Andrés İniesta

Bir şahıs hakkında yazı yazmak için, o kişinin ortaya koyduğu veya yarattığı değerler toplamının etkilerinin, toplumsal bir içerik taşıyarak kabul görecek saygınlığa sahip olması gerekmektedir.

Hangi ülke vatandaşı olduğu, dini, dili, ırkı hiçbir farklılık içermez.

İniesta futbol adına bir dünya vatandaşıdır.

İnsan olmanın erdemlerini saygınlık kazandığı eylem içerisinde, her türlü baskı ve olumsuz koşullarda koruyarak mesleğine gösterdiği saygı, esas olarak kendisinin kazandığı saygınlığın bir tarifini içerir.

İniesta’yı tarif etmenin zorluğu, onun sahip olduğu büyük sorumluluğunu icra ederken, kullandığı argümanları son derece basit uygulamasının mütevazi içeriğe sahip olmasıdır.

Futbolun popülist kültürün aracı olduğu sistem içinde bu kimlikleri bulmak oldukça zordur.

Dünyada yıldız olmuş bir futbolcunun sahip olduğu değerleri, onun farklılıklarını ortaya koyarak, diğer yıldız futbolculardan ayrıştığı noktalara sahip çıkarak, diğer tüm futbolcular içerisinde farklı olmasını göz önünde bulundurarak ona hak ettiği saygıyı göstermiş oluruz.

İniesta’yı Messi ile Ronaldo ile kıyaslamak veya bir takım istatistik içeren veriler üzerinden değerlendirmede bulunmak onu anlamamak ve ona haksızlık yapmak anlamına gelir.

İniesta bir sanatçıdır.

Dali gibi, Picasso gibi, Goya gibi…

Dali nasıl Sürrealizm hareketinin önde gelen bir sanatçısıysa, Picasso nasıl Kübizm’in öncüsüyse ve Goya nasıl 19. yüzyılın ve modern zamanların en büyük portrecilerinden biriyse Iniesta da 21. yüzyıl futbol sanatının öncüsüdür.

İniesta’yı kendi estetik yapısında değerlendirirsek felsefi olarak ‘Elektisizm’in sahada en iyi uygulayıcısı olarak adlandırabiliriz. Çünkü, yeteneklerine ve misyonuna göre futbolun doğru yönlerini seçerek bunun en iyi uygulayıcısı olmuştur. Futboldaki doğru sistem ve uygulama, ancak topu istediğin şekilde oynayarak ona hâkim olmak üzerine kurgulandığında maçın kazanılmasına neden olur. Buradaki ana unsur, futbolcunun yeteneklerini, içinde bulunduğu duruma göre seçerek sonuca yönelik çözüm üretmesidir.

Düşüncenin ve duygunun sanatçının ellerinde derinlik kazanarak bir esere dönüşmesi nasıl bir emek sürecinden geçiyorsa. İniesta’nın ortaya koyduğu eserlerde, onun düşünce ve duygularının bir derinlik içinde ayaklarında esere dönüşerek sahada bir görsel ritim yaratmaktadır.

Prensiplerden oluşmuş bir felsefenin misyoneri olarak sahada olması, onu ne kadar bağımlı kılıyorsa kılsın, ortay koyduğu değerler ve takım arkadaşlarına kattığı değer o derece onu özgür kılmaktadır.

Beklentisi, hiçbir şekilde en fazla gol ve asist üzerine sayılar olmamıştır.

Beklentisi: üzerindeki misyonu gerçekleştirecek emeği, sahada bir estetik içeriğine sahip olarak uygulamaktır. Buradaki esas kriter; takımının başarısı yanında gelen seyircilerin veya seyreden izleyicilerin, futbolun güzel yanını da görebilecek özellikleri sahip olduğu yetenekleri sayesinde doğru zamanda, doğru yerde kullanarak farklılıkları ortaya koymasıdır.

Bu onun futbolcudan çok sanatçı olma özelliğine sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Çünkü, o futbol sahasını bir sergi alanına çevirmektedir.

Tıpkı 20. yüzyılın futbol sanatçıları olan Cruyff gibi, Maradona gibi, Pele gibi…

Goya’nın “Mayıs 1808’in üçüncüsü” eseri, Dali’nin “Belleğin Sadeliği”, Picasso’nun “Guernica” eserleri nasıl yüzyıllar boyu değerini koruyup öncü eserler olarak sanatın içinde kalacaksa… İniesta’da “Barcelona” eseri ile bir futbol sanatçısı olarak yüz yıllar boyu bir değer olarak anılacaktır.