Yazın bir köşeye, aklınızda bulunsun: Yasalarla bir nedenle başınız derde girerse, “selamete çıkarım” umuduyla aman ha bu tarafa gelmeyin. Çünkü;

1- Çin, ülkesinde herhangi bir nedenle yasalarla sorun yaşayan ve başına gelebileceklerden sakınmak ümidiyle Çin’e gelen birini, isnat edilen “suç”un içeriğine ve kim olduğuna bakmaksızın, genellikle sınır dışı eder (iade ettiğini duymadım). O kişinin Çin-ÇKP muhibbi olması bile bu gerçeği değiştirmez. Çin’deki varlığı o kişinin geldiği ülkeyle Çin’in ilişkilerine olumsuz etki ediyorsa, kim olduğuna bakmaksızın sınır dışı edilir. Yani Çin’in bir ülkeyle “olumlu ilişkiler” kurma ve sürdürme önceliği “yoldaşlık hukuku”nu da bozar... 2- Şimdi sınır dışı edilmekten daha ciddi bir durum belirdi: İade edilmek riski. Bu riski yaratan etmen 2017’de RTE’nin Pekin ziyareti sırasında imzalanan ve bugünlerde Çin yönetiminin “bi-hikmet-i müteal” yeniden hatırladığı ve hatırlattığı “Suçluların İadesi Anlaşması.”

Neden mi bahsediyorum? 14 Aralık’ta Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı telefon görüşmesinden. O görüşmede Çavuşoğlu, Çin’i salgını başarılı bir şekilde kontrol ettiği için tebrik etmiş ve aşı araştırma ve geliştirmedeki başarılarını çok takdir ettiğini belirtmiş. Görüşme sırasında, Çin Dışişleri Bakanı nasıl becerdiyse veya nasıl bir ustalıksa, lafı bambaşka bir konuya getirmiş ve “Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin uluslararası toplum tarafından küresel bir terör grubu olarak kabul edildiğine dikkat çekmiş. Bu grupla mücadele etmenin tüm ülkelerin yükümlülüğü olduğunu ve Çin’in terörle mücadele konusunda Türkiye ile daha derinlemesine işbirliği yapmaya istekli olduğunu” söylemiş. Çavuşoğlu, “Türkiye’nin her türlü terörizme ve terörle mücadele konularının siyasallaştırılmasına karşı olduğunu ve ülkede hiç kimsenin Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğüne zarar vermesine izin vermeyeceklerini” vurgulamış. (Çin kaynakları böyle söylüyor.)

RADİKAL İSLAMCILARIN OYUNU

Peki, Türkiye’de Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğüne zarar vermek isteyen o “hiç kimseler” kim olabilir? Yaklaşık iki yıl öncesine kadar, Çin’in Uygur bölgesinde (Şincan) yaptığı kıyım-kırım ve işkencelere ait olduğu iddia edilen tamamıyla sahte/yalan video ve resimleri yayanlar kimlerse tabii ki onlar. Yani Türkiye’de üstlendiklerini bütün dünyanın bildiği radikal İslamcı-faşist kişiler. Yaklaşık iki yıl kadar önce seslerinin neden birden bire kesildiğini anlamak isteyenler o günlerde Çin-Türkiye ilişlerinde neler olduğuna, daha doğrusu Türkiye’nin Çin’den neler umduğuna bakmalılar. (Bu İslamcı faşistlerin kimler tarafından ve nasıl yönlendirildiğini anlamak için kamuraninnotdefteri.blogspot.com adresinden “ABD medyasında Çin hakkındaki yalan haberler nasıl yapılır, haber kaynakları nelerdir” başlıklı çeviri mutlaka okunmalıdır.)

Türkiye ile “Suçluların (karşılıklı) İadesi Anlaşması” imzalayan Çin, bu radikal İslamcı teröristlerin iadesini gerçekten istiyor mu? Hiç sanmıyorum. Çin yönetimi bu kadar büyük bir ahmaklık yapacak kadar akıldan yoksun değil. Aslında, o anlaşma özetle şunu diyor: “Türkiye’deki radikal İslamcı-faşist militanları sustur. Suriye’ye Uygur’dan giden teröristlerin ya orada imha edilmelerine razı ol ya da ülkene al ve ses-soluklarını kes. İade edilme korkusu onları susturur, sindirir.” Yine de, Çin, bazılarının iadesini gerçekten isteyebilir.

Üç yıldır uykuya yatmış, adeta unutulmuş durumdaki o anlaşma şimdi birdenbire neden hatırlandı? Bilinmesi gereken ilk nokta, Çin diplomasisinin-yönetiminin resmi ziyaretlerde “iş olsun” ve “ziyaretin bir kazancı varmış gibi görünsün” diye anlaşma imzalamadıklarıdır veya anlaşmaları bu niyetle değerlendirmedikleridir. Her şeyi ince ince işleyen, oya gibi ören Çin diplomasisi o anlaşmayı uygun zamanda kullanılmak üzere hep hatırda ve el altında tutar.

ANKARA ÇİN AŞISINA MECBUR

Peki, Çin Dışişleri Bakanı’nın bu anlaşmayı hatırlatmak için fırsat bildiği o “uygun zaman”da iki ülke arasında neler oluyor? Soru bu. Tabii ki ilk akla gelen konu Çin’in ürettiği ve Türkiye’nin almak istediği Covid-19 aşıları. Dünyanın belli başlı ilaç firmalarına üç milyar dolar civarında borç takmış Türkiye’nin Çin dışında başka bir ülkeden aşı almasının zor olduğunu, alabileceği miktarın ise ancak sembolik düzeyde olacağını Saray rejiminden bile iyi bildiklerinden eminim. Hong Kong’da yayınlanan South China Morning Post gazetesinde yayımlanan bir yorum yazısında ise “Ankara, zor durumdaki ekonomisini canlandırmak için çaresizce mücadele ediyor ve bunun için Türkiye’ye daha fazla Çin yatırımına ihtiyaç duyuyor. Pekin yönetimi, iade anlaşmasının onaylanmasını olası yatırımlar için bir ön koşul olarak sunabilir” diye yazıyordu.

Diğer taraftan, bu hatırlatma aslında anlaşmanın Meclis’te onaylanması istemek anlamına geliyor. Peki, siyasi ömrü pamuk ipliğine bağlı, ömrünü uzatabilmek için tarikatlara “beni iktidarda tutun, ne isterseniz vereyim” diyen Saray rejimi kendisiyle aynı hamurdan karılmış Uygurların Çin’e iade edilmesini içeren bir anlaşmayı onaylanmak üzere Meclise getirebilir mi?

Her taraftan sıkışmak çok zor, çok…