“Antakya mutfağı sevenler terör örgütü”

İlhan Selçuk ilginç bir adamdı… Kızım doğduktan sonra değerli ustalar Aysel Hanım ve Altan Öymen ile Mine ve Ali Sirmen bize gelecekler. Hem kızımla tanışacaklar hem de sohbet için vesile yaratmış olacağız. Güzel de nasıl ağırlayacağız bu ekibi…

antakya-mutfagi-sevenler-teror-orgutu-211619-1.

1 Woody Allen’nin şahane filminin adıdır “Radyo Günleri”. Bir dönemi tüm derinliğine tarif etmeye yeter de, artar. Biz radyonun çocuklarıyız. Dinlemek düşlemenin bir yoludur aslında. Bir ses, kişilik olur, duygu katar yaşantıya. Ben tiyatroyu öyle sevdim. Düşlerini kurdum o kapalı kutudan taşan sesin. Büyülü bir dünya…

“Oyuna Devam” radyo programı… Sabahın kör karanlığında yollara düşüyorum. İlk yayın günü Cumhuriyet gazetesi baskını oldu. Şaşırtıcı değildi gerçi. Kaç zamandır bekleniyordu. Bazı zor dönemlerde kendin olarak kalmak güçtür. Bu ilk sabah olağanüstü bir olayla başlıyorum yayına. Şöyle bir düşündüm de, yayıncılık yaşamımın hemen tüm aşamaları böyle geçmiş… O(HAL)’den sıyrılamamışım bir türlü.

Cumhuriyet gazetesiyle karmaşık bir ilişkim var. Okuryazarlığım orada başladı. Eksiğiyle, fazlasıyla hepimizi yetiştirendir Cumhuriyet. Kimliğini bozmaya çalışan çok çıktı. Nihayetinde hep kendi olmayı başardı. Yunus Nadi Ödülü aldım ilk romanımla, ertesi gün İlhan Selçuk çağırmıştı beni gazeteye. O zamanlar herkes kaçıyor İlhan Abiden… Neden? Çünkü terörist! Ne günler… Ben ilk kez karşılaşacağım…

Etkileyici bir adam… Yalın konuşuyor tane tane… Aramızda çok özel bir görüşme oldu. Şimdi Cumhuriyet baskınına bakıyorum da, bir de o günü anımsıyorum. İlhan Abi öldü ve Cumhuriyet büyük yara aldı… Nasıl Pazar Eki’nde yazmaya başladım, nasıl çarçabuk ömrüm doldu. Acıyla gülümsedim. Cumhuriyet okuruydum ben...


2 İlhan Selçuk ilginç bir adamdı. Olağanüstü zeki, ser verip sır vermeyen, mücadeleci… Kızım doğduktan sonra değerli ustalar Altan Öymen, Ali Sirmen bize gelecekler. Hem kızımla tanışacaklar, hem de sohbet için vesile yaratmış olacağız. Ali Sirmen: “İlhan Abiyi de çağırsanıza” dedi. Sadece birkaç kez sohbetimiz var Selçuk’la. “Ne bu samimiyet” der diye endişe ettim. Ali Sirmen önden aradı, memnuniyetle kabul etmiş İlhan Abi. Ardından ben aradım, sevgiyle yanıt verdi. Konuklarımız İlhan Selçuk, Aysel ve Altan Öymen, Mine ve Ali Sirmen… Güzel de nasıl ağırlayacağız bu ekibi…

antakya-mutfagi-sevenler-teror-orgutu-211620-1.

Aysel Hanım Antakya mutfağına düşkün. Ali Sirmen gurme… Annemden destek aldık. Antakya’dan gelen malzemelerle bir sofra kurduk. Ergenekon davasının ürkütücü havası egemen her yanda… Siteye konuklar geldikçe, sakinler çaktırmadan perde arkasından bakarak durumu kavramaya çalışıyor. Ne günler… Daha Nisan minnacık bir bebek… Ziyaret sebebi bunu kutlamak… Böylece “Antakya Mutfağı Sevenler Terör Örgütü” toplantısı başlamış oldu. Kim bilir hangi koca kulaklar dinlemiştir bizi…

E kolay değil Altan Öymen uçak kaçırmaktan yargılanmış, Ali Sirmen “Barış Davası” sanığı, İlhan Selçuk “Ziverbey Köşkü”nden sağ salim çıkıp, işkenceyi belgelemiş bir bilge… Sofrada kibbi, humus, patlıcan dolma, zeytin salatası, künefe, kâğıtta et vardı. Örgüt toplantısı için fena menü değil! Daha sonra bu süreci Yazgıcılar romanımda yazmıştım. Andım öylece…

3 Kavga etmeden, öfkelenmeden tek gün geçirmek olası değil memlekette. Sabahları radyo için erken kalkıyorum, yolda haber dinlerken içim sıkılıyor. Elbette sadece izin verilenleri bildiriyor haber merkezleri. Bu da ayrı bir utanç! Gerçeği gölgelemekle yükümlü bir ordu oluştu. Sürekli “ama” diyenlerden oluşan, “Bahane Cumhuriyeti”!
İnsanlar daha sokağa çıkmadan benim için gün başlıyor. Bu deneyimi bilerek seçtim. Memnunum. Günün yarısı olmadan uykum geliyor, o ayrı. Bir yandan da aşılamayan sağlık sorunları… Kaç haftadır yazıyorum. Yeni bir saptamam var: Bazen hastalık yerleşir ve geçmez. Bu çağda zehirden kaçmak olanaklı değil. Tüm yediklerimiz hasta etmek için var. Bedenimiz bir yandan, ruhumuz bir yandan hastalanıyor.
Radyo yaşantımı derinden etkiliyor.

