İhvancılığın peşine takılan AKP, İslam coğrafyasının bataklığına saplandı. Somali’yle kurulan temas başlangıçta bir halkla ilişkiler çalışması olarak anlatılsa da mesele bu kadar masum değil

Ankara Somali’nin IMF borcunu ödeme kararı aldı: Borç silmenin nedeni kontrolde tutmak

Ozan GÜNDOĞDU

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) bünyesindeki Ağır Borçlu Fakir Ülkeler İnisiyatifi’nin, Somali'nin borcunun hafifletilmesi amacıyla başlattığı girişime Türkiye, 3 milyon 487 bin dolara karşılık gelen 2 milyon 372 bin SDR'lik (özel çekme hakkı) hibe desteği verdi. Söz konusu desteğin haber bültenlerine düşmesinin ardından Somali-Türkiye ilişkileri yeniden gündeme geldi.

Somali’nin adı, ülke kamuoyunda son 9 yıldır daha sık anılıyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011’de yaşanan kıtlık üzerine Somali’ye gitmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin de kilometre taşı oldu. O tarih itibariyle, dönemin başbakanı Erdoğan’ın ziyareti, kamuoyunda daha çok ‘Ankara’nın yardıma muhtaç din kardeşine yardım eli’ olarak anlatıldı. O yıl Kızılay’ın yanı sıra İslamcı İHH gibi kuruluşlar da Türkiye’den topladıkları yardımları Somali’ye gönderiyor, Cuma hutbelerinde Diyanet aracılığıyla cami cemaatine Somali’ye yardım çağrısı yapılıyordu. Somali kampanyalarının bu haliyle dini bir boyutu olsa da güçlü bir halkla ilişkiler çalışması için İslamcı çevreler yeterli değildi. Böylece Ajda Pekkan, Demir Demirkan, Sertab Erener, Muazzez Ersoy ve Nihat Doğan gibi isimler bölgeye gönderildi; Somalili çocuklarla fotoğraflar çekilirken onlara Emine Erdoğan da eşlik etti.

VEHHABİ GÜÇLER RAHATSIZ

Dışarıdan bakıldığında masum bir yardım kampanyası gibi görünse de kampanyanın altı İslamcılar için ideolojik fırsatlar barındırıyordu. Zaten 2011’deki bu iddialı halkla ilişkiler çalışmasının altında da bu fırsatların yattığı izleyen dönemde anlaşıldı. Kıta’nın kuzeyi Mısır’da henüz üç ay önce Müslüman Kardeşler Örgütü (İhvan-ı Müslimin) iktidarı ilk kez ele almış, Mısır’ın başına örgütün liderlerinden Muhammed Mursi geçmişti. Hem Kuzey Afrika’da hem de Orta Doğu coğrafyasında Müslüman Kardeşler için iktidara ilişkin benzer fırsatlar Arap Baharı sayesinde yaygınlık kazanıyor, ihvancılık -eğer önüne geçilmezse- sünni coğrafyanın ideolojik temsilini kazanma potansiyeli barındırıyordu. Bu süreçte örgütün en büyük destekçileri artık bir Orta Doğu ülkesi olarak konumlanan Türkiye ile Körfez’in zengin ülkesi Katar’dı. Buna karşılık Suudi Arabistan ve BAE gibi vehhabi güçler ihvancılığın bu denli yayılmasından rahatsızdı.

ankara-somali-nin-imf-borcunu-odeme-karari-aldi-borc-silmenin-nedeni-kontrolde-tutmak-802113-1.

Somali coğrafi açıdan da ilgi çekici bir konumdaydı. Kuzeyinde 1989 Darbesi’nden beri Ömer el Beşir tarafından yönetilen Sudan vardı ki, bu ülke ile Somali arasındaki ilişkilerin köklü bir geçmişi bulunuyordu. Ömer el Beşir’in iktidara gelirken yine Müslüman Kardeşler Sudan kolunun lideri Hasan el Turabi tarafından desteklenmesi de konuyu daha ilginç kılıyor. Zira El Beşir’in Erdoğan’la yakın ilişkisi biliniyor, o kadar ki, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama kararı bulunduğu dönemde Sudan Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye’de ağırlanabiliyordu.

Somali’nin doğusu Körfez coğrafyasını güneyden çevreleyen Yemen Denizi’ne çıkıyor. Bu haliyle Türkiye’nin son yıllarda gerilim yaşadığı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) Somali, aslında aynı coğrafyayı paylaşıyor. Fakat bu iki ülkenin sünni İslam’ın ideolojik liderliğini temsil etme iddiası, 2010’lu yıllarda bölgedeki en yaygın İslamcı örgüt ve artık Mısır’ın yönetimini ele geçirmiş Müslüman Kardeşler’le arasının bozulmasına yol açtı.

