Ülke, yalnız, göçmenlerden işsizliğe uzanan çok ağır sorunlarıyla değil, görülmedik orman yangınlarıyla da yanıyor. Toplum, yangınla kıvranıyor.
Ancak, tüm bu olağanüstü büyük ve yaygın yangınlar geçen hafta sonu yaşanan Atatürk Orman Çiftliği-AOÇ yangınını asla unutturmamalı. Çünkü, AOÇ yangını niteliğiyle çok ama çok önemlidir.

Cumhuriyet değerlerinin fiziksel ve kültürel oluşumunun simgesi olarak gelişen Başkent Ankara, bu kimliğini çok büyük ölçüde yitirmiş bulunuyor. Güven Parkı’nın talan edilmesiyle başlayan süreç, Çankaya Köşkü, Atatürk Bulvarı, AOÇ, evet AOÇ, Ankara Garı, Gençlik Parkı, 19 Mayıs Stadyumu başta olmak üzere, Ankara’nın Cumhuriyet’in simgesi onca anıtsal değeri ya tamamıyla yok edildi ya da tanınmaz hale getirildi. Kentin simgesi de aynı yazgıyı paylaşıyor.


BAŞKENTTE BİR MECZUP

Geçen Cumartesi, 24 Temmuz, üstelik ülkemizin uluslararası kimlik belgesi olan Lozan Barış Anlaşması’nın imzalandığı gün, yıllardır acımasızca yağmalanan AOÇ’nin beş hektar büyüklüğündeki ormanlık alanı yandı; daha doğrusu kasıtlı olarak yakıldı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Yangını bir meczup çıkarmış, o da yakalanmış” diye açıklama yaptı.

Yangın-meczup olayını, yalnızca Ankara’nın duyarlı iki kadını ülke gündemine taşıdı; gazeteci Çiğdem Toker, “AOÇ’yi yakan meczup kim? (Sözcü, 25 Temmuz) diye sordu. 27 Temmuz’da da Ankara, özellikle de AOÇ duyarlılığı ile bilinen TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, AOÇ’nin iç yolları “kullanılamaz” duruma getirilmiş olduğundan itfaiye araçlarının yangın alanına giremediğini; Orman Genel Müdürlüğü helikopterinin de saat 11.00 de başlayan yangın yerine ancak saat 13.06’da gittiğini” açıkladı.

Diğer taraftan, AOÇ yangının üzerinden bugün bir hafta geçmiş olmasına karşın, Başkan Yavaş’ın sözünü ettiği meczup bilinmezliğini koruyor.
Meczup, iki anlama geliyor: 1. (Eskiden) kendini Tanrı’ya vermiş, Tanrı sevgisiyle aklını yitirmiş, Tanrı âşığı (kimse).2.deli. Bilen bilir, bu ülkenin bir kısım sağcıları, 1950’lerin başından bu yana, Cumhuriyet değerlerine şiddet kullanarak saldıranlara ve özellikle de Atatürk’ün heykellerini çekiçle kıranlara, ısrarlı bir biçimde “meczup” diyerek onları kollama ve koruma altına alır.

Bu nedenle AOÇ’yi yakan meczup kimliği, ilişkileri ve bağlantıları ile bir an önce açıklığa kavuşturulmalıdır.

SİMGE SORUNU

Kentlerin kimliğini simgeleri özetler. Ankara’nın simgelerinin “evrimini” aşağıda görülen üçlü çok güzel özetliyor.

Ankara, Kalesi, keçisi ve armudu ile tanınır. Atatürk’ün Ulus’taki Zafer anıtının Kasım 1927’de açılmasından sonra Ankara bu heykel ile, ancak, yalnızca “ders kitaplarında” tanıtıldı (1). Ülkemizde kentlerin simgelerle tanıtımının önem kazanmasıyla 1973’te Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay simge olarak Hitit Güneşini seçti (2). Bu simge uzun yıllar kullanıldıktan sonra, 1995’de kentin belediye başkanı seçilen kişi, Hitit Güneşini simge olmaktan çıkardı. Olayın yargıya taşınasına karşın sonuç alınamadı ve bugün kullanılmakta olan simge uygulamaya konuldu(3).

ankara-yangini-904948-1.

(1)

ankara-yangini-904949-1.

(2)

ankara-yangini-904950-1.

(3)



Şimdiki Başkan Yavaş da bu simgeyi özenle kullanıyor.

Bu simgelerden hiçbiri Ankara halkının oylarıyla saptanmadı. Başkan Yavaş Ankara’nın Cumhuriyet’in değerlerini yeniden kazanması yönünde simgesel de olsa, çok önemli bir adım atabilir. Değişik simgeleri, Ankara’nın başkent olduğu 13 Ekim ya da Atatürk’ün Ankara’ya geldiği, 27 Aralık günü halk oylamasına sunabilir.

Ancak, sormak gerekiyor. Eğer, Ankara Cumhuriyet’in değerlerinden bu ölçüde uzaklaştırılmasaydı, ülke, bunca yıkım ve yangınla ya hiç karşılaşmaz ya da bunları çok daha az zararla atlatmaz mıydı?