Gardiner’in ‘Gündelik Hayat Eleştirileri’ ve aynı zamanlarda çıkan başka derleme kitaplarla, ‘gündelik hayat’ta biriken eleştirel perspektifler bir araya getirilerek, ‘gündelik hayat çalışmaları’ kendi içinde değerli bir araştırma alanı olarak tartışmaya açılmaya başlanıyor

Analizlerin analizi kitabı

YİĞİTALP ERTEM

“Gündelik hayat” sosyolojiden edebiyata, tüketici araştırmalarından politik/estetik hareketlere pek çok farklı kanaldan üzerine kafa yorulan bir alan. İnsanların hayatının çoğunluğunu kapsıyor olmasına rağmen, sosyolojinin uzun yıllarca basit ve açık kurallarla işlediği tanısını koyduğu, daha kapsayıcı teorilerin bir sonucu olarak tanımladığı bir araştırma nesnesi. Fakat, 20. yüzyılla beraber gündelik alanın içinde bir yanda cereyan eden iktidar ilişkilerini, ideolojinin pratik işleyişlerini, baskıcı mekanizmaları, yabancılaşma ve şeyleşmeyi; öte yanda ise bu sıradanlığın içinde uç veren tahakkümü aksatıcı pratikleri, ütopyacı ihtimalleri ve mücadele zeminlerini arayan eğilimler gittikçe artıyor. Öyle ki yüzyıl sonunda Gardiner’in yazdığı, henüz dilimize çevrilen “Gündelik Hayat Eleştirileri” ve aynı zamanlarda çıkan başka derleme kitaplarla, bu alanda biriken eleştirel perspektifler bir araya getirilerek, “gündelik hayat çalışmaları” kendi içinde değerli bir araştırma alanı olarak tartışmaya açılmaya başlanıyor.

Gardiner, başta kültürel çalışmalar olmak üzere eleştirel sosyoloji ve sanat/edebiyat eleştirisinde anılan düşünürlerden Mikhail Bakhtin, Henri Lefebvre ve Michel De Certeau’ya; politik/sanatsal hareketlerden dada, sürrealizm, sitüasyonist enternasyonal eylemlerine; Batı’da yerleri sağlam olsa da Türkiye’de o denli aşina olmadığımız, kapsayıcı bir şekilde çevrilmemiş Agnes Heller ve Dorothy E. Smith’e uğrayarak, bu kişi ve hareketlerin “gündelik hayat”ı çeşitli perspektiflerden fakat benzer eleştirel niyetlerle kavramaya yönelik metinlerini ele alıyor. Gündelik hayat üzerine yazmış olan pek çok başka önemli figürü (Foucault, Habermas vd) kapsam dışı bırakmasını ise öznel seçimlerini görünür kılma niyetiyle açıklıyor.

Ele aldığı düşünürlerle polemikten görece kaçınarak, daha çok onların tartışmalarını odağına alarak derinleştirmeye ve tarihsel pratiklere/düşünce gelişimlerine oturtmaya çalışıyor. Burada Frankfurt Okulu’na, hatta geniş bir kapsayıcılıkla tüm pozitivist veya postmodern düşünürlere ve okullara dair yaptığı eleştiriler, biraz da hızlıca bağlandığı için, yer yer haksız gibi görünebiliyor. Aynı şekilde, odağındaki kişilere ayrılan bölümler arasında da yer yer -olumlu denebilecek- çelişkiler üretiyor. Bir kısımda gündelik hayatın “kontrol altına alınmışlığı, metalaştırılması, yabancılaşmışlığı, sonsuz rutini”nden bahsederken, ertesinde “ütopyacı olanakları, deneyimin önemi, özel alanda cereyanı, burada yeşerebilecek devrimci eylemler”e geçebiliyor. Zaten önemli olanın, iki ucun da konforuna kapılmadan, daha derinlikli, tektipleştirmeyen ve eyleyen bir analiz geliştirmek olduğu iddiasında. Gündelik hayatın bizzat kendisinin böyle girift bir analizi çağırdığı konusunda pek çok yazar hemfikir.

Gardiner yaklaşık 300 sayfa boyunca bahsettiği “gündelik hayat”a dair hiçbir pratik örnek ve üstüne üstlük ele aldığı yazarların bu alandaki örnek çalışmalarının bir özetini vermiyor. Bunun nedeni bahsettiği yazarların/hareketlerin argümanları; bu argümanların karşıtları ve yoldaşları üzerinden kuramsal bir çerçeve çizmek (örneğin, üzerine birkaç kitabı bulunan Bakhtin konusuna geldiğinde “teori” gittikçe derinleşiyor ve zorlaşıyor). Kendisiyle çelişen bir yanı yok elbette fakat gündelik hayatta sürekli olarak öne çıkardığı şeyler deneyimleme hali, geliştirilen taktikler, tekrar eden ve düşünülmeyen davranışlar, konuşulanlar, mekânsal hareketlilikler vb pür “eylem”ler olduğu için, arada bunları örneklemesi okur açısından çok daha ilgi çekici bir metin haline getirebilirmiş kitabı.

Debord’un Gösteri Toplumu’ndan rastgele bir madde, sürrealist Man Ray’ın herhangi bir filmi, sitüasyonistlerin psikolojik/coğrafi keşif amaçlı şehir yürüyüşleri, Bakhtin’in Gargantua’daki karnaval anlatımını incelediği bir pasaj veya De Certeau’nun “Şehirde Yürümek” adlı dokuz sayfalık kısacık metni büyük bir şevkle ve zevkle okunabilir, izlenebilir veya denenebilir. Gardiner’in bunların tümüne değindiği çalışma ise, tanıyanların söz konusu isimleri yeniden düşünmesini, tanımayanlarınsa bu isimlerin külliyatına giriş yapmasını sağlıyor. Kitabın başında bu alana dair okumaların derlendiği kısım, Gardiner’in incelikli giriş bölümü ve sonundaki kaynakça da “ben gündelik hayat çalışacağım” diyen yüksek lisans mülakatı ve tezi hazırlığındaki kişi için oldukça değerli. Toparlayıcı bir “sonuç” bölümünün yokluğu da, Gardiner’in amacının tartışmayı bitirmek değil aksine belli bir odakta başlatmak olduğunu gösteriyor.

Bu “analizlerin analizi” kitabından bana kalan en ilgi çekici nokta ise, sayesinde haberdar olduğum, ilginç etnografik çalışmalar yapmış olan Dorothy E. Smith’in 1978’de yayınladığı “‘K is mentally ill’: The anatomy of a factual account” (‘K akıl hastası: Olgusal tarifin anatomisi’) makalesi oldu. “Anlatının anlatısı” daima ilgimi çekmiştir ve ayrıca kitapta pek bulamadığımı ifade ettiğim ampirik bir çalışmayı anlatıyor. Smith, makalesinde akıl hastası olduğu iddia edilen K’nın akıl sağlığını incelemek yerine, arkadaşlarının K’yı böyle değerlendirmelerine sebep olan sapkın davranışların hangi genel kabullere dayandığını araştırıyor. Gündelik hayata dair yazılı olmayan fakat derinden benimsenen kuralları ve insanlara yüklenen rolleri oldukça ilginç ve ikna edici bir yerden ele alabiliyor. Analizin analizinde hep tuhaf ve zincirleme düşüncelere dair bir yan var. K’dan başlarsak; uyumsuz görünen ilginç bir kadın, onu garipseyen arkadaşlarının hikâyeleri, bunları derleyip tartışan Smith, onu bir geleneğe oturtup tartışan Gardiner, onun kitabını yorumlamaya çalışan okur...