4 “Mırıldandıklarım/Haykırdıklarım” başladı. Sahneden öyküler anlatmak riskli ve keyifli. Bir metin yazmak, ezberlemek benim için olanaklı değil. Bunu öğrendim. Başkası için yazmayı seviyorum. Ama kendim için yazsam da aklımda kalmıyor. Demek ki, ezber yapabilmek ve her gün sadakatle bunu yinelemek kolay değil. Çetin Altan bir gün bana: “Oyuncudan entelektüel olmaz” demişti. Şaşmış, tepki vermiştim. “Oyuncu bencildir. Bütünü düşünmez. Berbat bir oyunda, en çok alkışı alsa mutluluk duyar” dedi ardından. Haksız mı?

İyi oyunculardan becerili, yaratıcı yönetmen çıktığına pek rastlanmaz. Kötü oyunculardan, başka alanlarda ürün veren sanatçılardan başarılı yönetmenler çıkıyor. Bütünü görmek mühim… Islah olmaz bir tiyatro tutkunu olmamı aktarıyorum bu kez. Düşünüyorum da, tiyatro beni yetiştirdi. Oyun izlerken düş kurardım bir yandan. Kaç zamandır ağız tadıyla, içimde sızıyı dindirerek, sadece sahneye bakmanın lezzetiyle doyuramadım kendimi.

antakya-mutfagi-sevenler-teror-orgutu-211621-1.

5 Edirne ne güzel bir şehir… Başkanı Recep Gürkan’la dost olduk. Tavizsiz insanları seviyorum. Siyaseten kendini gizleyenlere inat, Trakyalı olmanın gereğini yapıyor. Rakı içmek suç değil. Âşık olmak suç değil. Sanatın, sevdanın şehri Edirne… Sosyal medyayı matrak ve işlevsel kullanıyor başkan. Bu da bir dil işte. İnsanlara ulaşmanın yolu… Her sene bir gösteriyle gidiyoruz Edirne’ye.

“Mırıldandıklarım/Haykırdıklarım” ilk gösterisini Edirne’de yaptı. Aklımda gizlenmiş öyküleri, bir tür bellek kazıcılığı yaparak aktarıyorum izleyiciye. Kusurlarımla, sevinçlerimle. Anneannem Hikmet Çandır’dan söz ediyorum bolca. Bir çocuğun, büyükanne ve büyük babasıyla büyümesi ne büyük lezzet… Pencere kenarına sığınmış, hep evladının yolunu gözleyen o kadını anımsıyorum. Hasretle. Rüyalarda canlanıverir bazen. Her seferinde gerçekte buluştuk sanırım. Hoş rüyaların gerçek olmadığını kim iddia edebilir ki?

6 TÜYAP düşünce yaşantımızda ne önemlidir… Şimdi şehrin dışına taşmış bir kitap fuarı bu. Eskiden okur olarak sıra beklerdim. Şimdi yazar olarak oradayım. Önümde kuyruk. Dostlarla buluşuyorum. Arka arkaya iki kitabım çıktı. Her kitap bir sevinç, serüven, veda... Yazdıklarına çok çabuk yabancılaşır insan. Eski fuarlara edebiyatçılar damga vururdu. Şimdi yobazlar bir güruh olarak egemen! Kitap diye basılan, içerikten yoksun onca kâğıt tomarı. İnsanlığın biteceği müjdesini verdi Hawking! Bu sefalet süremezdi elbet.

Okumak için bir ömür yetmiyor. Selam olsun Goethe. Belki başka bir yaşama da gereksinim yok. Sadece okumak yeter. Olmuyor işte. Bunca bayağılığa katlanamıyor insan. Fuarda ne öyküler fısıldandı kulağıma. Bunca korku, elle tutulur gözle görülür. Daha önce böylesi hiç olmadı… Okurlarla kurulan bağ ne denli güzele, sırta binen yük de onca ağır.
Şiir okuyorum geceleri.

antakya-mutfagi-sevenler-teror-orgutu-211622-1.

7 Ekran kolay şöhret getiriyor. Elbet ben de bundan payımı aldım. Eğer buna tutulursa kişi, ardından büyük ruhsal sorunlar yaşar. Oysa kitaplar başka bir özgürlük ve güven verir insana. Hangi kitap? Ben gazeteci kitaplarını pek sevmem. Anı, araştırma değerlidir, köşe yazılarını toplamaksa kolaycılık. Şimdi bir de 15 Temmuz kitapları uydurması çıktı. Kitaptan para kazanılması iyi de bu rezilliğe ne demek gerek? Eli kalem tutmayan, doğru dürüst cümle kuramayan, iktidara kuyruk sallayan tiplerden bıktık… Herkes bıktı aslında. Nerede Uğur Mumcu özeni? Yok…
Yarın yine imza var. Dostlarla buluşmak demek bu… Dün altmışlarında bir öğretmen karı koca ile karşılaştım. Elimi tuttular, sarıldılar, gözlerinde yaş vardı, sevinçten. Duygulandım. Tanımadığın, bilmediğin insanlara borcun olduğunu ve sınav verdiğini anlıyorsun böylece. Benzeri olmayan bir sevgi işte…
Şiire düşkünlüğüm bundan…