Sağlık Bakanı, vaka sayısının bir türlü kontrol edilememe, istenilen şekilde düşememe haline, ‘hatalı iyimserlik’ diyor. Halkımız kadar, iktidarın durumuna da diyorsa, amenna! Her şey normalmiş gibi davranın, kafeye gidin, parkta gezin, maç izleyin, denizde çimin, adına da iyimserlik deyin, hatanın adını dahi söylemeyin, ne ala!

Anormalleşme daha doğru sanki

Alper Turgut

Sermeye, önemsememeye, dikkatini kaybetmeye hayli meyillidir insanlık, dün, bugün, yarın hiç fark etmez, etmeyecek, şaşmaz bir gerçekliktir bu. Dünyadaki her bin insandan biri bu virüse yakalandı, elbette şimdilik. Bilançoyu hâlâ korkunç bulmayanlar var, çok yakında yarım milyon insan, Covid-19 belasından canını vermiş olacak, bu büyük bir katliam, şakası yok! Yetkili ve etkili tipler de kendi halkını tanımıyormuşçasına, artık normalleşme vaktidir dediler ya, freni patlamış kamyon gibiydik zaten, hop diye alışkanlıklarımızı yine sahiplendik, anında eski düzene geçiverdik. Dur! Önce bir kontrol et etrafını, bakma gör, hele anla, çevreni kolla, sonra uygula. Harbiden ne gezer?

Maske mevzusuysa, apayrı bir macera, resmen göstere göstere bile isteye takmayanlar mevcut bu mereti, insanın sinir sisteminin güçlü ve sağlam olması gerekiyor, laf anlamıyorlar çünkü, benim hayatım diyor, salt kendinden sorumlu olduğunu söylüyor, gayet kolay, gayet rahat! Özetle; her koşulda tereddüt etmeden meraklı kediye dönüşen, istisnasız her şeyi bilen, pek sevgili ve sayın halkımız, güzelim burnunu her yere sokmayı becerdi, maske hariç!

Sokaklarda ve mekânlarda hızla çoğalanlar, eğlencenin cılkını çıkartalım diye çimlerden taşanlar ve sürekli ‘ortam’ kovalayanlar, kendilerini çok özgür ve kendilerini hayli ‘havalı’ sayabilir, ancak itinayla memleketin anormalleşmesine katkı sağlıyorlar, hiç durmadan. Sağlık Bakanı, vaka sayısının bir türlü kontrol edilememe, istenilen şekilde düşememe haline, ‘hatalı iyimserlik’ diyor. Halkımız kadar, iktidarın durumuna da diyorsa, amenna! Her şey normalmiş gibi davranın, kafeye gidin, parkta gezin, maç izleyin, denizde çimin, adına da iyimserlik deyin, hatanın adını dahi söylemeyin, ne ala! Sonra ne mi olur, ‘bilim kurulu’ yine ve yeniden sokağa çıkma yasağı istedi haberleri gelir. Niye? Vatandaşlarımızın bir bölümü, kurallara uymayı reddediyor, keyfi öyle istiyor diye, komiklik kasmıyorum, şaka yapmıyorum.

Film ve dizi çekimleri tekrar başladı, setler, makine gibi tıkır tıkır çalışacak, yani öyle diyorlar. Neyse, kötümserlik etmeyeyim, derdime geleyim. Eski öykülerine devam edecek olanları, metni belli ölçüde güncelleyecek de olsalar, harbiden merak etmiyorum. Yeni senaryolar, neye benzeyecek, işte bu ilgimi çekebilir. Memleketimin sanat filmleri, bireyin yalnızlığı, kasabalının sıkıntısı, şehirlinin kasıntısı diye, birbirinin benzeri işlerle, içimizi kıyarak, bir şey anlatamamayı beceri sanarak, ruhumuzu daraltarak, biz sinemaseverleri perişan ediyordu, şimdi daha da dibe vuracağız, sanki. Düşünün, festival hedefli yapımlara daha az para ayrılacak, peliküle sığacak insanlar, haliyle daha seyrek olacak, pandemi çanımıza ot tıkayacak.
Filminin konusu nedir gardaş? Maske takmakta zorlanan bireyin endişesi katlanarak büyür ve karşı cinsle arasına daha da mesafe koyar. İç dünyasına gömülmekten başka çare bulamayan kahramanımız. Tamam, tamam, durdum. Elbette ironi yapıyorum, lakin bizim memlekette ironi, gerçeğin ta kendisi oldu, hayli zamandır.

