(Tarih, edebiyat ve fotoğraf buluşması)
Mahir Çayan ve arkadaşlarının anısına. Kızıldere, 30 Mart 1972

“O sabah alaca karanlık kalleşe kardeşti... Karanlıkta “iz sürenler” kalabalıktı... Avını yakalamaya çalışan tilki sürüsü gibiydiler... Sessizliğin çığlığını duymamak mümkün değildi... Düşlerinde “Üç Yunusla Yüzenler”in etrafı sarıldı... Yine sarıldı... Sonra bir kat daha... “Üç Yunusla Yüzenler” açık denizlere ulaşmasını istediler “Üç Yunus”un... Tahta sala rüzgâr oldular, emellere düş... Davullar düşleri bozdu... “İz sürenler” çemberi daralttılar... Toprak çatlamaya başladı... Çatlaklardan selvi fidanları yürüdü... Fidanlar kargaları misafir etti... Davullar çaldı, duvarlar patladı, duvardan uçuşan tozlar, saçları aklaştırdı... Ejderhalar bulutları kızarttı... Düşler kevgire dönmüş duvarın deliklerine mıhlandı... Filizler büyüdü, kozalak oldu, kozalaklar kurşun olup yağdı... Yüzlerce karga havalandı, çığlıkları tüfek seslerine karıştı... “Üç Yunusla Yüzenler” küçük evde delik deşik bedenlerini bırakarak ışığa kanat oldular...”*
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan anısına. Ulucanlar Cezaevi, 6 Mayıs 1972

“Üç Yunus” sıçradı sudan... Beklentilerine ömürleri yetmedi... Kozalaklar erken düştü topraklarına... Büyük düşleri vardı... Özgürlükleri ondandı... “Üç Yunus” sıçradı sudan... Tahtadan yapılmış ilkel bir sala eşlik ediyorlardı... Sal, üstündeki Rosinante’nin –ki at sinekleriyle boğuşuyordu- taşıdığı Don Quihotte’un vakur duruşunu etkilemeden Boğaz’da ilerliyordu... “Üç yunus” yol gösteriyordu sala... Don Quihotte elindeki mızrağını ileri doğru uzatmış, açık denizleri gösteriyordu... At sinekleri dengesini bozmaya çalışıyordu Rosinante’nin...

anisina-131910-1.

Açık denizleri göremedi “Üç Yunus”... Selviler büyüdü başuçlarında... Kozalaklar erken düştü topraklarına... Kara bulutlar kapladı Boğaz’ı... Dört ejderha çıktı denizden... Ağızlarında ateş, ellerinde kan vardı... Korkuları engellemedi “Üç Yunus”un sıçrayışını... Salı açık denize sürüklemeye çalışıyorlardı... Deniz kara, bulutlar ateş kırmızıydı... “Üç Yunus”un üçü de birbirinden hızlıydı... Bulutlar iyice çöktü denizin üstüne... Deniz daha çok karardı... Tanrılar çıldırmış olmalıydı... Öçle doluydu barsakları... Üç can istiyorlardı... Şimşeklerini kustular gök gürültülerinin dehşetiyle... Ejderhalar kızarttı bulutları ateşle... “Üç Yunus” sıçradı sudan... Biliyorlardı kara bulutların kozalak kusacağını... İnanıyorlardı salın açık denizlere ulaşacağını... At sinekleri, ejderhalar ve tanrılar aldılar öçlerini... Kıydılar “Üç Yunus”a.*
“Düşlerimiz, ölüm kadar gerçektir.”
Ölenlerin anısına. Taksim,
1 Mayıs 1977