihidir.
Egemenlerin tarih anlayışında Hacı Bektaş Veli, gerçek kimliğine yabancılaştırılır, sömürülür ve dönüştürülür. Onun felsefesi ve insan merkezli inanç anlayışı ortodokslaştırılmaya, Sünnileştirilmeye çalışılmıştır. Adına kurulmuş insan ve akıl merkezli Hakk Mektebi olan Dergâhı, Osmanlı padişahı II. Mahmut tarafından gasp edilmiş ve Nakşibendi tarikatının şeyhleri atanmıştır.
Halka hizmeti, hak için hizmet bilmiş olan Hacı Bektaş Veli, halkları ve insan hakları için mücadeleyi, kendini rehber ederek, barışı ve sevgiyi toplumsallaştırmaya ilke edenmiş bilge ve bir halk insanıdır.
Resmi tarih, zamanın hiç bir diliminde Hacı Bektaş Veli’yi doğru anlatmamıştır. Alevi-Bektaşi kimliğini hiç bir zaman geleneksel, batini, Heterodoks ve kendine özgü bir inanç olduğu gerçeği üzerinden tanıtmaya yanaşmamıştır. Gerek Hacı Bektaş, gerekse onun inançsal ve sosyal kişiliği, Sünnilik üzerinden yaratılmış bir “dinsel” önder gibi sunularak, onun felsefeci, bilge halk insanı özelliği yok sayıldı. Tarihsel gerçekliğinden koparılarak, ortodokslaştırılmak suretiyle, İslamiyet’i yayan bir tarikat şeyhi gibi sunuldu. Ağustos ayında yapılan etkinlikler ise tam da bu anlayış ile Hacı Bektaş’ın gerçek kişiliği, düşüncesi ve özgün kimliği yerine, devlet ve diyanetin resmi görüşü üzerinden dönüştürülerek, Türk İslam Sentezci eksende aktarılan zeminlere dönüştürülmeye çalışıldı.
Bugün dahi, Hacı Bektaş ve onun düşüncesi halen bir yandan Emevi zihniyetinin, diğer yandan Şiiliğin kuşatması altında ilmik ilmik asimile edilmeye çalışıyor. En acısı da; onun adına ya da onun düşüncesi üzerine kurulduğunu söyleyen birçok kurum bile, ya Hacı Bektaş ve onun felsefesini yok etmeye yönelik iç ve dış asimilasyonun farkında değiller ya da bunu önemsemiyorlar.
ASİMİLASYONUN MERKEZİNDE BİR DERYA
Osmanlıdan beri süregelen Sünnilik üzerinden “ortodoks bir din adamı” gibi bahsetmişlerdir. Göksel vahiylerin takipçisi gibi sundular. Onu, İslam’ın ya da bir etnik kimliğin yayıcısı, propogandacısı gibi anlattılar.
Oysa Hacı Bektaş Veli ırkların ya da ortodoks dogmaların değil, yetmiş millete aynı nazarla bakan, hiç bir millete ayrımcılık yapılmamasını öğütleyen, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki mesafeyi kaldıran, her şeyi insanla başlatıp, insanla bitiren bir felsefenin, öğretinin ve vahiylerin değil, aklın kerametine inanan bilgeliktir.
Gökyüzünün nakli hurafelerine değil, yeryüzünün akli hakikatine sığınmıştır. Ortodoks dinlerin tutuculuğuna, şeriat kuralarına değil, eşitlikçi ve özgürlükçü düşünce kaynağından beslenmiş ve öğretilerini bu yönde beslemiştir. Bugün dahi izlerine tanık olduğumuz kültürel ve felsefi varoluşumuzun temelinde onun emeği, mücadelesi, düşüncesi yatmaktadır.
İşte onun adına yapılan “Anma ve Kültür Sanat Etkinlikleri”, topluma yanlış tanıtılan ve anlatılan Hacı Bektaş Veli’nin gerçek düşünce sistemini daha cesaretle anlatmak için önemli zeminlerdir.
Bu yönüyle de bu “Anma ve Kültür Sanat Etkinlikleri” çok önemlidir. Geçmişi çarpıtan karanlık ve sahte tarih anlayışı yerine, 13. Yüzyılın bilgelik ışığı olan Hacı Bektaş Veli’nin aydınlık felsefesini ve öğretilerini anlatmak gibi tarihi görev ve sorumluluk ile karşı karşıyayız.
