Anais Nin ve Henry Miller arasında yaşanan aşk ve dostluk ilişkisi bu kez mektuplarla açığa çıkıyor. İlk kez 1989 yılında bir araya getirilen mektuplar ‘Edebi Bir Tutku’, adıyla İthaki Yayınları’nca ilk kez Türkçeye kazandırıldı

Anaïs Nin ve Henry Miller’ın aşk sırları

FERHAT ULUDERE

Gerard de Nerval’in sokak lambasına kendini astığı, Arthur Cravan’ın bebek arabasıyla dergi sattığı Paris’in yaşlı sokaklarından birinde, tütün ve konyak kokan sıradan bir yemek davetinde bir araya geldiler. O zamana kadar birbirlerinden habersizdiler. Biri meteliksiz bir yazar diğeri ise kendini keşfetmeye çalışan genç bir kadındı. İkisi de evliydi… Biri bir bankacının eşiydi, Paris’in en lüks mahallelerinde hizmetçileriyle yaşıyordu, diğeri ise karısını başka bir kıtada bırakıp Paris’te yazacağı büyük romanların ilhamını arıyordu. Ucuz otellerde kalıyor, ucuz içkiler içiyor ve Paris’in bohem yaşamını iliklerine kadar hissediyordu.

İlk bakışta tek bir ortak noktaları vardı; o da yazmaya olan aşkları. Onları da bir araya getiren bu olmuştu. İkisi de yaşayan insanlarla karşılaşmak istiyordu. Farklı hayatlar görmek ve farklı dünyaları yazdıklarına yansıtabilmek… Aslına bakarsanız yazma aşkı dışında ellerinde bir şeyleri yoktu, yazmışlar, ama yazdıkları henüz yayımlanmamıştı…

1931 yılının son aylarıydı, Hugh Parker Guiler’ın 28 yaşındaki eşi Anaïs Nin ve kırk yaşına basmaya hazırlanan Henry Miller ilk kez bir araya gelmişlerdi. Bu ilk karşılaşma Anaïs Nin’in çocukluğundan beri tuttuğu günlüklere şöyle yansıyacaktı:

“Şarkılar söylüyorum! Şarkılar söylüyorum! Üstelik gizlice değil, yüksek sesle… Henry Miller ile tanıştım. Hoşlandığım bir adam gördüm. Sevilesi bir adam, zorba değil ama güçlü, her şeyin duyarlılıkla farkında olan bir insan erkeği. Hayatın sarhoş ettiği bir erkek… Bana benziyor.”

İkilinin ilişkisi sadece kitap sayfalarında da kalmadı. Anaïs Nin’in “Henry ve June” adlı kitabı aynı isimle 1990 yılında yönetmen Philip Kaufman tarafından beyazperdeye aktarıldı. Filmde Gary Oldman, Uma Thurman, Kevin Spacey, Fred Ward ve Maria de Medeiros rol almıştı.

Anais Nin’in günlükleri o gün hissettiklerini net bir biçimde ele veriyor. “Sıcak, neşeli, rahat ve doğaldı. Bir kalabalığın arasından hiç fark edilmeden geçebilirdi. Zayıf ve ince belliydi, boyu uzun değildi. Budist keşişlere benziyordu, kısmen kel kalmış başı canlı gümüş renginde saçlarla çevrili, kalın ve erotik dudaklı, gül rengi ciltli bir keşiş. Mavi gözleri soğuk ve dikkatli, ama ağzı duygusal ve korunmasız… Kahkahası bulaşıcı, sesiyse adeta bir zenci sesi gibi şefkatli ve sıcak…”

Aşkın en tutkulu hali mektuplara yansımış
Bu sözcüklerin yazıldığı geceden sonra ikisi arasında sırları kolay kolay çözülemeyecek bir ilişki başladı. Birbirlerine tutku ile bağlandılar ama sadece tutku yönlendirmiyordu onların ilişkisini, bir sırdaşlık vardı aralarında, herkesten gizlenen bir duygular bütünü, aşkın, nefretin, kavganın ve arzunun eksik olmadığı bir dostluk ve uzun bir mektup arkadaşlığı…

Anaïs Nin ve Henry Miller arasındaki mektuplaşma ya da onların yıllar boyunca sürdürdüğü mektup arkadaşlığı Türkçe’de ilk kez okurla buluşuyor. “Edebi Bir Tutku / Anais Nin ve Henry Miller’ın Mektupları 1932-1953” adıyla İthaki Yayınları tarafından yayımlanan eser, edebiyat tarihindeki en ilginç aşk hikâyelerinden birini yeniden ortaya çıkarıyor. 1932 ve 1953 yıllarına yayılan mektuplar iki insanın tüm dünyadan gizlenmiş mahrem hayatının kapılarını aralıyor ve en gizli sırlar satır aralarında gün ışığına çıkıyor.

Farklı zamanlarda ve farklı ruh hallerinde yazılmış mektuplar, bütünlüğü olan bir öykü anlatır gibi sıralanmış kitapta. İki yazarın birbirine yazdığı mektupların birçoğu ne yazık ki eksik ve bu eksiklikler kronolojik bir boşluk bırakıyor. Bazı mektupların tarihlerinin olması ve bazı mektupların da kaybolması kitabın hazırlık aşamasında editörleri fazlasıyla zorlamış. Ama tüm bu sıkıntılara rağmen edebiyat tarihindeki en tutkulu ilişkiyi de ortaya çıkarmaya yetiyor kitap.

İki yazar arasındaki mektupların tüm konusu tutkulu bir ilişki değil elbette. Birçok yazar, birçok edebi tartışma ve yazmanın ağırlığı hakkında birçok metin okurla buluşuyor.

Edebi Bir Tutku’dan öğreniyoruz ki, otuzlu yıllarda başlayan, birbiriyle yaşamak isteyen ama bir yandan da bunun imkânsız olduğunu bilen ikilinin aşkları 1940’lı yıllara gelindiğinde zayıflıyor. Araya giren uzaklıklar ve zaten var olan eşler ve onlara eklenen yeni kişilerle birlikte metinler de farklılaşmaya başlıyor. Ama ikisi arasındaki bağ hiçbir zaman bitmiyor… Bunu Anaïs Nin’in yazdığı şu satırlarda görebiliyoruz…

“Henry, aşkımızın nasıl sona ereceğine kafa yormakla meşgul olmama rağmen, sonsuza dek benliğimde kalacak. Arkadaşlığımızın kaybolmayacağını zannediyorum, neredeyse yaşam boyu kopmayacak bir bağ. Geleceğe baktığımda, Henry’nin yıllarca hayatımın parçası kalacağını düşünüyorum, sevgili olarak sadece birkaç ay geçirsek de.”

Henry Miller ve Anaïs Nin arasındaki ilişki yıllarca romanların satır aralarında kalmış olsa da Anaïs Nin günlüklerinin yayımlanmasından sonra tüm detaylarıyla ortaya çıkmıştı. İlk olarak 1989 yılında bir araya getirilen mektuplar bu ilişkiyi daha da deşip, gün yüzüne çıkartıyor…