“Artık her şey cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle değişmiştir. Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğu doğmuştur. İşte bu durumun sistemdeki bu kargaşanın ortadan kalkmasını istiyoruz... Bunun yolu da mevcut durumu anayasadaki durumla uygun hale getirmek“ (Başbakan Yıldırım, Sabah,19 Ekim).

Referandum baharda
Aynı gazete bu başlık altında; “15 maddelik anayasa değişiklik paketi yılbaşına kadar Meclis’e getirilecek. MHP ‘evet‘ oyu kullanacak, nisanda referandum yapılacak” haberine yer veriyor.

‘Anayasal sınırlara çekilsin’
Halkoyu (referandum), Bahçeli’nin “millete gidelim” çıkışı ile gündeme geldiğine göre, bunun ne anlama geldiğini sormak gerekir ilkin. Zira, 7 Haziran-1 Kasım 2015 yasama seçimleri ekseninde Bahçeli’nin kırmızı çizgisi, “Cumhurbaşkanın anayasal sınırlar içine çekilmesi” idi.

Görüldüğü üzere, Bahçeli’nin bir yıl önceki görüşü ile Yıldırım’ın bugünkü görüşü arasında tam bir zıtlık var. Şimdi ise Bahçeli, Yıldırım’ın görüşüne gelmiş bulunuyor.

Anayasa ihlali var
Güncel durum itibariyle her iki görüşün kesiştiği ilk nokta, CB’nin ‘söylem, işlem ve eylemleri’nin Anayasal çerçevenin dışında olduğu; buna ‘fiili durum’ diyorlar. İkincisi ise, Anayasa’yı bu ‘fiili durum’a uygun hale getirmek.
Bunun Türkçesi şu: Ülke için anayasa yerine adam için anayasa.

Kendileri de anayasa dışı...

Aslında, bu iki şahsiyetten ilkinin anayasal yükümlülüğü, ‘Hükümet etmek’; ikincisinin ise, Hükümeti, icraatı nedeniyle eleştirmek, hatta denetlemek.

Oysa ilki, Hükümet etme yerine Hükümeti ortadan kaldırmayı; ikincisi ise, Hükümeti anayasal sınırlara davet etmek yerine, anayasa dışı eylemini desteklemeyi yeğlemekte.

Ortaya çıkan ana çelişki şu: CB’nin anayasa-dışı konumu için ‘anayasal formül’ ararken, kendileri de anayasa-dışı yol ve eylemlere girişmiş oluyor.

Bu hukuk dışı ortamda, gerçek ve sanal gündem ayrımına özen gösterilmeli.

Gerçek gündeme ne?
-15 Temmuz gecesi yaşananlar,

-21 Temmuz ve sonrası OHAL KHK yoluyla uygulamalar,

-Türkiye’nin çok yönlü ve güncel terörizm ve şiddet sarmalında bulunması,

-Irak ve Suriye sınırlarında cereyan eden uluslararası savaş,

-Hak ve özgürlüklerin, haliyle hukukun büyük ölçüde askıya alınmış olması (…).

Ya sanal gündem?
-Mini anayasa paketi,

-Yeni anayasa arayışı,

-Rejim değişikliği için anayasal halk oylaması,

-İki başlı yürütme yapısının etkili yönetim için engel oluşturduğu söylemi.

-‘CB’nin halk tarafından seçilmesi, siyasal rejimi değiştirdi’ vb. iddialar (…).

Gerçekçi sorgulama eksenleri
-Türkiye’yi 15 Temmuz’a, 1982 Anayasası mı getirdi? Anayasa’ya uyulduğu için mi, yoksa ‘askıya alındığı’ için mi?

-Türkiye yönetimindeki kaosun nedeni, TBMM’de ‘müzakereci demokrasi’ kültürü çerçevesinde iktidar ve muhalefet tartışmasıyla çıkarılan nitelikli yasalar mı, yoksa, tam tersine güdümlü bir çoğunluk yoluyla oylanan ‘torba yasalar’ mı? Başka bir deyişle, neden, parlamenter rejimin kendisi mi, yoksa bu yönetim tarzının sürekli itibarsızlaştırılması için her yolun mubah görülmesi mi?

Anayasa değil, ohal kalkmalı
Anayasal bilgi kirliliğinin bütün ülkeyi esir aldığı bir ortamda gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonucu yürürlüğe konulan olağan üstü hal rejimi, anayasal tartışma ortamını tümüyle ortadan kaldırmış bulunuyor. Böyle bir ortamda, rejim değişikliği gibi, esasen asli kurucu iktidarın yetki alanına giren bir anayasa revizyonu bir yana, ikincil bir değişiklik bile yapılamaz. Çünkü anayasa gibi ülkenin, toplumun ve devletin geleceğini ilgilendiren bir ortak yaşam paktı, medyaya eşit giriş hakkı ve serbest tartışma ortamı yaratılmadan ele alınamaz.

Bu nedenle, Bahçeli MHP’si (yavru muhalefet), Yıldırım Hükümeti (gölge kabine) ve Cumhurbaşkanı (‘fiili durum’ statüsü sahibi), anayasa değişikliği konusunda içten iseler, öncelikle OHAL’i kaldırma iradesini ortaya koymalılar.

Türkiye’nin anayasa gündemi
“Artık her şey cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle değişmiştir” diyen Sayın Başbakan’a tavsiyem ise, 27 anayasacı ve siyaset bilimcinin birlikte yazdığı Türkiye’nin Anayasa Gündemi ( İletişim 2016) kitabını okuması.