Babamın Sesi’nin bir de arka planı var. O arka planda ise Türkiye’nin derin fay hatlarının perişan ettiği hayatlar…

Babamın Sesi’nin bir de arka planı var. O arka planda ise Türkiye’nin derin fay hatlarının perişan ettiği hayatlar var. Etnik, mezhepsel ve sınıfsal fay hatları bunlar... Maraş Katliamı’ndan sağ çıkmış olması bile şans olan Bâse bu ülkede mutlu bir kadın olabilir miydi? Mutluluk mu, ne mutluluğu? Sadece Alevi olmak bile ölümcül olabilir bu topraklarda…

“Babamın Sesi”nin basit bir konusu var. Diyarbakır’da yaşayan Mehmet (Zeynel Doğan)ve hamile eşi, yeni ve daha büyük bir eve taşınırlar. Mehmet taşınma sırasında gurbette çalışıp, ölen babasına gönderdikleri kasetlerden birini bulur. Mehmet’in annesi Bâse/Asiye (Bâse Doğan) Elbistan’da tek başına yaşamaktadır. Mehmet yalnız yaşamasını sakıncalı gördüğü yaşlı annesini yanına almak ister. Görünmeyen ve söylenmeyen nedenler arasında belki annenin doğacak toruna bakması beklentisi de olabilir.


Mehmet, Elbistan’a gittiğinde annesinin Elbistan’da kalma konusunda kararlı olduğunu görür. Annesi dalgın ve hüzünlüdür de. Aslında anne derin bir yas içindedir. Hayatının iki önemli erkeği yok olmuştur. Büyük oğlu Hasan önce PKK’ye katılıp dağa çıkmış, sonra da yurtdışına göç etmiştir. Eşi ise ömrünü gurbette çalışarak tüketmiştir. Baba, çocukların eğitiminde bütün sorumluluğu yüklediği eşini suçlamaktan da geri kalmamıştır. Bâse belli ki oğlu Hasan’ın yaşadıklarından yani dağa çıkışı, yurtdışına göçüşünden kendisini suçlamaktadır. Yaşlı kadının ev telefonu çalmakta, konuşan kimse olmamaktadır. Ama Bâse bu arayanın oğlu Hasan olduğundan emindir. Ona Kürtçe kelimelerin anlamlarını anlatır. Bâse’ye göre Hasan bir gün geri dönecek, o gün Bâse Elbistan’daki evini Hasan’a bırakıp, köydeki tamir ettirmeyi umduğu eve taşınacaktır. Bâse yanında olmayan oğlu Hasan’la o kadar meşguldür ki, burnunun dibindeki küçük oğlu Mehmet’in ona duyduğu ihtiyacın farkına bile varmaz. Mehmet, abisi karşısında ikinci plana düştüğü gibi babasının gölgesinden de çıkamaz. Babasının bir gün kendisine ekmekle vurduğunu anlattığında, annesi öfkeyle masayı terk eder. Mehmet kimdir ki, babasının anısına toz kondurmaya kalkar! Bâse’ye göre babası Mehmet’e bir kez bile el kaldırmamıştır.


Mehmet abisinin ve babasının yaşadığı trajedilerin bütün yükünü sırtlamak zorundadır. Onlar kadar görünür acı çekmediği için sanki annesi tarafından önemsenmez. Babası ve büyük erkek kardeşi Hasan’ın hayaletlerinin yanında Mehmet annesinin ilgisini bir türlü çekemez. Trajedi yaşamamış olmak da trajiktir bu ülkede.

TÜRKİYE’NİN DERİN YARALARI
Babamın Sesi’nin ön plandaki öyküsü bu. Ama bir de arka plan var. O arka planda ise Türkiye’nin derin fay hatlarının perişan ettiği hayatlar var. Etnik, mezhepsel ve sınıfsal fay hatları bunlar. Doğan’lar yoksul Kürt Alevi bir aile. Hasan, annesinin adı arkadaşlarına komik geldiği için derin bir bunalım yaşamış, annesinin adını Bâse’den Asiye’ye çevirttirmiştir. Okuma yazma bilmeyen Bâse adının resmen Asiye olduğunu çok sonra fark etmiştir. Aile Maraş Katliamı’ndan kıl payı kurtulmuştur ama çok derin bir yara alarak. Eve gelen katliamcı faşist kalabalığa baba yalan söylemiş, Alevi değil Sünni’yiz demiştir. Fakat Sünni olduğunu kanıtlamak için linççilere katılmaya zorlanmış, belki de başka Alevilere saldırmıştır. Belki pratikte bir şey yapmamıştır ama yapmamış olsa bile bu duruma yani linççi durumuna düşmüştür. Bu nasıl bir ruhsal zedelenmedir? Bunu yaşayan insan nasıl kendisine hiçbir şey olmamış gibi saygı duyabilir? Fiziksel linçten kurtulmakla bedenini kurtarabilirsin belki ama, ruhun yine de linçten kurtulamaz.

OKUMAK, AMA NEYİ OKUMAK!
Kürtçe dışında bir dil bilmeyenler için okula gitmek bir dert, gitmemek başka bir derttir. Babanın eve ekmek kazanmak için güvencesiz ve ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalması başka bir trajedidir. Mehmet’in Diyarbakır’da dolaşması bile, abisinin geçmişinden dolayı, rahat değildir, polisin bakışları hep üzerinde olacaktır. Bâse bu ülkede mutlu bir kadın olabilir, huzur içinde çocuklarının arasında yaşlanabilir miydi? Bırakın yaşlanmayı, Bâse’nin Maraş Katliamı’ndan sağ çıkmış olması bile, şans. Mutluluk mu, ne mutluluğu? Sadece Alevi olmak bile ölümcül olabilir bu topraklarda.
Ama “Babamın Sesi” hep karanlık, hep acı değil. Küçük Mehmet’in çocukluk aşkı Elif’ten söz edişi, okula dedesini götürme hayali, büyük Mehmet’in kendini Sean Penn’e benzetmesi gibi dayanılmaz derecede sevimli anları da var Babamın Sesi’nin. Filmi düşündükçe daha çok seviyorum ama şunu da söylemeliyim: Dinç bir kafa ve dinlenmiş bir vücutla seyredin “Babamın Sesi”ni çünkü filmin temposu çok yavaş! Ama mutlaka seyredin! Orhan Eskiköy (senarist, yönetmen), Zeynel Doğan (yönetmen, oyuncu) ve Özgür Doğan (yapımcı) iyi ki varlar.