Eğer aksi bir görüş sizi kızdırıyorsa, o zaman görüşleriniz sağlam bir temele dayanmıyor demektir. Yoksa niye sinirlenesiniz ki? Güler geçersiniz

Aptalca fikirlerden nasıl kurtuluruz?

İngiliz düşünür ve mantıkçı Bertrand Russell “Aptalca fikirlerden nasıl kurtuluruz?” adlı makalesinde aptalca düşüncelerden uzak durmak için dahi olmak gerekmediğini söyler. Russell’a göre, bir iki kurala sadık kalmak ve zihnimizi farklı bakış açılarına açık tutmak, bizi belki tüm hatalardan değil ama en azından büyük hatalardan koruyacaktır.

Russell herhangi bir konuyu kişisel olarak gözleyerek birçok hatadan kurtulabileceğimizi söyler. Başkalarının bize söylediğini sarsılmaz bir gerçek olarak kabul etmeyip kendi deneyimimize ve gözlem becerimize başvurarak kimi hataları yapmaktan kaçınabiliriz. Bunun için öncelikle, Aristo’yu örnek verir. Aristo eğer “karısının ağzındaki dişleri saysaymış” kadınların erkeklerden daha az dişi olduğu yönündeki temelsiz düşüncede ısrar edip gülünç duruma düşmemiş olacaktı diye hatırlatır. Aristo örneği önemlidir, çünkü büyük bir düşünürün bile basit bir kurala riayet etmediği sürece aptalca bir düşünceyi ileri sürebileceğini gösterir bize. Aristo zahmet edip bakmamıştır, çünkü gerçeği bildiğinden çok emindir. Kendine güveni tamdır. Russell bunu söyleyerek, eğitimli olmanın kimi zaman entelektüel bir kibirle sonuçlandığını ve bunun bizi hakikatten uzaklaştırdığını hatırlatıyor. Oysa hakikat kimi zaman Aristo’nun durumundaki gibi bir kol boyu uzaklıkta bile olabilir. Sadece kibri elden bırakmak ve uzanıp bakmak gerekir. (Bu kuralı hiç unutmam. Mantığın babası Aristo bile hata yaptıysa, her zaman bana da olabilir diye düşünürüm.)

Aynı nedenle, gururumuzu okşayan düşüncelere karşı da tedbirli olmaya çağırır bizi, Russell. İnsanların temel arzusu kendini diğerlerinden ayırmaktır. Kendimizi başkalarından daha farklı ya da ayrıcalıklı hissetmekten hoşlanırız. Bize böyle hissettiren herhangi bir fikri düşünmeden ve değerlendirmeden benimsememiz de bundandır. Kadınlardan daha zeki olduklarının söylenmesi erkeklerin, Türkiye’nin en güzel kızlarının İzmir’den çıktığının söylenmesi de İzmirli kızların hoşuna gidecektir. Ama bunların doğruluğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur elimizde. (İzmirli arkadaşlarımdan özür diliyorum.) Erkekler kadar ya da onlardan daha zeki kadınlar var olduğu ve İzmir’in dışında yaşayan güzel kadınlar bulunduğu müddetçe bu fikirlerden şüphe etmeye hakkımız vardır. Bunlar bize doğru görünüyorsa, orada bir terslik vardır. Bunun sebebi olsa olsa bu durumdan kendimize bir pay çıkarmak isteyişimizdir.

Bir başka kural da şudur: Eğer aksi bir görüş sizi kızdırıyorsa, o zaman görüşleriniz sağlam bir temele dayanmıyor demektir. Yoksa niye sinirlenesiniz ki? Güler geçersiniz. Mesela, karşınızdaki iki kere iki beş eder diyorsa (gerçi bunu Dostoyevski diyor ama onu sonra konuşuruz) ya da İzlanda ekvatordadır diye iddia ediyorsa, ona kızmanıza gerek yoktur diyor Russell. Acırsınız belki. Matematik ya da coğrafya bilmediği için üzüntü duyarsınız. Ama sinirlenmeniz tamamen gereksizdir. Eğer sinirleniyorsanız, o zaman açıklayamayacağınız ve kanıtlayamayacağınız bir şeyi savunmakta ısrar ediyorsunuzdur.

