Konuta/barınmaya erişim bugünün Türkiye’sinde nüfusun büyük bölümü için hayaldir. Üniversitelerin açıldığı, kentlere öğrenci akınlarının başladığı bugünlerde öğrenciler için de hayaldir.

Anti-konut iktidarından “yaşamaya elverişli barınma hakkı” beklemek!
Fotoğraf: AA

Cihan Uzunçarşılı Baysal

Ödenebilir koşullarda yaşamaya elverişli konuta erişim, bugün ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’nin geniş kapsamlı ve içerici bir sosyal konut politikası hiçbir dönemde olmamıştır; ancak konut hakkı ihlalleriyle mağduriyetleri de hiçbir dönemde bu kadar yaygın ve kitlesel olmamıştır. Ekonomik kriz ve pahalılaşan yaşam şartları, vatandaşları giderek yoksullaştırıp alım güçlerini düşürürken, tamamen piyasaya terk edilen mülk konut ve kiralıkların fiyatları giderek yükselmektedir. Özellikle pandemiyle birlikte derinleşen yoksulluk konut krizini iyice görünür etmiştir.

Somuta indirgeyerek devam edelim. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezinin (BETAM) Nisan 2022 tarihli “Kiralık Konut Piyasası Görünümü” raporuna göre yıllık kira artış oranı İstanbul’da yüzde 126,5, Ankara’da yüzde 116,1, İzmir’de yüzde 82,8 olmuştur[1]. Bir başka araştırmaya Mekanda Adalet Derneği’nin sahibinden.com emlak sitesi üzerinden yaptığı araştırmaya (2021) göre[2], İstanbul’daki 38 bin 829 kiralık konutun sadece yüzde 2’si “Yaşamaya Elverişli Konut” kriterlerini karşılamaktadır. Yüzdenin bu kadar düşmesine sebep “ödenebilirlik” kriterinin aranmasıdır. Araştırmanın ortaya çıkardığı bir başka bulgu, merkezden çeperlere gittikçe yaşamaya elverişli konut ilanlarının artmasıdır ki bu da çeperlerdeki konutların daha ucuz olduklarının göstergesidir. İstanbul Planlama Ajansı’nın (IPA) Kasım 2021 tarihli araştırması[3] ise görüşülen kiracıların neredeyse yarısının pandemi dönemiyle birlikte kiralarını ödeyemediğini ya da ödemeyi aksattığını göstermektedir. İstanbulluların yaklaşık yüzde 30’unun kiralık evde oturduğu göz önüne alındığında, kentteki kira krizinin boyutu anlaşılmaktadır. Ödenebilir konut kriterine göre sadece kira ya da konut kredisi değil, altyapı hizmetleri ve aidat da dahil konuta ait tüm giderlerin, hane halkı bütçesinin yüzde 30’unu geçmemesi gerekirken, IPA’nın araştırmasına göre alt gelir gruplarında bu rakam yüzde 50’lere ulaşmaktadır. TOKİ’nin alt gelir gruplarına yönelik ürettiğini iddia ettiği konutları da bu kapsamda değerlendirebiliriz. Araştırmanın en göze çarpan bulgusu, İstanbul’da 1 milyon 800 bin boş konut bulunmasıdır.

Araştırmaları alt alta topladığımızda, belirli bir kesim haricinde, sadece alt gelir grupları değil, yurttaşların büyük bölümünün büyük şehirlerde ödenebilir koşullarda barınmalarının imkânsızlaştığını, kent merkezlerinde yaşamanın da ayrıcalık haline geldiğini görmekteyiz. Ulaşım masrafları göz önüne alındığında çeperlerde barınma da maliyetlidir. İlçeden ilçeye göç, yerini büyük şehirlerden göçe bırakmaya başlamıştır. Konut krizi derinleştikçe, yakın bir gelecekte, ülke boyunca hareket halinde nüfuslarla karşılaşacağımıza şüphe yoktur. Boş duran 1 milyon 800 bin konut ise konut arzının talebi karşılamadığı iddialarını çürütmektedir. Konutun bir metaya, yatırım ve spekülasyon aracına indirgendiği düzende, lüks konutun getirisi çok daha fazla olduğundan sadece üst gelir gruplarına ve varlıklı yabancılara yönelik konut üretilirken asıl ihtiyaç sahipleri olan alt ve orta gelir grupları tamamen göz ardı edilmektedir. Burada, özel şirket gibi kar odaklı hareket eden TOKİ’nin ve kamunun sorumluluğu göz ardı edilmemelidir. Nitekim Prof. Osman Balaban, son 20 yılda, yeni hane başına 3 konut üretildiğine dikkat çekerek sorunun stok yetersizliğinde değil, nitelik meselesinde, kar beklentisiyle rant yaratan projelere girişen kamuda aranması gerektiğini belirtmektedir. Böyle bir gidişatta, mevcut konut piyasası, yoksul, göçmen, öğrenci gibi farklı kesimlerin ihtiyaçlarına yanıt verememektedir.

