Baktım olmuyor, daha keskin bir çare bulmalıyım. Cem’i aradım, maden mühendisi, iyi çocuk. Cem dedim, bana akşamları ağzı salyalı kuduz bir köpek saldırıyor, kaç kez yardım istedim kimse gelmedi, canımı kurtarmak için belediyeyi bile aradım kimse oralı olmadı

Anne kafamda rutubet var

CAN BİNALİ AYDIN / canbinaliay@gmail.com

Kaan, kahveye geldi. Yanında iri kıyım bir adam var, çoklu süper kahraman filmlerinde sinirlenince taşa dönüşen kahramana benziyor. Kasvetli, somurtkan, gün ortasında bile zor seçilen bir yüzü var. Ulu bir adam, heybetli, yani nasıl diyeyim kapılardan zor geçiyor. Biz bir adama bakıyoruz bir Kaan’a çıt yok masada. Fuad abi birer çay getirdi, koydu önlerine. Kaan başı önde çayı karıştırırken ona hiç bakmadan kafasıyla adamı gösterdi, birine bir şeyin nerede olduğunu söylerken ‘’şurda’’ der gibi. Tanıştırayım abi: Çile.

Sonra anlatmaya başladı, o anlatmaya başlayınca adam sıkılıp kapının önüne çıktı. Kahvenin önünde bir o yana bir bu yana volta atıyor. Paltosunu en üst düğmesine kadar ilikledi, yakasını kaldırdı, nefesi uzun aralıklarla kaldırımda buharlanıyor. Kaan, ağabey dedi dört ay önce bir gece su içmeye diye kalktım, o geceden beri beraberiz. Nereye gitsem on vagon yükle peşimde, elinden kurtulamıyorum. Akşamları uyuyunca o da karşımdaki koltukta uyukluyor. Ben uyanınca hemen silkelenip toparlıyor kendini. Mutfağa bir şeyler hazırlamaya gidiyorum sevgilim gibi kapı kirişinden izliyor. Banyoya giriyorum çıkışta havlu verecek gibi kapıda. Kimseye de anlatamadım derdimi, eğer gördüğüm hayalse, ham düşse, benim kafa gitmiş abi. Elalemin diline düşersem daha da toparlayamam sonra.

Ne yapacağımı bilemiyorum aklıma neler geliyor. Baktım olmuyor, ondan kurtulamıyorum öyleyse boş bir anını kollayıp kendimden kurtulacağım, yapacak bir şey yok. Plan yaptım. Bir öğle vakti uzandım çekyata uyukluyormuş gibi, o da karşımdaki tekli koltukta ayaklarını kolçaktan sarkıtmış televizyon izliyor. Uygun anda balkondan aşağı salacağım kendimi. Birden fırladım koştum, balkondan çıkarken kanadı çekik kuşa özendim. Peşimden atladı abi, vantuz gibi yapıştı sırtıma. Esnedi, genişledi, paraşüt gibi yayvan bir deriye dönüştü sırtımda, çakılamadım. Yavaşça çimlerin üzerine indirdi, bağdaş kurdu karşımda oturuyor. Tek kelime çıkmıyor ağzından öylece bana bakıyor. Aklım gelip gidiyor, tekme tokat giriştim gücüm bitene kadar vurdum. Dinlendim, yol kenarındaki fidanların tutturulduğu kalaslardan söktüm vurdum. Ne hıncım geçti, ne çıt çıkardı. Başımın döndüğünü hatırlıyorum ama eve ne zaman geldik, nasıl oldu hiç hatırlamıyorum. Çekyatta uyuyorum üstüm örtülü.

Baktım olmuyor, daha keskin bir çare bulmalıyım. Cem’i aradım, maden mühendisi, iyi çocuk. Cem dedim, bana akşamları ağzı salyalı kuduz bir köpek saldırıyor, kaç kez yardım istedim kimse gelmedi, canımı kurtarmak için belediyeyi bile aradım kimse oralı olmadı. Bundan nasıl kurtulacağım? Al ağabey dedi, siyanür dö potasyum. Kasaptan biraz kıyma al karıştır. İkinci saniyede iç organlar felç, altıncı saniyede kesin ölüm. Aman eline koluna bulaştırma tozu bile seni öldürmeye yeter. Cem’le bir çay bahçesinde buluştuk, siyanürü çalıştığı şirketten yüzüğünde saklayıp araklamış. Ulan Cem, canlarımız ölümle şıklık yarışında. Eve döndüm mutfakta atıştıracak bir şeyler hazırlıyorum, tabii her zaman ki gibi kapının ardında dikiliyor. İki yumurta kırdım, biraz kekikle, pul biber attım üstüne. Her zaman nasıl yiyiyorsam öyle hazırladım, şüphelenmesin diye. Rutinle gelmiş ölümler asla dikkat çekmez. Dolaptan meyve suyu çıkardım bardağa doldurdum, tepsiye koyarken yüzüğü açtım baş parmağımla birkaç kez vurarak siyanürü içine boşalttım. Cem çok etkili demişti karıştırmaya gerek yoktur herhalde. Geçtim salonda masaya oturdum o kadar dikkat ediyorum ki onu atlatmak için önce yumurtadan aldım bir parça. Sonra meyve suyunu diktim kafaya. Kurtulduğuma o kadar emindim ki.

Ama sinayür etkisini göstermedi, Cem birkaç saniyede öldürür demişti. Sonra midemde bir bulantı başladı kusacak gibiyim, karnım şişiyor, nefes almam zorlaştı. Ağzımdan yılana benzer, yumruya benzer bir şey çıktı abi. Belki boyu bir metre var. Demek zehiri içimde o içti bitirdi, bana değmeden aldı götürdü. Böyle böyle artık ondan kurtulamayacağımı ve böyle yaşamaya mecbur olduğumu anladım. Bunu benimseyince de rahatladım. Ben rahatladıkça o da rahatladı. Onunla ilgilenmedikçe benden çekindi, ya da kaçındı bilmiyorum ama mesela birlikte yemek bile yapıyoruz artık. Bazen oyunda geçemediğim elleri geçiyor, kimi zaman markete tek gittiğim bile oluyor. Geçen işten geldiğimde evde uyuya kalmış buldum, kalk git yerine yat dedim. Kalkmayınca üzerine battaniye örttüm. Biz galiba arkadaş olduk abi, bugün akşama kadar sokaklarda dolaştık, parklarda bahçelerde oturduk, baksana kahveye bile geldik daha ne olsun.