Çok kişisel bir süreçtir annelik... Her kadının yaşam tarzına, hayat görüşüne, koşullarına göre değişebilen, doğrusu ve yanlışı ancak kişinin kendi içinde tanımlanabilen bir yoldur.   Annelik aynı zamanda birçok şey değildir. Saçını süpürge etmek, kendinden vazgeçmek değildir mesela... En önemlisi de kutsal değildir.

Annelik saçını süpürge etmek değildir, kariyer hiç değildir!

ELİF DOĞAN @BlogcuAnne

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun, geçtiğimiz yılbaşında gerçekleştirdiği ‘Devlet Adamlarının Geleneksel Yılın İlk Bebeği Ziyareti’ kapsamında sarf ettiği “Kadının tek kariyeri annelik olmalı” sözleri kamuoyunda ‘kuyuya atılan taş etkisi’ yarattı. 

Ardından Başbakan Davutoğlu’nun ‘Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı’ adıyla açıkladığı, kimilerince ‘Üç Çocuk için Teşvik Paketi’, kimilerince ‘Annelik Kariyeri Teşviki’ olarak adlandırılan program da kuyuya atılan bu taşın daha derinlere gitmesine sebep oldu.

Ne ilginçtir ki, kadınları birebir ilgilendiren her iki açıklama da iki devlet ‘adamı’ tarafından yapıldı. Çünkü 25 kişilik kabinede tek bir kadın bakan vardı ve o da kadını ilgilendiren tek ve en önemli konu olarak görülen Aile Bakanlığı’nın başındaydı.  Neticede bu ülkede sezaryenden kürtaja, çocuk sahibi olmaktan hamileyken sokağa çıkmaya kadar kadına ve kadın olmaya dair her tür konu ve karar erkekler tarafından dikte ediliyor. 

Davutoğlu, ‘dinamik nüfusu teşvik etmek ve nüfus artışı sağlayarak işsizliği çözmek’ için hayata geçirilen bu paketi sunarken “Annelik ile profesyonel meslek sahibi olmak arasında kategorik bir karşıtlık olmadığını” söyledi ve ekledi: “Kadınlar iş mi çocuk mu derse onun maliyeti daha büyük olur.” 

Oysa gerçekler Davutoğlu’nun söylediğinden çok farklı. Kadınlar oldukça uzun bir zamandır ‘iş mi, çocuk mu’ diyor, kimi zaman (çocuğundan vazgeçemeyeceği için)  işinden vazgeçiyor, kimi zaman ‘Çocuk da yaparım, kariyer de’ diyerek al takke ver külah ikisini birlikte götürmeye çalışıyor. Gel gör ki birçok kadın bu süreçte bir şeyleri eksik yapıyormuş gibi hissediyor; hem çocuğu, hem işi ihmal ettiğini düşünüyor ve çoğu zaman en çok kendini ihmal ettiğinin farkına bile varamıyor.  

‘Annelerin büyük fedakârlıklarının nişanesi’
Davutoğlu’nun açıkladığı teşvik programında, bugüne kadar erkeğin (babanın) banka hesabına yatırılan 192 TL’lik doğum yardımının bundan böyle –Davutoğlu’nun kendi ifadesiyle- ‘annelerin büyük fedakârlıklarının nişanesi’ olarak kadının (annenin) hesabına yatırılacağı müjdelenmiş. 

İşte sorun tam da burada... 

Sorun, anneliğin büyük fedakârlık olarak görülmesi ve –yine Davutoğlu’nun ifadesiyle- ‘en kutsi bir misyon’ olarak telaffuz edilmesinde... 

Annelik fedakârlıksa eğer bu, anneler fedakârlık yapmak zorunda bırakıldıkları için böyle... Kadınların, anne olduktan sonra daha önceki kimliklerinden vazgeçmeleri beklendiği için, belli bir ‘annelik’ şablonuna uymaları istendiği için fedakârlık annelik. 

Siz bugüne kadar hiç babalığın ne kadar fedakâr bir mertebe olduğunun söylendiğini duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü ‘cennet anaların ayağının altındadır’, babaların değil. 