Orta-üst ve üst gelir gruplarına yönelik lüks konut üretimi diğer konutların fiyatlarını da yukarı çektiğinden krizi iyice derinleştirmektedir[4]. Lüks konut siteleri, Galataport, Haliçport gibi lüks projeler ya da 3. Köprü ve 3. Havalimanı gibi mega ulaşım projeleri kenti işgal ettikçe çevrelerindeki konutların ve kiralıkların fiyatlarını zıplatmaktadır. Girişimciler tarafından yatırım, spekülasyon amaçlı elde tutulan boş konut stokları, vatandaşlık alarak konuta giren varlıklı yabancılar, birden çok konuta sahip olmaları hasebiyle kiralıklarla istedikleri gibi oynayan girişimci ev sahipleri ve enflasyon baskısı altında ezilen ve ikinci konutu üzerinden geçimini sağlayan ev sahipleri-ki onları sürecin masumları olarak sayabiliriz-ile tabloyu tamamladığımızda, araştırmaların da ortaya çıkardığı üzere, insan onuruna yakışan şartlarda ve ödenebilir koşullarda barınmaya/konuta erişim sadece üst gelir gruplarının ayrıcalığı olmuştur. Vatandaş, yeter ki başını sokacağı bir dam bulsun, her nitelikte konuta razıdır; ucuz olduğu için mecbur kalınan aydınlatmaları yetersiz, penceresiz zemin katları, deprem, sel gibi afetlere dayanıksız, güvencesiz konutlar, ısıtmaları sorunlu konutlar… Sorunun bir diğer kritik veçhesi tam da burada ortaya çıkmaktadır çünkü temel bir insan hakkı olarak konut hakkı, insan onuruna yakışan bir barınmayı içermelidir.

Konutu ve kenti metalaştırarak varlığını sürdüren AKP iktidarlarının can simidi kentsel dönüşüm olmuştur. 2005 senesinde, dönüşüm yasalarıyla başlayan süreç devam etmektedir. Öte yandan, son aylarda, Tozkoparan, Fetihtepe, Tavşantepe, Hacıhüsrev müdahalelerinde gördüğümüz üzere, dönüşüm alanlarına eş zamanlı giren iktidar, mahallelere adeta topyekûn bir savaş açmıştır. Mahalleleri dozerlenerek onlarca yıl oturdukları yaşam alanlarından ve konutlarından zorla tahliye edilen nüfuslara sunulan seçenek, 15-20 yıl sürecek bir borç yükü altında yeniden konut sahibi olmalarıdır, o da elbette ödeyebilirlerse. Dönüşüm sürecinde,1500-2000 TL bandında sunulan kira yardımlarına gelince, kiralıkların tavan yaptığı başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde bu fiyatlarda “yaşamaya elverişli konut” bulmak nerdeyse imkânsızdır. Ayrıca, yıkılan mahallelerde, ödenebilir şartlarda kiralıklarda oturan ama artık aynı koşullarda kiralık bulamayan nüfuslar da sokaklara itilmekte ve evsizlik yükselmektedir. İktidar, dönüşüm politikalarıyla da evsizlik üretmekte, nüfusları sokaklara mahkûm etmektedir. 2007 Küçükçekmece Ayazma yıkımları ertesinde şahit olduğumuz ve daha sonra Fikirtepe’de (Kadıköy), 2021’de Güvercintepe Filistin Mahallesi’nde (Başakşehir) ve bugün Fetihtepe’de gördüğümüz çadır yaşamlara, yarın kim bilir hangi dönüşüm alanında rast geleceğiz?