Bu soğukkanlılık prensibinin bazı durumlarda uygulanması zor bir kural olduğunu teslim etmek gerekiyor. Mesela, bakanından muhtarına kadar bütün devlet erkanının ağız birliği etmiş gibi kadınları yere çaldığı bir siyasi ortamda insanın sinirlerine hakim olması gerçekten çok büyük bir çaba gerektiriyor. “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yükseliyor” ya da “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor” ya da en fenası “Medya olayları abartıyor, kadına yönelik şiddet algıda seçicilik” diyebilenlere karşı sükûnetimizi korumak zor. Aksi kolayca kanıtlanabilecek bile olsa (istatistik diye bir bilim var), bu akıl almaz beyanatlar insanın sinirini bozuyor. Diyebilirsiniz ki, siyasi tartışmalar içinde sakin kalmak ancak bir İngiliz filozofunun yapabileceği şeydir. Olabilir tabii. Ama yine de Russell’a hak veriyoruz. Aslında acınacak hareketler bunlar. Elbette mücadele ederiz. Fakat ciddiye alır mıyız, bilmem.

Bertrand Russell’a göre dogmatik düşünce ve hatalı ikilemlerden kurtulmanın bir başka yolu, farklı kültür ve yaşam biçimlerine aşina olmaktır. Onları benimsemekten bahsetmez, Russell. Ama onlara açık olmaktan söz eder. Kendi siyasi görüşününüz tam aksini savunan gazeteleri okuyun der mesela. Diğer tarafı tanımanın önemli olduğunu düşünür çünkü. Onların argümanlarına ve tartışmalarına aşina olmamızı ister. Başka kültürleri anlamaya çalışmak da bunun gibi bir şeydir. Yoksa kendi adetlerimizi yegane hakikat sanıp yanılabiliriz. Hatta kendi ırkımızın dünyadaki tek ve üstün ırk olduğuna inanmaya başlayabiliriz. II. Dünya Savaşı’nı yaşamış ve Hitler döneminde Avrupa’yı ele geçiren ideolojik felakete tanıklık etmiş olan Russell, insanın kendi küçük hayatında sıkışıp kalmasının ve oraya ayrıcalıklı bir konum atfetmesinin faşizmin nüvesi olduğunu bilir. Bu kuralı onun için önemser. Başkalarının dünyasına açık olmak, onun için yalnızca bir mantık hatasını savuşturmanın yolu değil, kötülükler arasında en fenası olan faşizmle mücadelenin de temelidir.

Bazılarınız için pek sıkıcı olabilecek ve ara ara bir mantık dersi tadında seyreden bu yazıyı şunun için yazdım: Herkes gibi benim bulunduğum ortamlarda da şu ara çoklukla siyaset konuşuluyor. Memleket siyasi bir girdabın içine doğru çekildikçe, tartışmalar hararetleniyor. Eğitimli olanların sesi daha da bir yüksek perdeden çıkıyor. Bakıyorum kimsenin kendinden en ufak şüphesi yok. Herkes söylediğine sonuna kadar inanıyor ve çoğu kez iddiasını kanıtlamaya gerek bile görmüyor. Kaynağı belirsiz ve yanlış bilgiler sosyal medyada hızla paylaşılıyor, mantık hataları havada uçuşuyor, tutarsızlıklar gırla gidiyor. Anlaşılan eğitim bazılarına sadece yersiz bir özgüven ve saçmalama ayrıcalığı veriyor. Oysa sağlıklı bir şüphe kazandırsa yeter de artardı.

Russell’in bu meşhur makalede anlatmak istediği de tam olarak budur. Özellikle eğitimli olanlara seslenir bu yazıda. Özellikle ve öncelikle onları dogmanın bataklığından kurtarmak ve eleştirel düşüncenin sağlam topraklarına geri çekmek ister. Yazının başında da söylediğimiz gibi, Russell önerdiği bir iki prensibin bizi bütün hatalardan kurtarmayacağını kabul eder. Belli ki hayatta her şey kanıtlanabilir değildir. Ahlaki ikilemler vardır. Çoklu problemler vardır. Vardır da vardır. Ama yukarıdaki bir iki kurala sadık kalırsak, en azından düşüncemize bir yöntem kazandırabilir, kendimizle çelişmekten kurtulabilir ve büyük hatalar yapmaktan kaçınabiliriz. Bu da az bir şey değildir. Hem de hiç değildir.