1966 yılında Erzincan’dan annem, dört kardeş ve iki denk ile (denklerin içinde bir yatak, bir yorgan ve iki yastık vardır) yola çıkıp, üç gün süren tren yolculuğunun sonrasında İstanbul’a gelmişiz.

Kadın olmakla beraber, tüm dezavantajları toplayarak İstanbul’a gelen Hatice Hanım yaşam mücadelesine farklı bir içerikle başladı.

Elektriksiz ve susuz bir gecekondu.

Yağmur yağdığında evin içinde açılan kanallar!

Ve iş bulma gayretiyle dört küçük çocuğun evde tek başlarına kalma riskini göze alması ve yaşamın hiçbir güvencesi olmamasına rağmen, sadece komşularına güven duyması.

Çocukları için elinde tek bir çıkış yolunun olduğuna inanarak onları okutma çabası.

Hiç eğitim almamış bir kadının tek çıkış yolu olarak ve kurtuluş yolu olarak eğitime inanması.

İşte annemin bize kattığı değer burada başlıyor.

Annemin bizi iknası her zaman davranışlarıyla olmuştur. Çünkü annem eylem kadınıydı.

Bedeninin direnci ve kullanma becerisi onu farklı kılıyordu.

Bizim için en önemli güvencemiz her şeye ve herkese karşı duruşu ve hiç geri çekilmeden sonuna kadar gitmesiydi.

Bizim için bir tanrıçaydı.

Namus ve kadın olma kavramını hiçbir şekilde, ne bir dogmatik söyleme, ne bir bez parçasına ne bir erkek söylemine mahal bırakmayacak şekilde, kendi inanışına göre çok yalın ve olabildiğince özgür olarak yaşadı.

Onun ekonomik özgürlük kavramı; Türkiye’deki çoğunluk gibi, erkeği özgürleştirme maliyeti olarak algılamayarak ve de ekonomik özgürlük kavramını bireysel özgürlük olarak algılamayarak, sadece ve sadece çocuklarının eğitimini ve yaşantılarını güvence altına alma maliyeti olarak algıladı.

Annem çok iyi biliyor ki; anneler çocukları için her fedakârlığı yapmayı göze alırken, babaların çoğu önce kendi kaygılarını giderirler ve sonra diğerleri gelir

Annemin bu yaklaşımı bizi sonsuza dek bırakmayacağı anlamına gelmekteydi ki; hâlâ devam ediyor.

İşte bu süreçten sonra annem, ben ve terliği arasında ilişki şekillenmeye başladı.

Büyük ablamın anneme katkı yapmak için eğitimini bırakıp işe girmesi, bizler için ayrı bir çıkış noktası olmuştu.

Abim zaten bilim insanı olarak yaşamına devam ediyor, diğer ablam da akademik yaşam içinde.

Annemin süreci doğru yönettiği net.

Bana gelince; eğitim gayet iyi gitmesinin yanında benim bir futbol tutkunluğum vardı. Zaten terlik ve annem ile ilişkim futbol sayesinde başladı.

Okulda her teneffüs, okuldan sonra mahallede yarım günün tamamında, top oynama isteği bende futbolu tutku haline getirmişti.

Camdan mutfağa girip bir parça ekmek ve katık ile gece geç saatlere kadar top oynama eylemi annemdeki sinir katsayısını sürekli yükseltmeye neden oldu.

İşte o süreçte; yağmurlu bir havada top oynayarak, tamamı çamur kıyafetlerle eve dönmede terlik macerası başladı.

Daha önce belirttiğim gibi, annem eylem kadınıydı ve bana karşı da terlik eylemini devreye sokarak, eğitimimin sekteye uğramaması için harekete geçmişti ki artık tutana aşk olsun.

Terliğin fırlatılma zaman dilimleri: Bir ödevler yapılmamış ve hâlâ sokakta top oynanırken ki annem sahayı basarak eyleme geçerdi.

İki, evin içinde top oynayıp cam veya eşya kırma anında.

Üç, gece geç saatlere kadar top oynama anında terlik faaliyete geçerdi.

Eylem kadını olmanın avantajı ile fırlattığı terliklerin isabet oranı yüzde yüzdü.

İnanılır gibi değil! Hiç mi sektirmez bir insan.

Tabii bu süreçte benim de reflekslerim oldukça gelişti. Daha sonraki futbol hayatımda etkisi de küçümsenemez.

Asıl kaygı, eğitimi bırakıp, top peşinde koşma isteğimin oluşmasının endişesi annemi çileden çıkartıyordu.

Tek başına bir kadının tek bildiği çıkış yolunun tıkanması veya sekteye uğratılmasının telafisi yoktu. Birikimleri sadece hayata karşı duruştan ve mücadeleden ibaretti.

Terlikli eylem ise bu mücadelede ikna yöntemiydi.

Bir annenin çocuğuna terlik fırlatmasının içeriği bencil bir düşüncenin yansıması olamaz, ancak evlat sevgisinden dolayı, evladın kötü olma kaygısını önleyici bir güç olur.

Eğer kadını ve ananeleri tartışacaksak, onların sokak ortasında katledilmesini ve bunu yapan yaratıkların iyi hal indirimlerini konuşmak gerek.

Her şeyi esirgediğiniz kadınların, algıladıkları dünyaya karşı mücadele ve müdahale stratejilerini eleştirmek insanlık erdemlerinin sorgulanmasıdır.

Eğer cennet annelerin ayaklarının altındaysa, terlik de oradan gelmekte.