Yaşanabilir konuta/barınmaya erişim bugünün Türkiye’sinde nüfusun büyük bölümü için hayaldir. Üniversitelerin açıldığı, kentlere öğrenci akınlarının başladığı bugünlerde öğrenciler için de hayaldir. Geçtiğimiz sene, devlet yurtlarının yetersizliğinden tarikat yurtlarıyla özel yurtlar arasında sıkışan, ödenebilir kiralıklar da bulamayan öğrenciler, parkları işgal ederek, buralarda yatıp kalkarak sosyal adaletten nasiplenmeyen barınma politikalarını protesto etmişlerdi. İktidar, konuyla ilgili hiçbir somut çözüm getirmediğinden öğrencilerin barınma ve dolayısıyla eğitime erişim sorunu hâlâ önümüzde durmaktadır. Eğitimini donduran, istediği üniversite başka kentte olduğundan ailesinin ikamet ettiği kentteki üniversiteyi tercih zorunda kalan, niteliksiz emniyetsiz dar alanlarda sıkışık yaşamlara mahkûm olan ve daha birçok dertle baş etmek zorunda kalan öğrenciler, ayrıca, bütçelerinin büyük bölümünü barınmaya harcadıklarından sağlıklı beslenemediklerinden, istedikleri kitapları alamadıklarından yakınmaktadırlar. Üniversiteli olmanın aynı zamanda büyük şehrin sosyal, kültürel yaşamından nasiplenmek demek olduğu ise artık tamamen gündem dışıdır.

Yaşamaya Elverişli Barınma, neoliberal ekonomi politikalarının sadık uygulayıcısı AKP tarafından hiçbir zaman sağlanmayacak, mülkiyete ve 15-20 yıl borçlandırmaya dayalı “mış gibi sosyal konut” politikaları aynen devam ederken, İnşaat Ya Resulullah ekonomisinin lüks konut üretimi, mega projeleri ve diğer soylulaştırıcı uygulamaları sürecektir. Konut sorununa çare olarak sunulan konut kredileri, alt, alt-orta gelir grupları ve kent yoksulları açısından erişilmez rakamlar olup gerçek amaç, dolar, Euro gibi yatırımlara kaçabilecek birikimlerin konuta yönelmesini sağlamak ve böylece yandaş inşaat sermayesinin elindeki konut stoklarını azaltmaktır. Bu krediler sayesinde yatırım ya da spekülasyon amaçlı satın alınan ikinci ve üçüncü konutlar da konut fiyatlarını yükselterek krizi derinleştirmektedir.

Konut krizi, kent krizini de beraberinde getirmekte, büyükşehirler ve kent merkezleri giderek üst gelir grupları ve varsıl yabancıların ayrıcalıklı ikametlerine dönüşmekte, kamusal alanlar ve müşterekler de bu gelir gruplarına yönelik yeniden tanzim edilmektedir. Üniversitelilerin isyanlarına sahip çıkmak tam da bu nedenle salt bir barınma sorunu ötesinde önem kazanmaktadır


[1] https://betam.bahcesehir.edu.tr/2022/04/sahibindex-kiralik-konut-piyasasi-gorunumu-nisan-2022/

[2] https://bianet.org/bianet/yasam/249332-istanbul-da-yasamaya-elverisli-kiralik-konut-sayisi-800-den-az#:~:text=Mekanda%20Adalet%20Derne%C4%9Fi'nin%20(MAD,elveri%C5%9Fli%20konut%20ilan%C4%B1%20hi%C3%A7%20yok.

[3] https://ipa.istanbul/konut-sorunu-arastirmasi-istanbulda-mevcut-durum-ve-oneriler-raporu-yayimlandi/

[4] https://www.birgun.net/haber/binlerce-ev-bosken-konut-sorunu-var-381829