Anneler Günü nasıl kutlansın?

ELİF DOĞAN - @BlogcuAnne

Siz bu satırları okuduğunuz sıralarda ben yatağımda, çocuklarımın bana hazırladığı Anneler Günü konseri (!) eşliğinde, Anneler Günü kahvaltımı ediyor olacağım.

Geçtiğimiz haftayı küçük oğlumun okulda öğrendiği Anneler Günü şarkısının provasını dinleyerek ve bugünün Anneler Günü olduğunu, bugün beni hiç üzmeyeceklerini, ben ne istersem yapacaklarını, sabah yataktan çıkmayacağımı –ve benim böyle bir talebim olmamış olsa da- kahvaltımı yatağıma getireceklerini dinleyerek geçirdim. Ve o gün geldi çattı.

Tarih tekerrürden ibaretmiş. Biz de kız kardeşimle aynısını yapardık anneme... Anneler Günü’nde anne ve babamızdan önce güya sessizce kalkar, mutfakta kahvaltı hazırlardık annemize. O bizi duymuyormuş gibi yaparken, bir yerlerden bulduğumuz bir çiçeği tepsisinin kenarına iliştirir, “Anneler Günün kutlu olsun!” diyerek girerdik odasından içeri... O da çok şaşırmış gibi yapar, bizi sevgiyle öperdi.

Çünkü Anneler Günü bunu gerektirirdi.
O zamanlar da bu işte bir yanlışlık var gibi gelirdi ama ne olduğunu telaffuz edemezdim. Kendim ‘anne olunca anladım’ bunun ne olduğunu: Anneler Günü’nden bir önceki ve bir sonraki günlerde deli gibi koşturan, belki işe giden, belki evde çalışan, evin alışverişini yapan, yemeğini yapan, çamaşırını yıkayan, çocuklarına ödev yaptıran, onları yediren, uyutan annenin bu cefakârlığı (!) sadece Anneler Günü’nde dile getiriliyor; 365 günün birinde güya ‘prensesler gibi’ ağırlanan anneye adeta ‘Geri kalan 364 gündeki iş yükünüz için tebrik eder, çalışmalarınızın devamını dileriz’ deniliyordu.

Devir değişti ama Anneler Günü değişmedi. Birçok evde hâlâ ‘annenin gönlünü alma günü’ olarak kutlanıyor Anneler Günü, ve giderek daha da ticarileştiriliyor.
AVM’lerde anne-çocuklara özel kutlamalar yapılıyor; beş yıldızlı otellerde düzenlenen yarışmalarda ‘en güzel pastayı yapan’ çocuğun annesine süit odada konaklama hediye ediliyor; ‘Anneler Günü’nde anneleri mutlu edecek öneriler’ listesi hazırlanıyor, annelere alınacak en güzel hediyenin onların ‘yükünü hafifletmek’ olduğu söyleniyor.

Bir kere eğri oturup doğru konuşalım: Anneler Günü’nde annelerin yapmak isteyecekleri en son şey çocuklu partilere gitmek, bir sürü çocuğun bas bas bağırdığı ortamlara girmek ve onlarla kek-kurabiye-börek yapmaktır. Hatta bunlar, çoğu annenin değil Anneler Günü’nde, hiçbir günde yapmayı tercih etmeyeceği şeyler olabilir. O yüzden, ‘anneler ve çocuklarına özel’ mutfak atölyeleri veya anneli çocuklu çılgın Anneler Günü partileri düzenleyen organizasyon şirketlerine diyeceğim şudur ki: Anneler Günü bu değil.

Hayır, Anneler Günü’nde mutlaka spa’ya gönderilmek ya da masaj yaptırmak da istemez anneler. Masaj her zaman harika bir fikirdir ve bunun için Anneler Günü’nü beklemeye gerek yoktur.
Eğer illa da annelere Anneler Günü’nde bir kıyak çekmek istiyorsanız, onlara yatakta kahvaltı hazırlamak ya da onları Anneler Günü Brunch’ına götürmek yerine, ona ‘annelikten uzak’ bir gün geçirtebilirsiniz. Böylelikle, bütün bir sene sırtına bindirilen yükü belki biraz olsun hafiflettiğinizi zannedip sevinebilirsiniz.
Ya da size daha iyisini söyleyeyim; bir durup düşünebilirsiniz: Anneler neden bu kadar yüklü?

