Antakya esnafı inceliğinden hâlâ bir şey kaybetmemiş. Para üstü verirken teşekkür ediyorlar, gülümsüyorlar…
Bu tür inceliklere alışkın olmayan konuklar için garipsenecek bir davranış…
Oysa sınır kapıları uzun süredir ticarete kapalı; ticaretten başka her şeye de açık…
İSDEMİR’de son bir yılda 800 işçi kapının önüne konmuş…
CHP Milletvekili Refik Eryılmaz, iki ay önce Meclis’te yaptığı konuşmada, Hatay’daki işsizlik oranının hükümetin iddia ettiği gibi yüzde onlarda seyretmediğini, belediyenin bin kişilik işçi alımına otuz bin gencin başvurduğunu söylüyor. Yarısı üniversite mezunu otuz bin genç…
Yani, aslında esnafın gülümsemesi için hiçbir neden yok…

“Şehir yoruldu,” diyor Ali Öğretmen…
Hükümetin başarılı ekonomi yönetimi, derin dış siyasetiyle birleşince, Antakya yorulmuş…
Şehrin yorgunluğunu ardı arkası kesilmeyen ambulans sirenlerine kulak vererek hissedebiliyorsunuz…
“Cihatçı taşıyorlar,” diyor bir başka arkadaş. “Geçen ay bir yakınımın kolu kırıldı, Acil’e götürdüm ama içeri giremedik. Hastane polis tarafından kordon altına alınmıştı. Bütün gün kimseyi içeri sokmadılar… Yoğunluktan dediler…”

Antakya’da bir yoğunluk var…
Halkın güvenlik ihtiyacı, hayatı katlanılması gereken bir şey haline getirmiş.
Antakya’da özgürce yaşayamamanın, güvenlik endişesinin yoğunluğu var…
Bir ay kadar önce, Sofular Mahallesi’nde, bir kadının otomobili durdurulmuş. Kadın bir yakınının evine sığınmış. Polisin yaptığı tek şey mahalleyi kuşatmak ve mütecavizleri bölgeden güvenli bir biçimde çıkarmak olmuş…

“Kamplardaki cihatçılar sabahları işe gidiyorlar,” diyor Ali Öğretmen.
antakya-da-gulumsemek-bursa-da-gulumsemek-47320-1.
“Ne işi?” diyorum.
“Suriye’ye… Savaşmaya… Gece de kampa dönüp uyuyorlar… Kamplara savaşmayanları almıyorlar, savaşmaları için baskı yapıyorlar. Sokaklarda sabahlayanlar var. Onlar bizim insanlarımız, dostça davranıyoruz, elimizden ne gelirse yapıyoruz… Ama bizim çabalarımız sorunlarını çözmeye yetmiyor…”

Hatay bölgesinin geleceğini savaşçı, maceracı politikalar belirliyor…
Yeni Türkiye’nin provası bu bölgede yapılıyor.
Ali Öğretmen en çok tacizden, güvenlik güçlerinin yanlılığından ve çaresizliğinden söz ediyor.
“Şikâyete gittiğimizde, ellerinden bir şey gelmediğini söylüyorlar. Olayları savcılığa yansıtmıyorlar,” diyor…
Antakya esnafı, Antakyalılar gülümseyişlerini ve inceliklerini hâlâ koruyorlar.
Geleceği bu gülümseyişin, bu inceliğin kurtaracağına inanıyor olmalılar.
Bundan başka silahları yok…

Ben bunları yazarken Teoslu Osman aradı.
“Bursa’da orta sınıf ayaklandı, duydun mu?” dedi.
“Duydum,” dedim. “Orta sınıf arada bir böyle ayaklanır; Gezi’de de ayaklanmıştı…”
“Ben de onu diyorum, proletarya ayaklanacak değil a! Proletarya öldü; elveda proletarya… Yaşasın orta sınıf…”
“Ne istiyorlarmış peki?”
“Gülümsemek…”
“Yalnızca bu mu?”
“Yalnızca bu; gülümsemek…”