Entelektüellik yurdumuzda dalga konusudur, cahilliği sahiplenen insanımız, her konuya biraz ilgim olsun, az da bilgim bulunsun diyene, yanıtı hazırdır; Vay entel! Hah! Entelektüel insana da karikatür muamelesi çekmek için, boynuna fular bağlarlar, onlar için bu alim tasması olsa gerek demişti bir ağabeyimiz, haklıydı kesinlikle. Şimdi yeni süreçte, çene altına yapışıp kalan maskeler, fular gibi adeta, çok tuhaf, ağız ve burunu kapatmak dışında her işe yarıyor bu zamazingo. Gerçekten merak ediyorum, hasta değilse çene, korumamız gerekmiyorsa, neden herkesin çenesinde o maske?
Twitter’da iktidar yanlısı trollerin hesapları uçurulunca, az buz değil ha, 7 bin 340 gibi rakam bu, ortalık karıştı haliyle. İlginçtir medyanın neredeyse tamamına sahip olan iktidar için, sosyal medyada dilediği haberi bükebileceği, olmayan haberi köpürteceği çalışan ordusu kurmuş, yalanlar için maaş öder olmuş iddiaları, endişe verici ve üzücü olmalı aslında, bunca paraya, kurumlara, kanunlara ve aşırı güce rağmen, hâlâ ve ısrarla kaçak dövüşmeye çabalamak. Çok yazık!

Seattle kentinin kalbinde ‘Capitol Hill Özerk Bölgesi’ adı altında otonom ilan edilmesi, ABD Başkanı Donald Trump’ı adeta çıldırttı. Eleman, halkımın derdi var, yasalarda problem var, kolluk gücünde potansiyel katiller var demedi, iç teröristlerden girdi, orduyu yollarımdan çıktı, yerel yöneticilere çatmayı da unutmadı. George Floyd’un katledilmesinden sonra yaşanan protestolar, virüsün en çok vurduğu yerde, yani kapitalizmin merkez ülkesinde, sorunların aslında çok derinlerde olduğunu, değişimin ve dönüşümün yaşamsal ihtiyaç haline geldiğini gözler önüne seriyor.

‘Irak’a özgürlük operasyonu’ adı altında, savaş başlatıp, ülkeyi resmen işgal eden dünyanın jandarması, zengin sınıfın çok sevdiği istikrar ve demokrasi kılıfını kullanmıştı, onca saldırganlık, onca istila, onca kan ve onca kahır, bir gün dönüp kendisini vuracak idi, gelin ve görün, artık evde sorun var. Seattle’a özgürlük operasyonu düşünecek hale geleceksiniz, yama yapmaya çabaladıkça, yırtıkların arttığını göreceksiniz, kentler, eyaletler, ayrılmak isteyenler olacak, nereden nereye diyeceksiniz, yahu biz buraya nasıl geldik?

Aslında Seattle demişken, “Başka bir dünya mümkün” sloganlı yeni bir ateşin ilk kıvılcımı, bundan 21 sene önce orada çakılmıştı. Dünya Ticaret Örgütü protestoları, isyana dönüşmüş, anti-kapitalist ve anti-faşist dalgalar, tüm dünyaya yayılmaya başlamıştı. Ardından peşi sıra gelen Washington, Prag, Melbourne, Göteborg, Cenova, Evian, Davos protestoları derken, artık son derece örgütlü, hızlı, bilinçli bir eylemlilik sürecine de girilmiş oldu. Yeni nesil, eski düzene boyun eğmeyecek, yeni bir dünya istemekten asla vazgeçmeyecek, hiç kuşkunuz olmasın.