Cevat Şakir Kabaağaçlı tarafından temelleri atılan Mavi Anadolu hareketi, Cumhuriyet dönemi Türk modernleşmesinin şovenist eğilimlerini Anadolu şemsiyesi altında toplayan bir sözde bilimdir.

Anamorfoz: Mavi Anadoluculuğun şovenist eğilimleri

Mert Tutucu

Mavi Anadolu hareketi, 1945 yılında, hareketin öncüsü olan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın (Halikarnas Balıkçısı) ön ayak olmasıyla gerçekleşen ve Sabahattin Eyüboğlu tarafından Mavi Gezi olarak adlandırılan yolculuk serisiyle başlar. Aydın Afacan’ın Şiir ve Mitologya (2020) eserinde Vedat Günyol’dan aktardığına göre Mavi Gezi, Akdeniz havzasındaki İlkçağ uygarlıklarının kültürel mirasını özümseyen aydınların gerçekleştirmiş oldukları bir seyahattir. Seyahate katılan Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat gibi aydınların paylaştıkları ortak fikir, Batı medeniyetinin kaynağının Anadolu coğrafyası olduğudur. Onlara göre Anadolu, birçok ilkçağ medeniyetine ev sahipliği yapmış bir medeniyetler beşiğidir.

Bu medeniyetler arasında ön plana çıkan ise İyonya Uygarlığı’dır. Batı dünyasının Rönesans’ın temeli saydığı edebiyat, hümanizm, özgür düşünce gibi nosyonlar sanılanın aksine Atina merkezli Hellen kültüründen değil Anadolu merkezli İyonya’dan gelmektedir. Homeros, Thales, Demokritos gibi düşünürler Anadoluludur. Bu bakımdan Batı medeniyetinin kurucu değerleri Anadolu’ya dayanır. Türkler de 1071 tarihinde Anadolu coğrafyasına gelerek buradaki uygarlıkların mirasıyla hemhal olmuşlardır. Böylece ortaya Anadolulu, Batılı bir Türk kimliği çıkmıştır. Mavi Anadolu hareketinin bu görüşleri döneminde çok fazla taraftar bulamamış ve küçük bir aydın çevresi ile sınırlı kalmıştır. Hareketin destek bulamamasının temelinde belki de Mavi Anadolu’nun bütün köken anlatılarına hâkim olan şovenist yönelimler taşıması ve bu şovenist yönelimlerin sonucu olarak gerçeklikten kopuk anlatılara, dışlayıcı-ötekileştirici bir söyleme sahip olması yatmaktadır.

Nazan Maksudyan Türklüğü Ölçmek (2016) adlı eserinde Cumhuriyet dönemi modernleşmesi ve yeni kurulan ulus-devlete kurucu bir ulus kimliği yaratma sürecinin temel dinamiğinin “Türklerin Avrupalılarla akraba ya da en azından onlar kadar mütekâmil bir ırktan olduğunu[n] iddia edilebilmesi” olduğunu yazar. Maksudyan’a göre bu iddia “aşağılanmış pozisyonu gidermek bağlamında” çok önemli bir yere sahiptir.

1932 yılında toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi’nde kamuoyuna Türk Tarih Tezi’nin sunulması, 1936’da gerçekleştirilen Üçüncü Dil Kurultayı’nda ise Güneş Dil Teorisi’nin ortaya çıkması Türk kimliğinin Avrupalılardan aşağı olmadığı iddiasına bilimsel dayanak arama çabasından başka bir şey değildir. Bu çaba 1945’e gelindiğinde Mavi Anadolu hareketinde ve bu hareketin kurucusu Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın fikir dünyasında karşılığını bulur.

Cevat Şakir Kabaağaçlı fikirlerinin kaynağını Türk Tarih Tezi’nden alırken, ırk kavramının yerine kültürü koyar. Ona göre Anadolu’daki bütün uygarlıklar Türk kültürünün bir parçasıdır. Türk Tarih Tezi’nin “Anadolu uygarlığının kurucusu Türkler” anlayışının yerini “Türk medeniyetinin kurucusu Anadolu uygarlıkları” düşüncesi alır. Türk Tarih Tezi’nin tersinden yeniden yazımı olan bu paradigma aslında yeniden yazdığını yeniden inşa etmektedir. Kabaağaçlı’nın fikirlerinin Türk Tarih Tezi’nin ana hatlarından bağımsız olmadığını görmek için Maksudyan’ın söz konusu eserinde aktardığı Afet İnan’ın şu sözlerine bakmak yeterlidir: “Mezopotamya’da, İran’da milattan en aşağı 7000 sene evvel beşeriyetin ilk medeniyetini kuran ve beşeriyete ilk tarih devrini açan; Sümer, Akat, Alâm isimleri verilmekte olan Türklerdir. Mısır’da deltanın otokton sakinleri ve Mısır medeniyetinin kurucuları Türklerdir.”