Hacı Bektaş ne bir ulema ne bir şeyhti! Onu Ulemaların kaleminden anlatılan dogma ve akıl dışı anlatımlarından kurtarmak, Alevi-Bektaşi inancının gerçek öğretileri, çağdaş bilimin, tarihsel gerçeklerin ve toplumbilimsel veriler üzerinden tanıma ve tanıtma ihtiyacı vardır. Onun kişiliği, kimliği üzerine giydirilmiş, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin asimilasyon elbiselerini yırtmak ve kendi gerçeği, felsefesi, öğretileri ve insan özüyle aklın ışında görünür kılmalıyız.
Çünkü Osmanlıdan günümüze tüm egemenler onun gerçek kişiliği ve düşünce sisteminin açığa çıkmasından korkmuş ve engellemek için her türlü katliamı, zulmü ve Dergahlarını işgal etmekten geri durmamıştır. Alevi-Bektaşi kimliği üzerindeki asimilasyon, baskı, ayrımcılık ve inkardan dolayı, korkuya teslim olanlar, Hacı Bektaş düşüncesini yeterince tarihsel ve politik nedenlerden dolayı savunamamıştır.
HACI BEKTAŞ VELİ KİMDİR?
Hacı Bektaş Veli’nin doğum ve hakka yürüyüşüne dair farklı tarihler kullanılmaktadır. Doğum ve Hakka yürüme tarihi kesin olarak bilinmemekle, 1209 -1272 olduğu sanılmaktadır.
Hacı Bektaş Veli, kardeşi Menteş ile 1240 yılında, Babai ayaklanmasında, Baba İlyas’ın yanında yer almış. Ayaklanmada kardeşi Menteş’i kaybeden Hacı Bektaş Horasan’dan Anadolu’ya gelir.
13. yüzyılda Anadolu’ya gelişi, Suluca Karahöyük’e yerleşmesi, Türkmenlerin, göçebe toplumdan yerleşik tarım toplumuna geçtiği döneme tekabül eder. Yani toplumsal düzen ve sosyal yaşamda radikal dönüşümlerin yaşandığı bu süreçte, Hacı Bektaş, tekke etrafındaki düşünsel, inançsal, felsefe ve sosyal bir örgütlenme ile halklaşmayı önemsemiştir. Burada inançsal ve sosyal düzen, sırtını ne Selçuklu, ne Osmanlı otoritelerine dayamamıştır.
Velâyetname’ye göre Hacı Bektaş’ı, Suluca Karahöyük’te ilk karşılayan Kadıncık Ana’dır. Kadıncık Ana’nın evine yerleşen Hacı Bektaş, ilk olarak burayı tekke olarak kullanır. Burası Kadıncık Ana evidir. Yani ilk kurumsallaşma diyebileceğimiz mekân, Kadıncık Ana Evidir.
Bektaşiliğin Kolları
|
HACI BEKTAŞ VELİ DERGAHI
Hacı Bektaş Veli Dergâhı Alevi-Bektaşi toplumun inanç, öğreti, eğitim, kültür ve felsefesinin merkezi olarak kabul edilir. Nevşehir İline bağlı Hacıbektaş ilçesindedir. Kadıncık Ana Evi’nden sonra bir diğer adı da Meydan Evi olarak bilinen HBV Dergâhı inşa edilir.
Dergâhın mimarisi ve içinde bulunan birçok sembol Alevi-Bektaşi öğretisinin ana felsefesini yansıtır. “Evren-Hakk-İnsan Sevgisi”ne dayanan, Dört Kapı Kırk Makam ile ham insandan olgun insana, yani Kamil İnsan yolculuğun adı olan Bektaşilik inancı, Hacı Bektaş Veli’nin düşünce ışığında, onun hakka yürüyüşünden sonra da tüm Anadolu’ya, Balkanlara ve hatta Ortadoğu’nun bazı bölgelerine kadar yayılmıştır.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda eğitim alan yüzlerce Bektaşi dervişi, aşığı, kalenderi, yol hizmetkarı Alevi-Bektaşi hümanizmasını insanlığa saçmak için dünyanın dört bir yanına dağılmışlar.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı inançsal, felsefi, kültürel, sosyal, ahlaki, dayanışma, paylaşım ve toplumsal olarak, Anadolu’dan başlayarak insanlığın umutla bağlandığı akıl ve bilgelik temelindeki Hakk okuludur ve merkezidir.
|
HACI BEKTAŞ VELİ'NİN DÜŞÜNCESİNDEKİ EVRENSEL DEĞERLER
Hacı Bektaş Veli Dergâhı, medreselerden farklı olarak tüm manevi, düşünsel üretiminin kaynağı insan ve onun aklının ve emeğinin kerametinden alır. Bir nevi laik düşünce sisteminin Anadolu’daki yeşermesidir.
