Muhalefet anketlerle hep iktidar oluyor. Her ankette iktidar muhalefetindir. Hakkımızda Saraylılar etmiş fermanı, ferman Saraylıların anketler bizimdir!
Ama iktidar da TÜİK anketleriyle filan başarıdan başarıya koşmuyor mu? Enflasyon yok, işsizlik yok…

Resmen anket manyağı olduk!

İktidarın ilan ettiği resmi anketlerin palavra olduğunu ve seçmen kaybettiğini görebilmek için gayri resmi anketlere ihtiyacımız yok ki. Zaten anketler iktidarın umurunda değil ki. Başarısız sayıldıkları her konuda hemen başarının tanımını değiştiriyorlar.


Saraylılar seçmen kaybettikçe iktidar koltuğuna daha sıkı yapışıyorlar ve her vesilede gitmeye hiç niyetleri olmadığını, üstelik alkış üstüne alkışlarla ispat ediyorlar.

Doğal gaz bulduk! Alkııış… Dünya bizi kıskanıyor! Alkııış… Açılan sınıflarda açılmayanlara göre vaka düşüşü görüyoruz! Alkııış…

Alkışlarla, Saraylarla ve Saraylarda ve Saraylılarla yaşıyorlar.

(Oysa ne demişti Zeki Müren? “Ne köşklerde ne sarayda/ Alkışlarla yaşıyorum.”)

Geçen gün Murat Yetkin “Muhalefet değişmeden iktidar değişir mi?” diye sormuştu. Çok basit ama hayati bir soru, çünkü cevabı da çok basit ve hayati…

Çünkü bu haliyle bir muhalefet, kendini değiştirmeye niyeti olmayan bir muhalefet, iktidarı da ‘haliyle’ değiştiremez.

Saray iktidarının bıkmadan izlediği siyaset nedir? Sadece ve sadece eğitimsiz, her dediğine inananlara din ve milliyetçilik üzerinden hitap etmekle yetinmektir. Ve elbette sebebi de en kalabalık seçmen kitlesinin hâlâ öyle olmasıdır veya Saraylıların hâlâ öyle sanmasıdır.

Paradoks şuradaki en yoksullar ve açlar da oradadır. Muhalefetin kendisini değiştirmesi demek, o insanlara seslenmek için iktidarla din ve milliyetçilik konularında yarışmak değil, açların ve yoksulların sesi ve çözümü olabilmektir. Hakikaten bu kadar basit. Muhalefet ancak açlık- yoksulluk gibi normal kavramları eksen alan bir siyaset sürdürürse kendisini değiştirebilir.

“Bir Alman’ın Hikâyesi/ Hatırladıklarım (1914-1933)” adlı kitapta Sebastian Haffner faşizmi şöyle anlatmış: “Normal kavramların bir kâbus gibi tam zıddına dönüşmesiydi. Haydutlar ve katiller, devlet otoritesiyle tam donanımlı polisler olarak karşımıza çıkıyorlardı, kurbanlara ise cani muamelesi yapılıyordu.”

Evet, faşizm normal kavramların bir kâbus gibi tam zıddına dönüşmesidir. Nitekim sekiz yıl önce bu köşede ben de hatırlatmıştım ve hatırlatmaya devam etmiştim: “Ne diyorlarsa tersini yapıyorlar. Artık tek hakikat, onların yalanları…”

Ama işler öyle bir hal aldı ki bazen yalan söylemeye bile ihtiyaç duymuyorlar!

Saray’ın F Klavyesi (ne bileyim belki de Q Klavyedir) Abdülkadir Selvi 13 Ekim günü acı hakikatleri de açıkça yazdı: “Meral Akşener, ‘İYİ Parti’yi, iki yumruk arasına sıkıştırılan, bu vatanın has evladı Kürtler kurdu, Zazalar kurdu’ diyerek [HDP ile] kapıyı biraz daha araladı. Böylece Akşener’i, HDP tabanına yakınlaştıracak süreç başlamış oldu. Demirtaş ile Akşener arasında kahvaltı masası kurulmaya hazırlanırken, beklenmedik bir gelişme yaşandı. HDP’ye yönelik, merkezinde Demirtaş’ın yer aldığı ikinci Kobani operasyonu dalgası başladı.” Demek ki neymiş? Kobani operasyonunun sebebi işte buymuş!

Peki seçimler? “AK Parti ile MHP arasındaki seçim sistemi üzerindeki çalışmalar belli bir aşamaya geldi. Ancak MHP’nin dar bölgeye olumsuz bakabileceği düşüncesiyle daraltılmış bölge üzerinde yoğunlaşılmış.” Neymiş? Seçimler ancak MHP’nin bile kazançlı çıkabileceği şekilde yapılacakmış.
Sessizlik! Bu kelime bağırarak söylenemez, sessizlik diye bağırdığınız zaman sessizliği bozmuş olursunuz! Şimdi Saraylılar da sesini duyurmak isteyenlere “Sessizliiik” diye bağırıyorlar. Korkutuyorlar. İşte bu yüzden, insanlar hem korkuyor hem de olup bitenin farkına vardıkça öfke giderek daha da büyüyor.

Videodaki görüntülerde bir ara kendisi de maskesini burnunun altına indiren Denizli Valisi, bir esnafa neden maske takmadığını sordu. Esnaf Üzeyir Yazır, “Gebermek istiyorum, canıma yetti, piyasanın haline baksana. Salı günü 15 TL ile kapattım” cevabını verdi.

Küçük esnafın çekleri karşılıksızdır. İşsizlik ve enflasyon TÜİK anketlerini yalanlamaktadır. Muhalefetin kendisini değiştirerek iktidarı değiştirebileceği tek düzlem işte burasıdır. Öfkeye müsekkin olma çaresizliği değil.

Biz alkışlamıyoruz ama Saraylılar ha bire kendi kendilerini alkışlayarak/alkışlatarak yaşıyor.

Peki biz? Yaşıyor muyuz?