Antalya'da kadınlar İstanbul Sözleşmesi'ni savundu, Bakan Yanık'ı istifaya çağırdı

Antalya Kadın Platformu'nun çağrısıyla Attalos Heykeli önünde bir araya gelen kadınlar kadına yönelik şiddetteki artışı 'tolere edilebilir' gören Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ı istifaya çağırdı.

Kadınlar ayrıca İstanbul Sözleşmesi ile ilgili doğru bilinen yanlışları da listeledi.

Kadına yönelik son bir haftada gerçekleşen şiddet olaylarını sıralayan kadınlar, "Memleketin her yerinden kadına çocuğa LGBTi+'lara ve hayvanlara yönelik şiddet haberi geliyor. Bu saydıklarımız sadece son bir haftada Antalya’da yaşananlar ve basına ulaşabilenler," diyerek şunları söyledi:

"Bizlerin yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi bir gece kararname ile feshedildiği duyuruluyor. Hal böyleyken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’nda 2020’nin Şubat ve Mart aylarında şiddet vakası sayısının, “Tolere edilebilir oranda” olduğunu söyledi. Aile ve sosyal hizmetler bakanının görevi erkek şiddetini önlemektir, bu şiddeti tolere etmek değil. Derya Yanık derhal istifa etmelidir. Kendi çıkarları ve siyasi ittifakları için İstanbul sözleşmesine saldıranlar burada saydığımız ve sayamadığımız tüm kadın cinayetlerinin ve fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddetin failleridir. Onların elinde kız kardeşlerimizin kanı var bizim elimizde birbirimizin eli, onlar emeğimizi ve haklarımız gasp etmeye çalışıyor bizler hayatlarımız ve haklarımız savunuyoruz. Onlar İstanbul Sözleşmesi’nden çıkabilmek için göz göre göre yalan söylüyorlar bizler şimdi buraya doğruları haykırmak için geldik."

Ardından İstanbul Sözleşmesi ile ilgili doğru bilinen yanlışlar, her biri farklı bir kadın tarafından okunarak şöyle listelendi:

"YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme geleneksel aile yapısını bozuyor!
DOĞRU OLAN: Sözleşmede ailenin bir tanımı yapılmadığı gibi, belli bir aile formu veya ortamını teşvik eden bir düzenleme de bulunmuyor. Sözleşme, kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti önleme konusundaki girişimleri olabildiğince kapsayıcı tutmak, önlemlerden ve koruma mekanizmalarından, evli olsun ya da olmasın, şiddet gören her kadının yararlanabilmesi için, ev içinde veya kamusal alanda, kadına yönelik fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik her türlü şiddeti kapsıyor.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme eşcinselliği özendiriyor!
DOĞRU OLAN: Bu iddialar sözleşmenin dördüncü maddesinde geçen “cinsel yönelim” ifadesinden kaynaklanıyor. Bu madde ile taraf devletlere sözleşmedeki hükümleri eşitlik ilkesini gözeterek ve hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın uygulama görevi veriliyor; doğal olarak buna ev içi şiddet mağduru kişinin haklarının cinsel yönelim farkı gözetmeksizin korunması da dahil. Tekrar vurguluyoruz; sözleşmede “eşcinselliği özendiren” herhangi bir ibare bulunmuyor. Yanı sıra, sözleşme taraf devletlere eşcinsel evliliklerin desteklenmesi gibi bir yükümlülük de getirmiyor. Ülkemizde eşcinsel birlikteliklerin evlilik veya sivil partnerlikle tanınmasını sağlayan bir düzenleme yok.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme imzalandığından bu yana evlilik sayıları azaldı, boşanmalar arttı
DOĞRU OLAN: TÜİK’in, sözleşmenin yürürlüğe konduğu 2014 yılını ve sonrasını da kapsayan, 2001-2019 dönemi için açıkladığı evlenme ve boşanma sayılarına ve oranlarına baktığımızda, sözleşmeden bağımsız, belirli bir örüntü olduğu görülüyor. Oranlarının değişiminde rol oynayan sosyal, ekonomik ve politik birçok neden var. Evlilik yaşının ilerlemesi, aile başına çocuk sayısının düşmesi, boşanma oranlarının artması gibi değişikliklere, belli bir sözleşme değil, ülkedeki toplumsal, ekonomik ve sosyal değişim neden oluyor.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme imzalandığından bu yana kadın cinayetleri arttığından, sözleşme kadınları korumakta yetersiz
DOĞRU OLAN: 2011 yılından bu yana kayıtlara geçen kadın cinayeti sayılarının arttığı gözlemleniyor. Ancak bu veriyi yanlı okumak, yanıltıcı sonuçlara varmaya neden oluyor. Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin ve İstanbul Sözleşmesi gibi bağlayıcı metinlerin de varlığıyla, ev içi şiddeti daha görünür kılıyor ve güçlü bir kamuoyu oluşturuyor. Kadın cinayetlerindeki artışın politik ve sosyolojik nedenlerini göz ardı etmek doğru bir tutum değildir. Verilerden elde edeceğimiz tek gerçek taraf devletin sorumluluklarını yerine getirmemiş olduğudur.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme “dış güçler” tarafından hazırlanıp Türkiye’ye dayatıldı
DOĞRU OLAN: Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan ilk ülke olan Türkiye, sözleşme metninin hazırlanmasında ve 11 Mayıs 2011’de imzaya açılmasında etkin rol oynadı. Sözleşmenin imzalandığı dönemde Avrupa Konseyi’nde Türkiye’den iki isim vardı. Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığını Ahmet Davutoğlu üstlenirken, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına ise dönemin AKP milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu seçildi. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığında Gülsün Bilgehan yer alırken, sözleşmeyi kaleme alan sekiz kişilik komitede de Türk akademisyen Feride Acar vardı. Sözleşme 24 Kasım 2011’de TBMM’de oybirliği ile kabul edildi ve Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni onaylayan ilk ülke oldu.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme her durumda kadının beyanını esas alarak, erkekleri mağdur ediyor
DOĞRU OLAN: Sözleşme gereği yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre, kadının beyanı hüküm tesis etmek için değil, tedbir uygulamak için esas alınıyor. Yargılama esnasında masumiyet karinesi geçerliliğini sürdürüyor. “Kadının beyanı esastır” demek, şiddet tehdidi altında olduğunu beyan eden kadının, ilave delil aramaksızın koruma tedbiri alması anlamına geliyor. Yani kadının beyanı hükme değil, korunma tedbiri alınmasına ve soruşturmanın başlatılması için esastır.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme kadına süresiz nafaka hakkı verip erkekleri mağdur ediyor
DOĞRU OLAN: İstanbul Sözleşmesi’nde nafakaya ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Süresiz olmasına karar verilebilen yoksulluk nafakasına ilişkin hüküm Medeni Kanun’un 175. Maddesinde Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen tarafın talep edebileceği yoksulluk nafakası özel olarak kadınlara tanınmış bir hak değil, erkek için de, şartları sağlaması koşuluyla yoksulluk nafakasına hükmedilebilir. Ortalama yoksulluk nafakası bedeli ise 2020 itibariyle 370 TL dir.