Annelik bir kariyer olabilir mi? 
Annelik bir kadının erişebileceği en kutsal mertebe olarak tanımlanıyor toplumumuzda... Anne olmak kutsal bir ayrıcalıkmış gibi gösterilerek, bu kutsallığın gerektirdiği biçim ve davranışların dışına çıkan kadınlar ötekileştiriliyor ve hatta cezalandırılıyor. Bu toplumsal baskı yeterince endişe verici değilmiş gibi, kadınlık, giderek yayılan bir devlet politikası altında anneliğin içine hapsedilmeye çalışılıyor. Anneliğin, bir kadının tek kariyeri olması gerektiği söylenirken (ki bu tanım başlı başına yanlış çünkü ‘annelik’ diye bir meslek yok), ‘kadın istihdamını arttırma’ adı altında sunulan devlet politikaları bile annelik üzerinden tarif ediliyor. Son açıklanan teşvik paketinde annelere ‘en kutsi misyonlarını’ yerine getirdikleri için doğum hediyesi (çeyrek altın) vaat edilirken, daha çok sayıda çocuk yapan annelere daha çok izin verilmesi öngörülüyor. Böylece anne olan kadın anne olmayan kadına, üç çocuk annesi olan kadın tek çocuk annesi olan kadına göre daha üstün kılınıyor. 

Ülkenin geldiği noktada bir kadın olarak hayatımla ilgili kararlarıma müdahale edilmesinden midem bulanacak derecede rahatsızım. Babamdan bile duymadığım ölçüdeki nasihat ve yönlendirilmeleri benimle hiç ilgisi olmayan insanlardan duymaktan, hayat tarzıma müdahale etmelerinden; ne şekilde yaşayacağım, çocuklarımı ne şekilde büyüteceğim, onlara nasıl eğitim vereceğim hakkında ahkâm kesilmesinden büyük huzursuzluk duyuyorum.  

Devletin kadınlara karşı daraltıcı, bunaltıcı, baskıcı politikalarının bir an önce sona erdirilmesini istiyorum. Çocuk büyütme işini babayla eşit olarak paylaştırmak yerine çocuk bakımını ancak ‘anne ölürse’ babaya devreden zihniyetin değişmesini, kaç çocuk yapacağının (ve hatta çocuk yapıp yapmayacağının) kararının her ailenin kendi tercihine, ‘aile’ tanımının da kişilerin kendilerine bırakılmasını istiyorum. Samimiyetsiz, pratiğe dökülmesi neredeyse imkânsız, göz boyayıcı, ‘nüfus arttırıcı’ öneriler yerine, elle tutulur, bireylerin hayat kalitesini arttırıcı çözümler sunulmasını istiyorum. 

Erkeklerin, anneliğin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusunda sorulmadıkça görüş bildirmekten vazgeçmelerini istiyorum. 

Anneliğin ne olduğunu, nasıl yapılacağını tanımlamak kimseye düşmez. 

Annelik birçok şeydir. Evet, fedakârlıktır, evet, sevgidir, evet, emektir. Aynı zamanda zordur, eğlencelidir, yorucudur, merak uyandırıcıdır, öğreticidir. 

Çok kişisel bir süreçtir annelik... Tekdüze değildir. Her kadının yaşam tarzına, hayat görüşüne, koşullarına göre değişebilen, doğrusu ve yanlışı ancak kişinin kendi içinde tanımlanabilen bir yoldur.  

Annelik aynı zamanda birçok şey değildir. Saçını süpürge etmek, kendinden vazgeçmek değildir mesela... En önemlisi de kutsal değildir. 

Dışarıdan birilerinin nasıl ve ne şekilde yapılacağını dikte edeceği bir görev değildir annelik. Bir kariyer hiç değildir. 

Bırakın da anneliğin ne olduğuna, nasıl bir anne olacağına ve hatta anne olup olmayacağına her kadın kendi karar versin.

Not: Elif Doğan, anne olmanın iniş çıkışlarını paylaştığı BlogcuAnne.com blogunun ve Doğan Kitap’tan yayınlanan Annelik Her Zaman Tozpembe Değil isimli kitabın yazarıdır.