İlk defa Afet İnan tarafından tüm hatlarıyla dile getirilen Türk Tarih Tezi hakkındaki yukarıdaki alıntıda “Türklerdir” kelimesinin yerine “Anadoluludur” kelimesini getirdiğimizde ortaya tastamam bir Kabaağaçlı fikriyatı çıkar. Türk şovenizmi Anadolu üst kimliğine dayanan bir Anadolu şovenizmine evrilir. İki şovenist söylemde de ortak olan nokta özcülük ve ötekileştirmedir. İki görüş de her şeyi kuran, değişmeyen, üstün bir öz tasavvuru etrafında şekillenir. Türk Tarih Tezi’ne göre her şey Türk’ün özünden, Türklük ruhundan türemiştir. Kabaağaçlı’nın başını çektiği Mavi akımına göre de her şeyin özü Anadolu’dur. Bu öz hiç değişmeden kalmış ve en son Türk’ün sahipliğinde son şeklini almıştır. Ari olan İlkçağ medeniyetleridir ve bu ari medeniyetlere sahip olan da Türklerdir. O halde her şeyin özüne, ari kültüre sahip olan Türkler hakkında ne söylenebilir? Tabii ki Batı medeniyetinin kurucusu oldukları ve diğer üstün beyazlar içinde biraz daha üstün oldukları… İşte elimizde kalan su katılmamış bir şovenizm. Böylece Anadolu’nun diğer halkları, örneğin Ermeniler ve Kürtler bir kenara itilerek ötekileştirilir. Proto-Ermenilerin Hititlerle ve Urartularla olan bağları görmezden gelinir. Üstelik bu özcü tutum yalnızca Türk şovenizmine has bir özellik değildir. Alman şovenizminin kaynağında da bu romantik anlayış yatmaktadır. Victor Klemperer LTI: Nasyonal Sosyalizmin Dili (2013) adlı eserinde Alman romantiklerinin özcü bir yaklaşım doğrultusunda Cermenlik, Hint dünyası ve Avrupa milletlerinin ari kökeni arasında bir bağ keşfettiklerini yazar.

Murat Belge’nin Genesis (2009) adlı eserinin “Türklerin Anayurdu ‘Anadolu’” başlıklı bölümünde dikkat çektiği gibi Kabaağaçlı’nın hümanizm kavramı altında gölgelenen şovenizmi edebi ürünlerine de yansır. Kabaağaçlı’nın eserlerinde Rumlar Türk kanı içerler. Fransız erkekleri zenneler gibi uzun saçlıdır. Hıristiyan kadınları tecavüze uğramayı dört gözle beklerler. Araplar kaypak, Acemler düzmeci, Hırvatlar dalkavuktur. Afrikalılar sıcakta leş gibi kokarlar. Afrikalılar tarafından yüreği kızartılarak yenen İspanyolların da yürekleri en güzel kin badesidir. Kalabriyalı bir korsan olduğu bilinen Uluç Ali Reis ise birdenbire İtalyanlar tarafından kaçırılan bir Türk çocuğuna dönüşür. Hıristiyan Avrupalı kadınlar Turgut Reis sayesinde kadın olduklarını anlarlar hatta bazıları Türklere esir düşerek güçlü erkeklerin kendilerine dayak atarak sahip olmalarını arzularlar. Bütün şovenist düşüncelerde görülen ötekinin aşağılanması, gülünç duruma düşürülmesi ve mizojini Kabaağaçlı’nın eserlerinde de kendisini gösterir.

Sonuç olarak Cevat Şakir Kabaağaçlı tarafından temelleri atılan Mavi Anadolu hareketi, Cumhuriyet dönemi Türk modernleşmesinin şovenist eğilimlerini Anadolu şemsiyesi altında toplayan bir neoromantisizm, bir pseudoscience’dir. Belki de yapılması gereken her alanda çok kültürlülüğün, çok dilliliğin heterojen yapısını koruyarak tek tipleştirici kültürel çalışmaların “hangi medeniyet kime ne kadar vermiş, kimden ne kadar almış” hesabıyla tuttuğu bakkal defterini yırtıp atmaktır. Çünkü bakkalın hümanizmi veresiye günü gelene kadardır.