Guy de Moupassant; çizdiği devlet memuru karakterinde, yüksek devlet elitini taklit eden, şekil ve şemail açısından onlara birebir benzemeye çalışan bir güldürü ortaya çıkarır. Patissot tiplemesinin giriştiği tüm bu iktidar talepleri, mücadelesi vs. rağmen sahip olduğu vasat, ortalama zekâ; acı, pejoratif bir komedinin çıkmasına sebep oluyor.

Aptal sağduyu ve Maupassant

ŞERİF MEHMET UĞURLU

Guy de Maupassant ‘Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri’ isimli romanı Türkçede ilk kez 1984 Yayınevi imzasıyla ve Gülşah Ercenk çevirisiyle okuma fırsatı buluruz. Maupassant; bu romanı Le Galois gazetesi için on bölüm halinde kaleme almış. Kitap yakın sayılabilecek bir tarih olan 2015’te Thomas Grascoeur tarafından aynı adla beyaz perdeye aktarıldı.aptal-sagduyu-ve-maupassant-740830-1.

Bu dar hacimli romanda Maupassant; bizlere kahramanı Mösyö Patissot’nun maceralarını anlatırken aslında mizah yüklü bir romanı aşan politik bir yergiyi de sunuyor. Bunu daha ilk sayfalarda anlayabiliyorsunuz. Kahramanımız Patissot elli iki yaşında bir memurdur. Zamanında bakanlıktaki bu işi bulmasında zengin biri olduğu anlaşılan teyzesinin payı var. İyi bir eğitim hayatı da olmamış. Kendi ifadesiyle bir ‘düzen adamı’ olarak işini her anlamda iyi yapan biri o, güç fanatiği biri ve her hükümetin destekçisi. Ancak alt bürokraside diğer düzen savunucusu amir tayfasıyla arasında iyi ilişkiler kuramıyor. Bu kanımca çok önemli bir ayırım... Romanda Patissot, çeyrek asırlık memuriyet hayatından ancak bir başkâtiplik devşirirken kendi karakterinden ne ödünler vermiş, ne aşınmalara maruz kalmış, bunu Maupassant’ın neşeli kaleminden dinliyoruz.

Guy de Moupassant; çizdiği bu devlet memuru karakterinde, yüksek devlet elitini taklit eden, şekil ve şemail açısından onlara birebir benzemeye çalışan bir güldürü ortaya çıkarır. Patissot’nun III. Napolyon’a tıpatıp benzeme çabası, Cumhurbaşkanı Thiers’i taklit etmeye yeltenip başarısız olması, yazarın ifadesiyle ‘o maymun gibi taklit etme yeteneği’, imparatora benzemeye çalıştığı dönemde amirlerinin tavrıyla Cumhuriyet sonrası tavırları arasındaki fark, tüm bunlardaki acı humor; aslında romanda yer alan toplumsal yerginin ustaca sunulduğu güldürü anlarıdır. Maupassant’ın romanda ‘aptal sağduyu’ olarak geçen bir tanımlaması var. Sanırım çizdiği bu Patissot tiplemesinin giriştiği tüm bu iktidar talepleri, mücadelesi vs. rağmen sahip olduğu vasat, ortalama zekâ; acı, pejoratif bir komedinin çıkmasına sebep oluyor.

SOMBART VE MAUPASSANT YAKINLIĞI

Ünlü iktisatçı ve sosyolog Werner Sombart; burjuvazinin siyasi ve toplumsal izini sürdüğü kült eseri ‘Burjuva’da; örnek bir burjuva modeli olarak Benjamin Franklin’i gösterir. Burjuva zihniyetini irdelediği bölümde Franklin’den bir anıyı naklederken onun on üç maddede özetlediği burjuva zihniyetin erdemlerine yer verir. Bunlar sırasıyla kanaatkârlık, susmayı bilmek, düzenli olmak, kararlılık, gayretli olmak, dürüstlük, ölçülü olmak, hakseverlik, temizlik, kendine hâkimiyet, ahlaki denge, namuslu olmak ve alçakgönüllülüktür. Sombart ve Maupassant; aşağı yukarı aynı dönemin insanıdır. Kıta Avrupası’nın içinde benzer sorunsalların beslediği dinamiklerle burjuvazinin etraflarındaki yığınları nasıl domine ettiğini görmesi beklenen biri sanatçı diğeri entelektüel iki figürdür. Sombart’ın Franklin’den alıntıyla adeta kanatsız bir melek(!) hasletleriyle donattığı burjuva bireyin; objektif kriterler ile ele alınmadığı açıktır. Maupassant’ın Patissot’su ile Franklin’in örnek burjuvası arasında birtakım paralellikler bulunmaktadır. Bugün burjuvazinin giderek lümpenlikle ayırt edilemez bir çizgide olduğu çok belli. Ancak o dönemde 19’uncu yüzyıl Avrupa’sında bunun ne ifade ettiğini anlamak açısından bu ortaklıklara vurgu yapılabilir.

Maupassant; okuyucusuna yarattığı karakteri sevdirmesini de bilir. Onu özellikle bireysel eksiklikleri içinde sakarlıkları, aşka dair tecrübesizliği, ürkekliği ve romanda içine düştüğü kimi mağdur durumlarla okuyucunun şefkatine ustalıkla servis eder. Buraya kadar okuduğumuz yoğunluklu olarak bireysel bir izlek, yine yoğun Paris dokusu ve hikâyede ana karaktere dokunup bir daha göremediğimiz tiplemelerle dolu bir anlatıdır. Ancak son iki bölümde karakterin anlatısı silikleşip adeta Maupassant’ın içini döktüğü başka bir metin ortaya çıkar. Özellikle dokuzuncu bölümde Maupassant’ın muhteşem Mösyö Rade tiplemesi, günümüz Türkiye’sinin adeta son yirmi yılına ışık tutan tespitleriyle eseri şenlendirmiş.