Ansiklopedi ve zaman...

Aydın Afacan

Zaman eskiyor mu? Yoksa Antonio Tabucchi’nin öyküsündeki gibi ‘zaman hızla yaşlanıyor’ mu demeli? ‘Daha dün’ kütüphane raflarındaki en işlek yerler içindeydi ansiklopedi bölümleri. Bugün ise, hemen internete girip istediğiniz ‘bilgi’ye ulaşabiliyorsunuz; o kalın, ciltli kitapları çıkarıp inceleme ‘zahmet’ine katlanmadan! Tabii, bu ‘bilgi’nin niteliği; ‘kalın ciltli ansiklopedi’ ile ‘elektronik ansiklopedi’ arasındaki nitelik farkları başlı başına sorun… Şu sorular söz konusu nitelik farkları konusunda bir fikir verebilir: ‘Elektronik ansiklopedi yazarı’nın, ilgili ‘madde’yi yazabilecek birikime sahip olup olmadığı, o bilginin gerektirdiği etik ölçütlere uyup uymadığı nasıl ve neye göre belirleniyor? Sanat, edebiyat, bilim ve diğer alanlardaki eser-sanatçı-bilim insanı ile ilgili bilgiler ne ölçüde denetlenebiliyor? -Kimi eser sahiplerinin kendileri ile ilgili bilgiyi bir türlü düzeltemediği, sözlük yazarının keyfi tutumuyla yalan yanlış tanıtılmaya ve bir tür ‘sorumsuzluk terörü’ne maruz bırakıldığı herkesin bildiği bir durum! Beğeniden yoksun ‘kitsch’ ürünü yığınla manzume veya sözün bilinen şair ve yazarların adıyla bazı internet siteleri üzerinden sosyal medyaya servis edildiği de öyle…


Kâğıt kokusu ve ‘elektronik sayfa’…

Kitap kokusu ve kütüphane ortamı bir ‘nostaljiden ibaret’ sayılabilir mi? Gülden Ortaç’ın fotoğrafında olduğu gibi, insanı kütüphane atmosferine kolayca çekebilen o görüntü, rafa düşen o ışık bile tam bir kütüphane ortamına özgü ritüel bir havaya sahiptir. Sözgelimi bu fotoğrafın sunduğu ayrıntı bile ilk bakışta iki şey düşündürüyor: Biri, orada ışığın düştüğü yerdeki sabırlı ve sessiz ‘yavaşlık’; diğeri de ekran üzerindeki ‘hız’… Bir de ‘nesne’ olarak kitap; buna derinden bir hüzün eşlik ediyor ister istemez.

