Soru şu: Nasıl oluyor da dünyanın en büyük silah alıcılarından Suudi Arabistan Yemen’den gelen İHA saldırılarını önleyemedi? Malum Suudiler hem ABD’nin, hem Almanya’nın hem de diğer silah karteli ülkelerin en büyük müşterisi. Her yıl milyarlarca dolarlık “yeni nesil” silahlar alınıyor. Silah endüstrisinin Ortadoğu’daki cephanesi adeta.

İsveç merkezli Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre Suudi Arabistan, ABD’den en fazla silah alan ülke konumunda. Suudilerin son on yıldaki askeri harcamalarının yıllık ortalaması ülke bütçesinin yüzde 26’sına tekabül ediyor. Bu haliyle ABD ve Çin’den sonra silahlanmada dünya üçüncüsü Suudiler. ABD, Çin ve Suudi Arabistan’ın küresel silahlanmadaki toplam payı yüzde 54.

Ama nasıl oluyorsa milyar dolarlık silahlar İHA saldırılarını önleyemedi! Olguları anlamak için, fotoğrafın bütününe bakmakta her zaman fayda var. Tek tek olaylar meseleyi bütünlüklü anlamaya yetmez, sadece bir kesitini çözümlemeye yarar. Nedir o bütünlük?

Kim, nasıl vurdu üzerinden ortaya atılan çeşitli senaryoları bir tarafa bırakılacak olursa, Aramco’ya yönelik saldırıların yeni bir dönemin kapılarını araladığı ortada.

BİRİNCİ CEPHE; YEMEN, SURİYE

Ortadoğu coğrafyası tıpkı yirminci yüzyılın ilk evresinde olduğu gibi yeni bir paylaşım savaşının sahnesi. Yüz yıl önce olduğu gibi yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde de küresel güç aktörleri egemenlik, paylaşım, nüfuz savaşı içerisinde.

Büyük güçler arası rekabetin paylaşım alanı olarak, yeniden dizayn edilmek istenen bu kanlı coğrafyada Libya, Yemen, Suriye yaklaşmakta olan büyük savaşının ön cepheleriydi. Her üç ülke de yerle bir edildi, içeriden çökertildi. Suudi liderliğindeki Körfez Monarşileri Yemen’i, ABD/NATO Libya’yı, her ikisinin toplamı da Suriye’yi sonu gelmez savaşlara sürükledi.

Hemen her ülkede bir çatışmanın olduğu Ortadoğu kazanı hiç olmadığı kadar kaynıyor. Filistin sorununun yanında Lübnan ve Irak’taki istikrarsızlık, İsrail’in ilhak ve işgallerle sınırlarını her geçen gün büyütmesi, Pers Körfezi’ndeki kriz bir çırpıda akla gelenler. Ve bütün bu sorunların hepsinin de birbiriyle bağlantılar var. ‘Kolektif emperyalizm’ istediği oyunu kuramasa da, iradesi dışında bir denklemin filizlenmesine de çomak sokuyor.

İKİNCİ CEPHE; İRAN

Asıl büyük cephe İran’da açılmak isteniyor. Avrasya’ya açılan kapı niteliğindeki İran, uzun süredir ABD’nin radarında. Suriye dahil Washington’ın bütün yığınağı İran üzerine. İran’ın hem siyasi yapısı, hem Ortadoğu’daki nüfuz alanları hem de neo liberal küresel ekonomiye yeterli hızda eklemlenmemesi kendisini hedef konumuna oturtuyor.

Suudi tesislerini vuran İHA’lar bölge jeopolitiğinin taşlarını yerinden oynatmaya başlarken, aradığı fırsat ayağına gelen ABD, hem İran’ı sıkıştırmak hem de Suudileri yeni silahlara boğmak için harekete geçti. Bir taraftan saldırılardan İran’ı sorumlu tutup uluslararası tepkilerin hedefi yapılırken, diğer yandan da Körfez’e yeni askeri yığınak için gerekçe oldu. Bir taşla iki kuş vurmanın hesaplarını yapan ABD’nin cepheyi olabildiğince genişletme isteği, İran’ın daha önce emperyalist saldırılarla kuşatılan hiçbir ülkeye benzememesi. İran her yönüyle bütün denklemi sarsacak, ezberleri bozacak dinamiğe sahip.

ÇOK KUTUPLU PAYLAŞIM SAVAŞI

Çok kutuplu bir dünyanın arifesindeyiz. Küresel aktörlerden herhangi birisi tek başına oyun kurmaktan uzak. ABD hegemonyası geriliyor. Hâlâ bir numaralı emperyal güç olsa da, hegemonik gücü azalan ABD, eski “kahredici” gücün de değil. Rusya’nın askeri, Çin’in ekonomik yükselişi, ABD’nin istediği hamleleri hayata geçirmekte zorlanmasına neden oluyor.

Artık denklemde Rusya da var Çin de. Rusya, Suriye üzerinden Ortadoğu’da aktif politika yürütmeye başladı. ABD ambargosu altındaki İran’ın petrol akışının merkezi olan Çin, ticaret savaşı yaşadığı Washington’a kafa tutuyor.

Dünyanın dört bir tarafında açılan cephelerde karşı karşıya gelen küresel güç merkezlerinin bilek güreşi taşları yerinden oynattı. Krizlerin, çatışmaların, düşük yoğunluklu savaşların kapısı aralandı. Yeni bir dünya savaşı çıkar mı bilinmez, ama büyük bir tektonik kırılmanın yaşanacağı aşikâr!