Hacı Bektaş Veli’nin 13. Yüzyıldaki düşünce ışığı, felsefesinin ana ilkelerini oluşturan sözleri o dönemin bir tür “İnsan Hakları Beyannamesi”dir. Oysa Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “İnsan Hakları Evrense Beyannamesi” ancak 20. Yüzyılda 10 Aralık 1948 tarihinde fark edecekti!
Bugün dahi, Alevi-Bektaşi inanç toplululuğunun Cemlerinde, muhabbetlerinde, Semah ritüellerinde ve bir çok Erkânında bu olağanüstü insan ve akıl merkezli evrensel öğretilerin ve değerlerin yaşandığını görüyoruz. Hacı Bektaş düşüncesi ve onun adına kurulan Dergâhı ise bu insani evrenselliğin, toplumsa değerlerin ve felsefenin doğduğu ve beyan edildiği merkezdir.
Dolaysıyla Hacı Bektaş Veli, insanlığın toplumsal barışını sevgi ve bilgelik üzerinden, öğretilerini Anadoluya eken ve harmanlayan 13. yüzyılın en önemli bilge filozoflarındandır. Onun felsefesinde her şey insan “Benim Kabem İnsandır” diyen temel üzerine kurulur.
Bektaşilik, insanlığın Kamil İnsan yolunda, Kamil Toplum olarak, insan haklarına, onuruna saygıyı ve sevgiyi temel alan, bir toplumsal eşitliğe dayanır. Dört Kapı Kırk Makam öğretisi ise Kamil İnsana, alçakgönüllülüğü, kibrin şeytanlığına karşı tevazuu sahibi olmayı, gösterişten uzak durmayı ve Enel Hakk (Tanrı benim) düşüncesiyle Hakkı kendinde görmeyi, “Her Ne Ararsan Kendinde Ara” demeyi, “Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda. Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda” öğüdüyle, insana kalbini, tüm canlılara duyması gereken sevgisiyle doldurmasını öğütler.
Hacı Bektaş insanlığa hurafelerin, dogmaların, cehaletin ve tapınakların değil, “İlimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır” diyerek, cehaletin karanlığından ve hurafelerden insanlığı kurtarmak için “Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır” hatırlatmasıyla, “kerametin” Hırka’da, Tâc’da, Hac’da, Mekke’de ya Kudüs’te değil, insanın kendisinde ve onun aklında olduğunu anlatmıştır.
Taa 13. Yüzyılda,”Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde. Hak’ın yarattığı, her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok. Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde” diyerek, kadın-erkek eşitliğini savunmuştur. Soy sop yolunu değil, İnsan-i Kamil yoluna ve onun düşünce dünyasına bağlılığı ilke edinmiştir.
Farklılıkların bir arada ve barış içinde yaşaması için, “yetmiş iki milleti aynı nazarda bakma” ilkesiyle toplumsal barışa ve Bektaşiliğin evrensel ahlaki değer temelini oluşturan “Eline diline ve beline sahip ol” düsturuna davet eder.
Hacı Bektaş Veli’nin 13. Yüzyıl İnsan Hakları Bildirgesi Batı dünyası 10 Aralık 1948 yılından “İnsan hakları Evrensel Bildirisi”ni kabul ederken, Hacı Bektaş Veli tüm bu bildirinin ana ilkelerini oluşturan, “Hoşgörü”, “Barış”, “İnsan Sevgisi”, “Adalet”, “Eşitlik” ve “Paylaşım” gibi evrensel değerler hakkındaki düşüncesini, 13. yüzyılda anlatmaya başlamıştı.
|
Kendi Evlerinde Kiracılar; Aleviler
|
Hacıbektaş İlçesine ve Alevilere Yönelik Ayrımcılık Durmalı
|