Mevsimlik işçilerin sorununu anlatan “Bir Varmış Bir Yokmuş” filminin yönetmeni Kazım Öz: Ben bu filmi çekerken anladım ki doğu batıyı kalkındırıyor ve besliyor. Onlar üzerindeki milliyetçi baskılar da bunu gizlemeye dönük bir davranış biçimi

Anlatılan ‘Güvencesiz Çalışanlar’ın hikayesidir

GÜLŞEN İŞERİ / gulseniseri@birgun.net

Bahoz, Şavaklar gibi pek çok önemli filmleriyle tanıdığımız Kazım Öz, bu kez de “Bir Varmış Bir Yokmuş filmiyle adından söz ettiriyor. Film pek çok dünya festivallerinde gösterildi. Son olarak bu yıl üçüncüsü yapılan Uluslararası Antakta Altın Defne Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü aldı. Film, mevsimlik işçilerin sorununu gözler önüne sererken, kapitalizmin acımasızlığını, iki sınıf arasındaki uçurumu da bize anlatıyor.

“Rusya’ya ihraç edilen domateslerin içinde 9-10 yaşındaki Kürt İşçinin emeği var. Bu çok çarpıcı bir şey benim açımdan. “ diyen Kazım Öz ile bir araya geldik, hem filmini hem de Kürt işçileri ve hayatı konuştuk.

“Bir Varmış Bir Yokmuş” filmiyle Uluslararası 3. Antakta Altın Defne Film Festivali’nden Jüriz Özel Ödülü aldınız... Film, mevsimlik işçilerin sorununu anlatırken kapitalizmin acımasızlığını da gözler önüne seriyor... Bu sınıf çelişkisini nasıl açıklarsınız?

Ben de sınıf çelişkisine dayalı düşünmüştüm. Sınıflar arasında geçen çelişkilerin dışarı yansımasını sinemada az görüyoruz. Ben kişisel hayatta da her iki sınıf arasında yolculuk yaptım, mevsimlik işçilerin hayatlarına da tanıklık ettiğim için bu hikaye gelişti. Meyve tohum halinden nasıl gelişiyor, emek süreci vs... O süreci anlatmaya niyetim vardı ve bu çıktı.

“Bir Varmış Bir Yokmuş” filminizle ilgili festivallerde sorun yaşıyor musunuz? Bu yıl bir hayli sansür meselesi gündeme geldi...

Bu gerçekten benim açımdan da büyük bir sorun. Mesela somut bir örnek; Gezici Film Festivali var, yaptığım tüm filmler bu festivalde gösterilmedi. Galiba özel bir sansür var. Gezici Festival’in bu yılki teması “Güvencesiz Çalışanlar” yani benim filmin konusu. Bana kalırsa ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ açılış filmi olmalıydı. Açıklama istiyorum, bana karşı bir sansür mü var, neden benim film bu zamana kadar gösterilmedi. Burada aklıma gelen, ya çeteleşmiş bir ekip var, Adana’yı da onlar yapıyor ve Adana’da da gösterilmedi filmlerim, veya rant var, ahbap çavuş ilişkisi, ya da milliyetçi bir politik sansür söz konusu... Bunların üçü de benim açımdan çirkin şeyler...

Antakya’da da gösterilmesi sizin açınızdan nasıl bir duygu? Burada da mevsimlik işçiler var...

Burada da Kürt İşçiler var, gerçi Suriye’den gelenlere yol açmışlar artık, daha ucuz iş gücü meselesi... Ama çok yeni bir festival olduğu için, seyirciyle buluşma sorunu var, daha kitlesel gösterilerle meseleyi tartışmak başka olurdu, yine de bu festivalde ve bu koşullarda, yanı başımızda savaş yaşanırken sanatın tartışılıyor olması önemli.

Türkiye’nin pek çok noktasında mevsimlik işçiler Kürt işçilerden oluşuyor, zaman zamanda bölgelerde, özellikle Karadeniz’de sorunlar yaşanıyor, bu size yansıdı mı? Milliyetçilik, ırkçılık her dönem farklı alanlarda da olsa yansıyabiliyor...

O işçilerin orada kabul edilmemesi diye bir şey yok. Daha doğrusu o işçileri kabul etmek zorundalar. Çünkü Türkiye’nin şuan sebze ve meyvesini o işçiler üretiyor. Aslında o milliyetçi tepkilerin altında da sınıfsal davranış biçimi var bence. Milliyetçiler devreye girsin ve batıda çalışan Kürt işçileri kovsunlar, Türkiye’nin ekonomisi durur. Türkiye aç kalır, öyle diyeyim. Ben bu filmi çekerken anladım ki Doğu batıyı kalkındırıyor ve besliyor. Onların üzerindeki milliyetçi baskılar da bunu gizlemeye dönük bir davranış biçimi gibi geliyor.

***

Filmlerimizi yayımlatmak için bile kan istiyorlar!

anlatilan-guvencesiz-calisanlar-in-hikayesidir-97785-1.

Kürt Sineması kavramı artık rahatlıkla kullanılıyor. Kürt sinemasıyla ilgili ciddi bir atılımdan söz edebilir miyiz?

Rahatlıkla... Biz Kürt sineması için 2000’lerde doğdu doğuyor diyorduk, şimdi büyüdü... Ama bunun da öncesinde, Yılmaz Güney filmlerinde de Kürt sinemasını görüyorduk. Atıf Yılmaz, Lütfü Akat filmleri Kürt sinemasının renklerini barındırıyordu. Adı yoktu, çünkü o dönemler her şey Türk kavramı altında yapılıyordu. 2000’den sonra kimlik kazandı, adı konuldu. Türkiye’de büyük bir mücadele verildi ve kimlik tanımlaması oldu, denizde damla gibi bir şey. Türkiye tarihi açısından da utanılası bir durum.

Kürtler kabul ediliyor ama bu kez de hakları verilmiyor. Kürtler bir halk olarak varsa her türlü hakları vardır. 15 yıl sonra bu duruma geleceğiz, her şey tersine döndüğünde hesap sorulacaktır. İnanıyorum ben bunu..

Bahoz, Şavaklar, Dur/Uzak filmlerinize bakarsak Kazım Öz filmi diyebiliyoruz... Biraz da bildiğiniz konular üzerinden filmler yaptığınızı söyleyebilir miyiz?

Öncelikle oradan başlar, bildiğiniz hikayeler... Yönetmenin başlangıcı kendi dünyası, kendi çelişkileridir ama zamanla kendi dışına çıkar, bulunduğu coğrafyanın da dışına çıkar... Oralardan da samimi bir şekilde anlatım yakalarsa gerçek kimliğini kazanır. Ama bir konuda film yapmak istiyorsanız mevsimlik işçi gibi çalışmalısınız, gece gündüz, rüyasına katılarak, kendi dünyanızdan çıkıp onun dünyasına girmelisiniz...