Kavram kökeni Eski Yunan’a dayanan ansiklopedi (enkuklios padeia), ‘aydınlanma’ ile önem kazanır. İçeriğin belli bir sıra ile bir tür sözlük biçiminde sunulması, bilgilenme olanakları açısından bazı yönleriyle önemli bir çaba olarak değerlendirilirken diğer yandan da geniş bilginin ‘derinliği’ne yönelik kuşkuları da içinde barındıran çeşitli eleştirilere konu edilmiştir. Ama asıl korkulması gereken, ansiklopedinin bugün vardığı nokta değil midir? İnternet ansiklopedi ve sözlüklerinde ‘bilgi kirliliğinin’ en ilginç türleri sergileniyor adeta. ‘Ciddi’ sayılan ansiklopedilerde bile yanlış birçok bilgiyle karşılaşılabiliyor. Evet, aydınlanmanın ‘bilgili ukalası’, elektronik ortamda her bakımdan ‘cahil cüreti’ sergileyen yeni bir ‘ukala’ tipine dönüşmüştür. Sartre’ın Bulantı’sındaki aydınlanmacı ‘otodidakt’ bile değildir bu… Bulmaca ve yarışmalarda ‘maharet’ gösteren bu tip de artık dönüşüme uğramıştır. -Yarışmalardaki ‘şenlik’ ayrı bir konu!- Bu yeni ‘tip’, en çok da Flaubert’in Bouvard ve Pécuchet’si gibi, düzeysiz ‘kitap’larla büyük yapıtları aynı kefede gören ‘yarı okumuş’lara benziyor. Marcel Proust, Hazlar ve Günler’de, Flaubert’in bu iki ‘bilir bilmez’ini konuk ettiği bölüm gerçekten keyifli ‘imalar’ taşır. Flaubert’in ‘ikilisi’ ‘yarı-okumuş’ tipinin çarpıcı örneği olarak edebiyat tarihinde geçmiştir. Proust’un ironik ‘anlatı’sına konuk kahramanlarımız, bugünün ‘bilir bilmezler’ini de (Bu adlandırma Tahsin Yücel’e aittir.) andırır. Kitaplar, şairler, yazarlar, ‘havada uçuşur’: Leconte de Lisle ‘fazla duygusuz’dur, Verlaine ‘aşırı duyarlı’, ‘Loti hep aynı notayı tekrarlıyor’, Henri de Regnier ‘ya soytarı ya deli’; Mallarme, ‘kabiliyeti olmamakla birlikte sohbeti kuvvetli’… Proust’un çizdiği bu ‘ironik atmosfer’den sosyal medyaya şöyle bir bakınca…

Bilgi ve ‘hız’…

Ansiklopedi okurlarının, bilgiyi oradan alıp ‘yeni diyarlara’ açılan Borges benzeri gezgin tiplerinin yazıya taşıdıklarını da unutmamak gerekir; ama bu tür bilginin, doğası gereği daha çok ‘otodidakt’lar ve derinlikten yoksun ‘bilgi’ yığılmalarını marifet sayan tipler yetiştirdiği de açıktır. Daha da kötüsü bu tipin günümüzün ‘hızı’ içinde aldığı yeni biçimlerdir. Diderot’nunkinden günümüze varan ansiklopedilerin okur bağlamında durumu aşağı yukarı böyle… Diğer yandan ‘hız’ ve ‘yavaşlık’a hem okuma hem de yazma açısından bakılabilecek başka noktalar da var. Örneğin, işe, yazma etkinliği açısından bakan Calvino, yazma sürecindeki ‘hızlılık’a değinirken, bunun ‘yavaşlığın zevklerini ihmal etmemeyi’ gerektirdiğini de ekler ve Latince bir deyişi aktarır: Festina lente ( Yavaşça acele et)… Tabucchi ise Zaman Hızla Yaşlanıyor’daki bir öyküsünde şunları söyler: “Çünkü çağdaş diller fazlasıyla aceleci, diye yanıt verdi adam, bir an önce iletişim kuracağız telaşıyla yapaylaşıyorlar ve bu yüzden de tümceleri ayrıştırmak, incelemek zorlaşıyor”… Bunun bir de ‘sanal ortam’daki biçimleri düşünüldüğünde, hatta bu ortamlardaki ‘sözlük yazarı’ tiplerinin ortaya koyduğu ‘performans’(!) düşünüldüğünde; okuma ve yazmanın içine düştüğü durum için söylenecek çok da söz kalmıyor!

Kitap ve bilgi konusunda yine de umutlu olmalı belki… Doğrusu bu konuda da genel olarak iki yol var: William Joyce ve Brandon Oldenburg’un ‘The Fantastik Fliyng Books of Mr. Morris Lessmore’ adlı sevimli animasyon filmindeki gibi, kitaplar kendilerine bakan insanı yalnız bırakmayacak, onu mucizevî biçimde gençleştirecek, mutluluk ve hazlar sunmaya devam edecek… Diğer bir yol da Tabucchi’nin, Kritias’a atıfla aktardığı “karanlığı izleyerek zaman hızla yaşlanıyor” sözünde ifadesini bulan bir ‘sonuç’…

Evet, ikisinin de araçları insan elinde!