Ben size söyleyeyim anneler neden bu kadar yüklü: Herkesin işine öyle geliyor da ondan... Daha önce kucağına hiç çocuk almamış olma ihtimali, almış olma olasılığından çok daha fazla olan bir kadının, 9 aylık hamilelik süreci sırasında okuduğu kitaplardan anneliği öğrenmesi ve sonrasında çocuğun neden ağladığından ateşini nasıl düşüreceğine, ileride hangi okula gideceğinden en sağlıklı yiyeceklerle nasıl besleneceğine kadar her konuda nihai ve mutlak karar verici olması bekleniyor. Fedakâr annelerimizin (!) saçlarını nasıl süpürge ettikleri ballandırılarak anlatılırken, fedakârlık şablonuna uymayan kadınlara tu kaka deniliyor. Bir yandan ‘Sen var ya sen, çocuk da yaparsın kariyer de’ denilerek annelerin insanüstü güce sahip yaratıklar olduğu sanrısı yaratılırken, bir yandan da bununla baş etmelerinin önüne her türlü engel çıkarılıyor. Babalar bütün bu süreçte ‘yardımcı pilot’ olarak konumlandırılarak ‘annelerin yükünü hafifletici, tamamlayıcı öge’ olarak tanımlanıyor. Böylelikle çocukla ilgili sorunların kaynağı da muhatabı da anne olarak gösterilirken babaların sorumluluğu ikinci plana atılıyor.

Annelerin yükünü hafifletmek mi istiyorsunuz? O halde anneliği rahat bırakın. ‘Dünyanın en kıymetli varlıkları’ gibi abartılı ifadelerle, ‘anne sevgisi kadar kutsal’ gibi suni tariflerle, ‘işte şimdi ona emeklerinin karşılığını verme zamanı’ gibi küstah cümlelerle anneliği şu ya da bu şekilde sınırlandırmayın. Anneliği kutsamayın, anneleri kusursuzlaştırarak en ufak hatalarında kendilerini yetersiz hissetmeye zorlamayın.

Amerika’da, geçtiğimiz sene 20 milyar dolara yaklaşan Anneler Günü harcamaları bu yıl itibarıyla 21 milyar doları geçecekmiş. Bunun, tüm ‘özel günlere’ oranla nasıl bir skalaya oturduğunu ortaya koyacak büyüklükte bir iktisadi araştırma yapmadım; ancak yine Amerika’da Sevgililer Günü harcamalarının bile geçtiğimiz sene 17 milyar dolarda kaldığını söylemek sanırım yeterlidir.

Özetle Anneler Günü’nde seni de beni de kandırıyorlar matmazel. Bana çiçekli nevresim takımları almanı söyleyerek sana para harcatıyor, beni de eve kapatmak istiyorlar.
Kimsenin benim için anneliği tanımlamasına ihtiyacım yok, hele de ‘benim hayatımı kolaylaştırmaya’ çalışırken ister bilerek, ister bilmeyerek kadınlığımı dar annelik tariflerine sıkıştırıp ataerkil düzenin değirmenine su taşıyanların hiç!
Kadın olmayı anneliğe, anneliği de bir nevi modern köleliğe sığdıracağız diyorsanız Anneler Günü’nüz sizin olsun.
Ama derseniz ki ‘Anne olmanın eğlencelerini ve zorluklarını, komikliklerini ve sıkıntılarını konuşacağız’, işte o zaman ben varım.

Gelin, hep birlikte Anneler Günü’nü kutlayalım: Bir kadının anne olduktan sonra her şeyi bilmesi gerektiği beklentisinin ne kadar temelsiz olduğunu el birliğiyle tüm dünyaya anlatalım.
‘Çocuk da yaparım kariyer de’nin altını, babalarla birlikte dolduralım. Anne-baba için paylaşımlı doğum izni, her iki ebeveyn için de evden çalışma düzeni gibi geç kalmış düzenlemeleri konuşalım.
Anne olan bir kadının dizini kırıp oturması gerektiği mesajının, ‘iki çocuk annesi bir kadına bu yapılır mı?’ gibi ifadelerin ne kadar yanlış olduğunu, çünkü –çocuğu olsun olmasın- bazı şeylerin hiçbir kadına, insan olduğu için yapılamayacağını anlatalım.

Annelerin, bütün seneyi Anneler Günü’nde kendilerine hediye alınmasını bekleyen hizmetliler ya da ‘bir buket çiçekle’ yetinen ulvi tanrıçalar olduğu algısını hep birlikte yıkalım.
Çocuksuz anneleri, annesiz çocukları, anne olamayan ve dahası anne olmak istemeyen kadınları eksik hissettirmeyen, anneliğin tercih edilebileceğini ancak kadının bu dünyadaki tek ve nihai misyonunun anne olmak olmadığını ve anne olan kadının kadınlığından bir şey eksilmediğini anlatmaya yarayan her türlü Anneler Günü’ne varım.

İşte öyle bir Anneler Günü gerçekten kutlu olsun.