Dünyayı imgeselleştirme ihtiyacı, dünya tarafından tehdit edilme duygusundan doğar. Şairlerin psikolojik yapıları incelense, hepsinde, bu tür bir kaygı bozukluğuna rastlanacaktır

Anarşist derviş

ONUR BEHRAMOĞLU

Emek verenlere saygı göstermekle birlikte antoloji okuma hevesi duymam. Bir arkadaşım getirdi de, Türk şiiri antolojilerinde yer almadığımı fark ettim. Demek şimdiye kadar merak edip bakmamışım. Antolojilere bakacak olursak, zaten şiir de yazmamışım şimdiye kadar.

Din adamı olan Jonathan Swift, “Ancak birbirimizden nefret edecek kadar dindarız, birbirimizi sevecek kadar değil” demişti.

Öyle ya da böyle şiir dünyasında yer alanlar için de geçerli sayabiliriz bu sözleri. Yine de, onca ölü manzume arasında sıkıntıdan patlamaktansa yokluğa karışmak daha şiirli göründü bana. Baştan beri hiçbir şiir ödülüne katılmadığım, sahiden sevdiğim iki üç kişi dışında kimseye kitap imzalayıp göndermediğim, adı şaire çıkmışların otoritesini tanımadığım, yeryüzünde çok ama çok az şair yaşadığına inandığım için de mutluyum doğrusu.

Şiir aşktır ve yalnızca aşktan ibarettir. Aşk damarında hissederim kendimi; Yunus Emre, Karacaoğlan, Cemal Süreya damarında.

Başkaldırıdır şiir, iyilik-güzellik-doğruluk adına ileri atılmak, kora kor çarpışmaktır hayatla. Spartaküs damarında, Che Guevara damarında, Fikret-Nâzım-Enver Gökçe-A. Kadir-Attilâ İlhan-Gülten Akın damarında hissederim kendimi.

Şiir, aç adamın bir para babasının suratına tükürmesi kadar şiddetli, sahici, deli dumruldur. Sokak çocukları, Çingeneler, Zapatista damarında hissederim kendimi; Can Yücel-Metin Eloğlu-Ergin Günçe damarında.

Melankoli, med cezir, kederbilir gülümsemedir şiir. Turgut Uyar damarında hissederim kendimi, Metin Altıok-Ahmet Telli-Behçet Aysan damarında.

Şiir, derin düşünmek, yoğun düşünmek, bir ömürde belki sadece birkaç kez başarılabilecek denli güç olsa da gerçekten düşünmektir. Melih Cevdet damarında hissederim kendimi, Edip Cansever-Ahmet Oktay-Enis Batur damarında.

Dıranas’tan Ülkü Tamer’e, Külebi’den Saba’ya, İlhan Berk’ten dünyanın en genç şairine yani kimi zaman Homeros-Heine-Aragon-Neruda, kimi zaman Ferlinghetti-Larkin-Kabbani-Yehuda Amihay’a uzanır, elbette en başta ve daima Behramoğlu damarında hissederim kendimi, oğluma devredeceğim şahdamarda.

Dünyanın en güç sanatı, her şeyin -varoluşun da- paramparça edildiği bir dünyada insan olma sanatıdır şiir, ben öyle bilirim. Günün yirmi dört saatinde, her yerdedir, hayatın parçalanmaz akışında. Salt dil olayı olsa idi, sadece şiir söylediklerinde şair kesilip sonra hırslı, kibirli, zalim, bencil, kötü olmaya devam edenleri şairden sayardım, saymıyorum. Varoluş ürpertisini sorumluluk bilinciyle sırtlanma, bize bir armağan gibi sunulmuş hayata anlamlı bir karşılık verme meselesidir şiir.

“Sorumluluğunu sırtına yükleniyor biri / Sırtlar gibi çocuklara dağıtılacak bir çuval portakalı” der Ritsos, şairin tanımıdır bu.

“Benim şiire duyduğum saygı, inanmış bir insanın dine karşı duyduğu saygı gibidir. İyi şiir söylemek, bilimsel bir buluşun gerektirdiği özen, çaba ve emek kadar zordur” der Furuğ, haklıdır.

Anlam sözcükte değil, bağlamdadır, sözdiziminde. Sözcüklerle dile getirilmesi mümkün olmayan her şeye sesle, ritimle, öngörülemez sıçrayışlarla, yan yana gelmesi düşünülmeyecek ne varsa seviştirip dövüştürerek kıvılcımlar çıkarışıyla yer açan büyük bir olanaktır şiir. Dünyanın zalimliği, her birimize kayıtsızlığı, büyülü gerçekliği; uçsuz bucaksız kâinatta yıldız tozu oluşumuz; kırık bir kalbin acısının hiçbir zaman dinmeyişi; başarıyla, eşyayla, hazla… aşkla bile bir türlü doldurulamayan boşluk; “yağmurlardan sonraki nedensiz dargınlık”, “papatya gibi yalnız, kuşyemi gibi yalnız olmak”, “şarapsız tütünsüz metafizik”, “karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak…” Bende şiir ürpertileri doğuran, böyle şeyler, böyle imgelerdir.
Dünyayı imgeselleştirme ihtiyacı, dünya tarafından tehdit edilme duygusundan doğar. Şairlerin psikolojik yapıları incelense, hepsinde, bu tür bir kaygı bozukluğuna rastlanacaktır. Küçükken yaşadığım bir şok deneyim sonrasındaki yapayalnızlık hissi, her şey ve herkes karşısında dilimin tutulması, kendi içerilerime çekildiğimde aralanan perdeler, derdimi anlatmada dilin kifayetsizliğini hissedip bunun büyük ıstırabını duymak aşırı duyarlı olduğumu gösterir belki ama aşırı duyarlılık, kişiyi şair yapmaya yetmez. Yıllarca durup dinlenmeksizin okuyarak, kendini ve evreni temaşa ederek yaşanan ömre, bir ömrün emeğine bağlıyorum ben şairliği. Hepsinin ötesinde ve derininde, dünya tarafından tehdit edilme duygusuna.

Evet, bir yazgıdır o, bir şeylere maruz kalırsınız ve önünüzde şairlik yolu açılır. Kişiyi şair yapacak olan, o yolu yürüme kararlılığıdır. Bir tür anarşist dervişlik.

Pal Sokağı Çocukları’nın Nemeçek’i neden çocukluk kahramanımsa, aynı nedenle açılmıştır şairlik yolu bana, açılmışsa.
Sadece şiir söylediklerinde şair kesilip sonra hırslı, kibirli, zalim, bencil, kötü olmaya devam edenlerin antolojilerinde yer almasam da olur.