'And the oscar goes to…..'*

Türkiye gerek küresel gerek ulusal ölçekte dolandırıcılığın bin bir türlü faaliyetleri için cazibe merkezi olmaya devam ediyor. Bugüne kadar bu cazibeyi ellerinde altın küre gibi taşıyarak dolaştıran AKP’nin ekonomi bakanlarının deyimi ile Türkiye “güvenilir bir liman”. Şayet ülkenin ucuz döviz akışına hizmet ediyor, siyasetin rant kanallarını besliyorsa, kimsenin kimseye nasıl, nereden, hangi yollarla kazandın sorusunu soramayacağı, bu kapsamda yer alan tüm para babalarının özgürce top koşturacakları güvenli bir liman…

Türkiye’nin bu kulvarda nasıl cazibe merkezine veya tam bir ifade ile yolsuzluk ve AKlama cennetine dönüştüğü konusunda Merkez Bankası Ödemeler Bilançosu’ndaki net hata noksan kalemindeki “açıklanamayan” para girişleri öne çıksa da (Şekil1), iş elbette burasıyla bitmiyor. AKP iktidarının en parlatılan sloganı “yol yapan, köprü diken, hatta Ankara’ya boğazı taşıyan” çalışkan devlet imajıydı. Bu imajın zaman içinde makyajının dökülmesinde en etkili olan kuşkusuz kent işgallerinin, yaşam tahribatının fütursuzca- yargı hukuk tanımadan- bir saldırıya dönüştüğü gerçeğinin yurttaşlar tarafından algılanması oldu. Zaman içinde büyüyen ve yayılan bu farkındalık yolların, köprülerin altında yatanın rantiye ilişkileri olduğunu, sermaye kesimine “okutularak” ülke-kent varlıklarının tek tek nasıl satışa çıkarıldıklarını gözle görünür hale getirdi. İnsan sağlığının hiçe sayılarak hastanelerin, eğitim hakkının yok sayılarak okulların nasıl bu rant ilişkilerinin bir parçası haline getirildiği tüm yurttaşlarca görüldü.

Bir diğer etkili olan gelişme ise tüm oynanan bu kirli oyunun alenen ortaya döküldüğü 17 Aralık soruşturmasıydı. İşte orada da ülkenin ne denli yozlaşmaya sürüklendiği, hırsızlığın arsızca yayıldığı gün yüzüne çıktı. Bizzat devlet eliyle düzenlenen resmi belgelerdeki sahtecilik, ihale fesatları, rüşvet, zimmetine para geçirme vb dolandırıcılığın, hırsızlığın birçok varyasyonu tek tek ortalığa döküldü.

İktidar koalisyonundaki çatlağın büyümesi, toplumsal muhalefetin güçlenmesiyle iktidarın yönetme kabiliyetini yitirmesi sonucu ortaya çıkan kapışması sayesinde çok değil 2 yıl önce suçüstü yakalanan AKP’nin adı bugün hala koalisyon seçenekleri içinde geçiyorsa, bu başta AKP karşısındaki geniş tepkilere talip olarak mecliste güçlü hale gelen partilerin ayıbıdır.

Gelelim son günlerde Bakanlığın Saray ve şürekasının katılımıyla tüm kamuoyu önünde ödüllendirdiği bu kirli para oyunun aktörlerinden biri R. Sarraf olayına. Bu arada Tür­ki­ye İh­ra­cat­çı­lar Mec­li­si (TİM) ta­ra­fın­dan 2014 yı­lın­da en çok ih­ra­cat ya­pan bin fir­ma ara­sın­da 13’ün­cü ilan edi­len Zarrab’a ait Volgam Gı­da ve Ku­yum­cu­lu­k’­un da sahte belgecilik, hayali ticaret ve altın ticareti ile 17 Aralık dosyasında incelemede olduğunu hatırlatalım.

İran ile yapılan enerji alışverişinin ABD engeli karşısında altın üzerinden ödenmesinde, bu sayede de ihracat kaleminde suni bir şişirmeyle sahte bir başarı algı yaratılmasında R.Zarrab’ın elbette AKP’ye katkısı büyük oldu. Bu yolsuzluk, “kılıfına uydurmaca düzenin” kuşkusuz aranılan aktörlerinden biri haline geldi Sarraf. Döndürdükleri oyunlar çokça yazıldı, çizildi. BirGün’ün ekonomi sayfalarında detayları ile birlikte neyi nasıl hangi yollarla yaptıklarını rahatça bulabilirsiniz. Lakin şu soru hala önümüzde, Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacı her geçen gün büyüyor, finansman olanakları ise özellikle ABD-FED tarafından adım adım ilerletilen faiz artışı senaryolarıyla tıkanıyor. Ülke ekonomisinin durumu belli, son büyüme rakamlarında da yer aldı; yatırım yok üretim yok, ayrıca işsizlik, enflasyon tırmanışta. Sanayinin az da olsa motorları çalışıyor ama ülke ekonomisine katkısı çok sınırlı, 1980’lerden bu yana sürdürülen AKP döneminde derinleştirilen sığlaştırılmış-taşeronlaştırılmış-dışa bağlı hale getirilmiş üretim yapısının acı sonuçlarını yaşıyor.

“Ülke nereden gelir elde edecek?” sorusu bugün kuşkusuz yeni bir büyüme modelinin yapısal olarak yeni baştan-sıfırdan tasarlanması zorunluluğunu, sorumluluğunu ve görevini önümüze koyuyor. İteleye kakalaya, orasından burasından yama yaparak bu düzeni iyileştirmeye çalışmak, yarın bugün kara para çarklarıyla dönen ekonomide “istikrar” sağlayacağım diye düzene ayak uydurma çaresizliğinden geçecektir. Bu unutulmamalı. Artık temiz bir sayfanın bu düzenin içinde açılamayacağı bu denli ortadayken, muhalefet partilerinin sadece “muhalefette kalma”yı tercih edecekleri bir pozisyon kabul edilemez.

*Oscar Ödülleri sırasında, ödülleri alan kişi anons edilirken sunucu tarafından söylenen kalıplaşmış söz: Ve oskar gidiyor...