Müslüm filmini izlemedim. İzleyeceğim. Müslüm Gürses’i hiç görmedim ve konuşmadım. O, yüzlerce şarkı söylemiştir ama ben bu şarkıların birkaçı haricindekini hiç bilmiyorum. Onun Arnavutköy’deki bir barın girişinde bulunan büyükçe bir aynaya dönüp -kendisini başkası sanarak- “merhaba güzel kardeşim” dediğini olayı yaşayanlardan dinlemiştim -ki Müslüm Gürses’e sempati duyduğum tek anım budur-.

Bu olay onun ya kendi yüzünü güzel bulduğunu, ya çirkin bir yüze güzel diyecek kadar samimiyetsiz olduğunu ya da birisini gerçekten çirkinlik güzellik ölçeğinin dışında ve ötesinde değerlendirebilecek kadar “aşkın” hisleri olduğunu hissettirmişti. Onun samimiyetsiz olduğuna ilişkin bir yargı bende hiç oluşmadı. Bu yazıyı yazmadan önce de hemen hemen bütün şarkı sözlerini teker teker okudum. İnsanın kendisini zaman zaman bu denli çaresiz, zaman zaman bu denli yorgun ve bitap düşmüş ve zaman zamansa umutsuzluğun dibinde hissedip, bütün bunları gönül rahatlığıyla ifade etmesinin, bunu açıkça yapabiliyor oluşunun kendisi bile samimiyetin göstergesiydi ki, en azından bu nedenle bile Müslüm Gürses’in arabeski ilgiye değerdi.

Arabesk insanın acısını ifade etme yöntemlerinden birisi. Bir ifade tarzını arabesk yapansa teslimiyet ve insanın kendisini o duruma düşüren nedenleri göremeyip, sorunun sürmesine katkıda bulunması. Yani nedenin aynı zamanda kurtuluş umudu olarak görülmesi. Özellikle umudu ve kurtuluşu telkin ettiğini söyleyen ideolojilerin ya da görüşlerin gözünde durum böyle. Ancak ne olursa olsun, benim, suçluları Allah’a havale eden; umutsuzluğu baştacı, çileciliği geçer tek yol olarak gören bu şarkılarda açık bir şekilde gördüğüm tek şey var, “insan”. Arabesk insandır. “O ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbidir.”

“Müslüm” filmiyle birlikte, bu insan hallerinin açıkça olmasa bile yargılandığını gördüm. Dahası, Gürses’in tarzının küçümseyici bir dille “arabesk” olduğu ve sırf bu nedenle bile filmin izlemeye değer olmadığına ilişkin yorumlar yapıldı. Bu yargıların ve yorumların önemli kısmı arabesk’in “devrimci” durumları zayıflattığı ve insanın mücadele azmini terk etmesine neden olup, kadere ve Allah’a boş boş isyan etmeye neden olduğunu ima etmekteydi. Filme yönelik üstü-kapalı eleştirilerde, Gürses, arabesk söylediği ve -hadi bir adım daha atalım- aslında kitleleri pasifize ettiği için -bence-suçlanıyordu.

Doğrudur, dinler ve arabesk bu dünyada çözümü savunmasa da, ilahi adaletin bir gün gerçekleşeceğine olan umudu yüksek tutarak yalnız ayakta kalmıyor, bu dünyada kurtuluşu da sekteye uğratıyor. Ancak kim ne derse desin, gerçek şu ki, insanların çoğu arabeske inanıyor ve o hayatlarında bir noktaya temas ediyor.

İnsan denilen şeyin bir özü yok. Hatta bana göre insan, boş, kof ve haydut bir canlı. Bir arzu makinesi ve davranışları sürekli olarak ürettiği arzunun kendisi üzerindeki etkisi ve daha bin bir çeşit etken tarafından belirleniyor. İnsan biyo-organik akıllı bir kütle hepsi bu. Bu biyo-organik kütlenin acısını gösterme biçimi kültürel, sosyal ve ideolojik etkenlere göre değişiyor. Acının, aşkın ve diğer insani duyguların ifade edilme biçimi olarak arabesk bizzat insana ait. Üretilse, bilinçli bir şekilde yayılsa ve iktidar tarafından desteklense bile, insana ilişkin.

Arabeski reddetmek, bir duygu ifade biçimini reddetmektir. İnsandaki o büyük boşluğu görmeyi istememek ve zamanla onun karşısında durarak onu küçümsemektir. Onu küçümsemekse insanı küçümsemekten başka bir şey olmayacaktır.

Müslüm filmini izlemedim. Ama izleyeceğim. Çünkü milyonlarca insanın, ceberrut iktidarların bedenlerini değil, kendi bedenlerini acıya yatırmalarına yol açan bu devi merak ediyorum. Çünkü anlamak, benim için, bilmekten daha elzem.