Dün akşam ana haber bülteni biterken salondaki koltukta telefonuma bakıyordum, annem arka odadan elinde çantasıyla geldi ve çantadan bir çalı süpürgesi çıkarttı. Tam da en ufak toz zerresini bile vakum gücü ile yakalayabilen, bunu yaparken de aman evdeki diğerleri rahatsız olmasın(!) diye müthiş bir sessizlikle çalışan, peşin fiyatına vade farksız taksitlerle ‘kahraman anneme’ ithaf edilen […]

Annemin feminist çantası

Dün akşam ana haber bülteni biterken salondaki koltukta telefonuma bakıyordum, annem arka odadan elinde çantasıyla geldi ve çantadan bir çalı süpürgesi çıkarttı. Tam da en ufak toz zerresini bile vakum gücü ile yakalayabilen, bunu yaparken de aman evdeki diğerleri rahatsız olmasın(!) diye müthiş bir sessizlikle çalışan, peşin fiyatına vade farksız taksitlerle ‘kahraman anneme’ ithaf edilen uysal elektrikli süpürgemizin bir benzeri televizyonda boy gösteriyordu.

“İstersen sana da bir tur veririm ama bak burada süpürge yapma kılavuzu var bir incele” diyerek elime bir kâğıt tutuşturduktan sonra pijamaları ve terlikleri ile süpürgesine atladı, aralık camdan uçarak çıktılar. Kılavuz oldukça kısaydı ve el yazısı ile yazılmıştı:

Çalı süpürgeleri pek üretilmiyor artık, eskiden evlerin kapılarının önüne konan süpürgeler “bu evde evlenme çağında bir kız var” anlamına gelirmiş.

Ondan çok daha öncesinde ise süpürgeler, onlara binip gezdiğine inanılan cadılara aitti… Aralarında bağ var mı bilinmez elbette ama kontrol edilemezliğin ve hareket halinde olmanın korku yaratan nesnesinin “kızımızı büyüttüğümüzü, başka bir evi süpürecek yaşa getirdiğimizi bildiriyoruz, kendisi bu kapının ardında”nın ifadesine dönüşümünün ardında bir tarih var.

Neyse ki bu tarihin içinde istediğim ve istemediğim şeyler arasında kendi vereceğim kararların benim adıma başkalarınca verilmek istenmesine karşı uzun bir mücadele var.

Şimdi vesveseyle, fedakârlıkla, hep vermeyle, hiç karşılık beklememeyle özdeşleştirilen bir kategorinin içerisinden bu kategorinin kutsallığına layık görülen elektrikli ev aletlerinin sessiz imparatorluğundan sıyrılarak penceresinden çıktığım evin ve o pencereden baktığında gördüğün komşu evlerin her odasında, o evlerin aralarındaki sokaklarda, o sokakların ulaştığı iş yerlerinde, tüm bunlardan oluşan bu koca şehirde, şu anda üzerinden geçmekte olduğum tüm coğrafyalarda bu mücadele verildi, veriliyor.

Hiç de yalnız bir mücadele değil bu, birbirine eklenen seslerden ve hikâyelerden oluşuyor, birbirine ve hayata değen ellerden. Simone tabakları kurulayıp raflara yerleştirirken hayatım bir yere ulaşmalı diye düşündü.

Tante Rosa yaşamakta ısrar etti, yıllar önce bir vapurda mor bir iğne koydum çantama, birkaç yaz önce şu aşağıdaki meydandan şiir çektik, 2 ay önce bir gece seninle mora boyanmış bir sokakta aynı kartonun ucundan tutarak yürüdük bizi hayalsiz ve geleceksiz bırakmak isteyenlere karşı… Süpürge, onu geri almak istemiş ve isteyen herkesin adımlarından, ellerinden, sözlerinden, cümlelerinden, isyanından yapılır, ama yalnız yapılmaz. Kolaylıklar sana, yakamadıkları cadıların tüm torunlarına ve sana.