AYM, FETÖ’den tutuklu bir hakim hakkındaki kararında ilk kez AİHM tarafından verilmiş bir kararı tanımadı. AYM kararında, AİHM’in kararının Türk hukuk sistemini yorumladığı savunularak bunu ancak Türk mahkemelerinin yapabileceğini söyledi.

Anayasa Mahkemesi, ilk kez bir AİHM kararını tanımadı!

HABER MERKEZİ

Anayasa Mahkemesi (AYM), FETÖ’nün darbe girişiminin ardından tutuklanan ve "mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini" öne süren hakimin bireysel başvurusunu kabul edilemez buldu. AYM, söz konusu kararında, AİHM’in daha önce verdiği bir kararı tanımadı. AYM, söz konusu AİHM kararını itiraz nedeniyle henüz kesinleşmemiş sayarken, “AİHM'nin kesinleşmiş kararları bağlayıcı olmakla birlikte, Türk hukukunda yargı mensuplarının tutuklanmasına ilişkin kanun hükümlerinin yorumlanması Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu gücü makamlarına ve nihai olarak mahkemelerine ait bir yetkidir” dedi. İnsan hakları hukukçusu Dr. Kerem Altıparmak, AYM’nin kararında vahim bir sonuca ulaştığını söyledi.

RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANDI

Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete'de yayımlanan kararına göre, hakim olarak görev yaparken 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından FETÖ ile bağlantısı bulunduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan başvurucu, terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklandı.

Yargılama aşamasında tahliye edilen ve ağır ceza mahkemesinde yargılaması halen süren hakim, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak, "suç işlediğine dair somut bir delil bulunmadan ve mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını" belirterek "kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini" ileri sürdü.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, hakimin bireysel başvurusunu kabul edilemez buldu.

Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirleriyle ilgili bireysel başvuruları karara bağlarken bu kişilerin tutuklanmalarının önünde, mesleklerine ilişkin güvencelerden kaynaklanan kanuni bir engelin olup olmadığını birçok kararında incelediği belirtildi.

Gerekçede, Anayasa Mahkemesi’nin, darbe teşebbüsünden sonra tutuklanan Yüksek Mahkeme üyeleri dışındaki yargı mensupları yönünden mesleklerinden kaynaklanan güvencelerin tutuklamanın önünde kanuni bir engel teşkil edip etmediğini incelerken de tutuklamaya konu olan örgüt üyeliği suçunun kişisel bir suç olduğunu ve ağır cezalık suçüstü halinin bulunduğunu değerlendirdiği anlatıldı.

AİHM DEĞERLENDİRMESİ

Buna karşılık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), henüz kesinleşmediğini savunduğu bir başvuruda, hakimlik/savcılık mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmediğinden bahisle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuna uygun olmadığı sonucuna vardığı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edildiğine karar verdiği hatırlatılan gerekçede, AİHM tarafından, Türk yargı makamlarının darbe teşebbüsünden sonra tutuklanan yargı mensupları hakkında ağır cezalık suçüstü halinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerinin belirsiz nitelikte görüldüğü aktarıldı.

AİHM’in ‘kesinleşmemiş’ olarak saydığı karar, geçen mart ayında çıkan Hüseyin Baş kararı. Türkiye, kararla ilgili daha sonra AİHM Büyük Daire’ye itiraz başvurusunda bulunmuştu. AYM, Büyük Daire’den henüz sonuç çıkmaması nedeniyle söz konusu kararı ‘kesinleşmemiş’ sayıyor.

TEKRAR DEĞERLENDİRİLMELİ

AİHM'nin bu yorumu sonrasında konunun tekrar değerlendirilmesi gerektiği belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi:

"AİHM'nin kesinleşmiş kararları bağlayıcı olmakla birlikte, Türk hukukunda yargı mensuplarının tutuklanmasına ilişkin kanun hükümlerinin yorumlanması Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu gücü makamlarına ve nihai olarak mahkemelerine ait bir yetkidir. Türk mahkemelerinin ulusal hukuka ilişkin yorumlarının Sözleşme'de güvence altına alınan hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğini incelemek AİHM'nin yetkisinde ise de AİHM'nin ulusal mahkemelerin yerine geçerek ulusal hukuku ilk elden yorumlaması uygun görünmemektedir. Türk hukukundaki kanun hükümlerinin anlamlandırılmasında ve yorumlanmasında Türk mahkemeleri AİHM'ye göre çok daha iyi konumdadır.

AİHM'nin Türk hukukundaki kanun hükümlerini yorumlayarak yargı mensuplarının tutuklanmalarının ulusal hukuka uygun olmadığı yönünde ulaştığı tespitin Sözleşme'nin yorumlanmasıyla ilgili olmadığının altı çizilmelidir. Esasen anılan tespit Türk hukukunun ne olduğuyla ilgili bir yargı içermektedir. Bu husus, konunun AİHM kararları sonrasında Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden incelenmesinin de temel nedenini oluşturmaktır. Bu itibarla başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere Türk yargı organlarının ulusal hukuka ilişkin tespit ve değerlendirmelerinde AİHM'nin Türk hukukuyla ilgili yaptığı yorumdan farklı bir sonuca ulaşması, AİHM kararlarının Türk hukuk sistemindeki yeri ve önemiyle çelişen bir durum olarak kabul edilmemelidir."

‘TUTUKLAMA TEDBİRİ ÖLÇÜLÜ’

Tanık anlatımlarının, başvurucu yönünden suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilebileceği değerlendirilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

"Ayrıca başvurucu yönünden delilleri etkileme tehlikesi ile kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temelinin olduğu görülmektedir. Son olarak terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır. Bu durumda isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de göz önünde tutulduğunda başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir."

ALTIPARMAK: VAHİM BİR SONUÇ

İnsan hakları hukukçusu Dr. Kerem Altıparmak, AYM’nin verdiği kararın AİHM kararını tanımamak anlamına geldiğini söyledi.

AYM’nin yetkisinde olmayan bir adım attığını söyleyen Altıparmak, “AYM kararında AİHM’in ulusal hukuku değerlendirdiği söyleniyor. AİHM zaten verilen kararlar nedeniyle ulusal hukuku değerlendirir, ancak bunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre yapar. Dolayısıyla varılan yer vahim bir sonuçtur” dedi.

AYM’nin 2015’ten beri AİHM kararları önünde önemli bir baraj olduğunu söyleyen Altıparmak, “baraja suyu fazla doldurursanız taşar. Burada yaşanan tam olarak budur. AYM, verdiği bu kararla saygınlığını zedelemiştir” ifadelerini kullandı.

AİHM’in önünde 600’e yakın hakim ve savcı dosyası olduğunu kaydeden Altıparmak, bu mantıkla ilerlenmesi halinde çıkacak benzer sonuçların hukuksal bir krize neden olabileceğini kaydetti.