YANLIŞ BİLİNEN: Toplumun geneli sözleşmeden çekilmeyi talep ediyor
DOĞRU OLAN: Konda’nın Ağustos 2020’de yayınladığı, toplumun İstanbul Sözleşmesi’ne bakışına odaklanan araştırma incelendiğinde, çoğunluğun böyle bir talebi olmadığı görülebiliyor. Rapora göre Türkiye’nin sözleşmeden çıkması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 7 iken, yüzde 36 ise sözleşmede kalınması gerektiğinden yana. Yüzde 58 ise konu hakkında fikri olmadığını belirtmiş. Sözleşmeden çıkılması gerektiğini düşünen erkeklerin oranı yüzde 10 iken, aynı gruptaki kadınların oranının yüzde 4 olduğu görülüyor. Raporda dikkat çeken bir diğer nokta ise, katılımcıların yüzde 62’sinin sözleşmenin içeriğine dair bir bilgi sahibi olmadığını beyan etmesi. Ev kadınlarının toplamda yüzde 21’i konu hakkında bilgi sahibiyken, lise altı eğitimli ev kadınlarında bu oran yüzde 16’da kalıyor.

YANLIŞ BİLİNEN: Sözleşme erkekleri evden uzaklaştırıp ailelerin dağılmasına neden oluyor
DOĞRU OLAN: Sözleşme taraf devletlere kadınların, başta yaşama hakkı olmak üzere, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olması gereken temel hak ve özgürlüklerini koruma yükümlülüğü getiriyor. Bu hakların ihlal edilmesinin suç olduğunu ve bu suçun, aile kurumuna atfedilen önemle, toplumsal değerlerle veya namus söylemleriyle mazur görülmemesi gerektiğini, şiddetin her şeklinin her durumda engellenmesi gerektiğini hatırlatıyor. Erkekler değil, şiddet uygulayan erkekler, ev içindeki diğer bireylerin güvenlikleri göz ardı edilemeyeceği için, gerekli görülmesi durumunda evden uzaklaştırılıyor.

YANLIŞ BİLİNEN: İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlükten kalktı
DOĞRU OLAN: Hukukçular uluslararası bir sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmenin mümkün olmadığı konusunda hemfikir. Bir kanun koymak, kanunu değiştirmek veya kaldırmak gibi işlemleri yapmak, aslında yasama organının, yani TBMM’nin görevi. TBMM onayıyla yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nden de usulde paralellik ilkesi gereği yine meclis kararı ile çıkılabilir. Bir gece yarası kararnamesi kararı, aynı zamanda kazanılmış haklar için geçerli olan, geriye götürülemezlik ilkesine aykırıdır.

Sözleşme kapsamında atılan en temel adımlardan biri olan 6284 sayılı Ai̇leni̇n Korunması ve Kadına Karşı Şi̇ddeti̇n Önlenmesine Dair Kanun da yürürlükte. Bu kanunun değişmesi için de ilgili yasa teklifinin meclisten geçmesi ve kanunlaşması gerekiyor Taraf devletler elbette uluslararası sözleşmelerden çıkabilir. Ancak bu sözleşmenin kararın alındığı gün yürürlükten kalkması söz konusu değil. Sözleşmenin 80.maddesi, sözleşmenin o ülke için hukuki bağlayıcılığının ortadan kalkması için, çekilme bildiriminin Avrupa Konseyi’ne ulaşmasının ardından üç ay geçmesi gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesi hala yürürlükte ve buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki, alanları hıncahınç dolduran birbirlerinin elini bırakmayan biz kadınlar, ne şimdi ne de 1 Temmuzdan sonra İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz. "