Bölgede yeni bir sünni alternatif istemeyen Suudi Arabistan ve BAE, Mısır’da Mursi’yi deviren darbeyi desteklerken Türkiye, Mısır Darbesi’ne hiçbir Müslüman ülkenin vermediği büyüklükte tepki verdi. O kadar ki bugün bile Doğu Akdeniz geriliminde Ankara, çıkarları bunu işaret etse de Mısır’la görüşmüyor. Böylece Türkiye geçmişte yaşamadığı bir gerilimin de tarafı oluyor, İslamcı fraksiyonlar arasında (vehabbilik ve ihvancılık) dış politika eksenini belirlemeye başlıyordu.

İHVANCILIĞIN HAMİLİĞİ

Müslüman Kardeşler’in önemli finansman kaynaklarından olduğu bilinen Katar ile NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olduğu bilinen Türkiye, bölgede İhvancılığın hamiliğini böylece üstlendiler. Türkiye’nin bu destekte payına askeri olanaklarını seferber etmek düştü. Katar’ın payına petro-dolarların düştüğü ise artık tüm Dünya’nın malumu…

Bu kapsamda Eylül 2017’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da Somali Türk Görev Kuvveti Komutanlığı kuruldu. 400 dönümlük arazi üzerine kurulan bu üs, aynı zamanda Ankara’nın yurtdışındaki en büyük askeri üssü konumunda. Üs, bir yandan da Somalili subayların eğitilmesinde kullanılıyor. Aynı yıl Suudi Arabistan ve BAE’nin tehdidine karşı koymaya çalışan Katar’da da Türkiye bir askeri üs kurdu. Yine 2017’de Türkiye, Ömer El Beşir yönetimindeki Sudan’dan Sevakin Adası talep ederek, bölgede askeri olarak konuşlanmak istedi. Türkiye’nin İhvancı hükümetlere ve hareketlere askeri olarak verdiği destek ve bölgede ideolojik olarak da konuşlanması ise Suudi Arabistan ve BAE ile gerilimi daha da artırıyor. Nitekim geçmişte laik bir dış politik ekseni takip eden Türkiye artık eski Türkiye değil.

ALBAYRAK GRUBU İŞLETİYOR

Ankara, bölgede sadece askeri değil, lojistik olarak da konumlanıyor. Başkent Mogadişu’nun Hint Okyanusu’na açılan kapısı Mogadişu Limanı, 2014’ten bu yana Yeni Şafak’ın da sahibi olan Albayrak Grubu tarafından işletiliyor. Henüz geçen ay 8 Ekim’de Mogadişu Limanı’nın 14 yıl daha Albayrak Grubu tarafından işletilmesine ilişkin anlaşma imzalandığı Somali Başbakanlığı tarafından duyurulmuştu. Öte yandan Mogadişu’da Türkiye’nin bir de hastanesi bulunuyor. Hastanenin adı; Mogadişu Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi… Hastaneye her yıl milyonlarca dolar para Sağlık Bakanlığı bütçesinden aktarılıyor. Bakanlık’ın verilerine göre sadece bu yılın ilk 9 ayında bu hastaneye aktarılan para 17 milyon 327 bin 634 lira.

Türkiye’nin Somali’ye dönük bu girişimlerine karşılık, El Kaide uzantılı Eş Şebab Örgütü de bölgedeki Türk varlığının en önemli tehdidi. 2019 sonunda örgütün bombalı saldırısında 2’si Türkiye vatandaşı olan en az 80 kişi öldü. Eş Şebab ise sivil ölümler için özür dileyerek, hedefinin Türkiye’den gelenleri taşıyan konvoy olduğunu belirtti. Örgütün yayımladığı sesli mesajda Türkiye’nin Somali kaynaklarını sömürdüğü vurgulandı ve "Dinden dönen Türk yönetimi için çalışan Türkler bizim düşmanımızdır ve daha önce söylediğimiz gibi, topraklarımızdan çekilene kadar onlarla savaşmaya devam edeceğiz. Ancak masum Müslüman Türk vatandaşlarına karşı değiliz” dendi.

Bölgedeki bu gerilim Türkiye’den Somali’ye yapılan silah sevkiyatının da artmasına neden oluyor. Henüz ağustos ayında Ethem Sancak’ın Katarlı ortağıyla sahibi olduğu BMC’nin 12 adet Kirpi aracını bölgeye sevk ettiği basına yansıyan haberler arasında.

Sonuç olarak Türkiye ve Katar’ın bölgede İhvancı güçlerin periferinde bulunan odaklarla kurduğu olumlu ilişkiye karşılık bu güçlerin karşısında vehabbi Suudiler konumlanıyor. Ancak büyüme motorunun durduğu, sermaye girişlerinin yavaşladığı ve şirketlerinin iflasla yüz yüze olduğu AKP Türkiye’si geniş Müslüman coğrafyada girdiği maceranın bedelini giderek yoksullaşan halkına ödetmeye başladı. Bölgedeki Türkiye varlığı ise AKP’nin siyasi geleceğine bağlı durumda.

Mogadişu Limanı, 2014’ten bu yana Yeni Şafak’ın da sahibi olan Albayrak Grubu tarafından işletiliyor. Mogadişu’da Türkiye’nin bir de hastanesi bulunuyor. Hastanenin adı; Mogadişu Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi… Hastaneye her yıl milyonlarca dolar para Sağlık Bakanlığı bütçesinden aktarılıyor.