ÖZGÜR ÇOBAN Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, bir anlamda AB’nin “devletler topluluğu” yapısını geleceğe taşıyıp taşıyamayacağı sorusunun da yanıtı olacak. Zira bu seçim tam da merkez siyaset partilerin erimeye yüz tuttuğu, bir bölümü gerçek anlamda faşist sayılabilecek aşırı sağcı partilerin ise yükselmeye başladığı bir döneme denk geldi. Zira, Avrupa entegrasyonunu dışlayan, AB’yi ise ulus devletlerin egemenlik […]

AP’de faşizm alarmı

ÖZGÜR ÇOBAN

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, bir anlamda AB’nin “devletler topluluğu” yapısını geleceğe taşıyıp taşıyamayacağı sorusunun da yanıtı olacak. Zira bu seçim tam da merkez siyaset partilerin erimeye yüz tuttuğu, bir bölümü gerçek anlamda faşist sayılabilecek aşırı sağcı partilerin ise yükselmeye başladığı bir döneme denk geldi.

Zira, Avrupa entegrasyonunu dışlayan, AB’yi ise ulus devletlerin egemenlik haklarını gasp eden bir yapı olarak niteleyen neofaşistlerin, ulusal seçimler düzeyinde yakaladıkları başarıyı, AP seçimlerine de taşıyacaklarına dair göstergelerin yer aldığı anketlerin sayısı bir hayli fazla.

AB politikalarının hazırlanması aşamasında aktif rol üstlenen AP’de, muhafazakârlar ve sosyal demokratlar ellerinde bulundurdukları sandalye sayısı ile belirleyici konumdalar. Bu noktada üzerinde durulması gereken temel soru, “AB sathında yer alan önemli ülkelerde girdikleri seçimlerde başarısızlık yaşayan merkez siyasetin soldan ve sağdan bu iki omurga hareketi, AP seçimlerinde nasıl bir performans gösterecek” olmalı. Bu partilerin “Avrupa medeniyeti” idealinin taşıyıcı kolonları olduğunu da unutmamak gerekiyor.

“Aşırı sağcı partiler, beklendiği gibi AP’ye güçlü bir şekilde girseler bile AB’nin geleceğinde söz sahibi olabilirler mi” sorusunun yanıtını ise bugünden vermek zor. Asıl riskin bu partilerin güçlerini artırarak AP’de temsillerini devam ettirmeleri olacaktır kanımca. O zaman somut bir tehlikenin varlığından söz edilebilir. Şu aşamada, neofaşistlerin nefret ve mitlerle örülü politikaları, ucuz ve içi boş sloganlarıyla AB’yi ters yüz edebileceklerine inanmıyorum.

Bununla beraber AB’nin, ancak kuruluştaki barış ve demokrasi hedeflerini koruduğu sürece anlamlı bir yapı olacağını vurgulamak gerekiyor. İşte aşırı sağ partiler burada devreye giriyor. Bu partilerin hoşgörü ve demokrasiyi dışlayan, ötekileştirici bir milliyetçiliğe dönmek amacıyla AB’yi dağıtmak istedikleri bir sır değil. Kendileri de bunu saklamıyor zaten. Birleşik Avrupa yanlısı partiler de seçim propagandalarını bu eksene oturtuyor. Aşırı sağcı partilerin yıkıcı hedeflerini anlatarak, vatandaşı “daha fazla Avrupa” ideali etrafında mobilize etmeye çalışıyorlar.

Salvini ve Strache

AP seçimleri perspektifinde yaşanan iki önemli olaydan burada bahsetmek gerekiyor. Birincisi aşırı sağcı İtalyan Lega Nord Partisi Lideri Matteo Salvini’nin diğer ülkelerden gelen aşırı sağcı bazı liderleri Milano’da konuk etmesiydi. Bu olay, Avrupa kamuoyunda kapsamlı bir şekilde tartışıldı. Esasında Avrupa’daki aşırı sağ partiler hiç birleşemediler ve bir ortak liderleri olmadı. Buluşmayı ağırlıklı olarak bu bağlamda irdelemek gerekiyor. Salvini’nin, bu gövde gösterisiyle aşırı sağcı partiler ve ırkçı diskurun lideri pozisyonuna yerleşmeye çalıştığını düşünüyorum. Bununla birlikte İtalyan aşırı sağcı politikacı, seçimlerin ardından AP’de tüm aşırı sağcı milletvekillerinin içerisinde yer alacağı “Avrupa Halklar ve Uluslar İttifakı” adıyla yeni bir siyasi grup kurmayı planladığını da açıkladı. Mussolini hayranı Salvini, AP içerisinde örgütlü bir neofaşist yapının daha etkili olabileceği savından hareketle bu çatı yapıyı oluşturmak istiyor. Faaliyet gösterdikleri ülkeleri medeniyetten izole etmeye çalışan neofaşistlerin güç elde ettikleri AP’yi hangi çıkmaz sokaklara sürükleyeceğini tahmin etmek çok da güç olmasa gerek.

İkinci önemli olay ise Avusturya’daki aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) Lideri ve Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin görüntüleri medyaya yansıyan rüşvet pazarlığıydı. Strache, bu görüşmede partisine maddi yardım karşılığında devlet ihalesi pazarlığı yapıyordu. Olay kamuoyuna yansıdığından bu yana Avrupa medyasında çıkan değerlendirmelere bakıyorum. Yazanların neredeyse tamamı, bu ahlâksızlığın salt Strache’ye özgü olmadığını ve birçok neofaşist politikacının bu tip ilişkiler içerinde olduğunu ifade ediyor. Alman neofaşistlerin Bundestag’taki partisi Almanya için Alternatif’in (AfD) yöneticilerinin de geçtiğimiz aylarda kaynağı belirsiz yerlerden partileri için epeyce yüklü meblağlarda “bağış” kabul ettikleri ortaya çıkmıştı. Bu Strache olayının kıta genelinde aşırı sağa oy kaybettireceği belirtiliyor. Bu doğru olabilir ancak yine de temkinli olunmalı diye düşünüyorum. Çünkü aşırı sağcı politikacılar ellerindeki göçmen kartını olabildiğince hoyratça, ahlâksızca ve acımasız bir şekilde kullanmaya, insanların kaygılarını, korkularını köpürtmeye devam ediyorlar.

AP seçimleri beklendiği gibi sonuçlanırsa, oradaki atmosfer değişirse “birleşik Avrupa” hayali kuran politik mecrayı epeyce zorlu ve yorucu bir mücadele dönemi bekliyor olacak. Çünkü hiçbir gerçekçi politik önermeleri olmayan, laf kalabalığıyla sorunları daha da kaotik hale getirerek AB’yi çözümsüzlüğe mahkûm etmek isteyen neofaşist politikacılarla mücadelenin zorlukları herkes tarafından biliniyor.

***

AP seçimleri başladı

Avrupa Birliği’nde 7 gün sürecek Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri İngiltere ve Hollanda’da başladı. Brexit tarihinin 31 Ekim’e ertelenmesi nedeniyle İngiltere de seçimlere katılmak zorunda kaldı. İngiltere’de 12 seçim bölgesinde 73 milletvekili seçilecek. Hollanda da 13 milyon seçmenin oy verecek ve partiler 308 aday, 26 sandalye için yarışıyor. Seçimler İrlanda ve Çekya’da Cuma günü, Fransa dahil bazı ülkelerde cumartesi günü, aralarında Almanya’nın da bulunduğu çoğu ülkede ise pazar günü yapılacak.