G20 patronları, enerjik mizansen ve mimik maskeleriyle uçak merdivenlerinden inerek Yeni Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı turkuaz halılı zirveye katılırken Parisliler yan sokaklarına dek ulaşan ‘küreselleşmenin’ öyle uzak coğrafyalarda rutin izlenen ‘televizuel etkinlik’ olmadığı acısını tecrübe ediyorlardı.

Son yedi yıldır her gün ortalama yirmi bombalı saldırıda 100-200 kişinin öldüğü, Batı’nın ‘terörle mücadele’ haritalarıyla aralarındaki mesafe kapanmış ‘dehşet mekânları’ birleşmiş...

Ve yeni sömürgeci kapitalist sistemin Irak ve Suriye’deki son nesil yaratısı IŞİD Avrupa’nın imge başkenti Paris’e uzanabilmişti.
Özetle son otuz yılın büyük neoliberal anlatısı, evrensel ilkeler, insan, tarih, topluma dair ne varsa finansal ağa katan, düşünme, direnç ve başkaldırı araç ve imkânlarını topyekûn yok eden ‘küreselleşmenin’ karşısına tarihin cezası gibi ‘alternatif dünya düzeni’ kurmaya, Selefi İslamcı ideoloji çıkmıştı.

Batı savaş endüstrisi tarafından yıllardır tam teçhiz donatılan Selefi cihadistler, rekabetçi kapitalist ‘yaşam dünyasını’ patlatacak bu tüketim evreninden dışlanmış umutsuz-depresif genç yüz binleri kolayca devşiriyordu.
IŞİD bir zamanlar ‘hümanizmanın’ vatanı, bugünün göçmen emekçi düşmanı, güvenlikçi, faşizan anksiyete kalesi kriz Avrupası’nın bağrına kara hançer gibi saplanırken ‘tekinsiz vahşetin uzam’ bilgisini de veriyordu.

Zaman, eksik talep, kronik durgunluktan kırılan sürdürülebilir olmaktan çıkmış ‘kapitalist sistemin’ şıkırtılı finans imgeleri Londra, Paris, Şanghay ile Kabil, Bağdat, Hama, Beyrut, Ankara katliam hattını üst üste getiriyordu.
Elbette Fransa Devlet Başkanı saldırı sonrası “Cumhuriyet ve Fransa değerleri” diye gevelerken, Libya semalarında 20 bin sortiye katkı veren militer varlığını asla emperyal gölgesini çekmediği Mali’den Kuzey Afrika’ya ve Suriye’ye uzanan kâh NATO konseptli kâh ulusal çıkarlarını gözeten etkinlik sahasındaki felaketi, insan yekûnunu biliyor olmalıydı...

Avrupa Uygarlığı’nın temeli bu değerlerin, yıllardır ABD-Batı ittifakının Müslüman ülkelerin kaynaklarına yönelik işgal, saldırı ve askeri müdahalelerinde devlet yapısını çözmeye yarayan jenerik isim olduğunu da...
Veya kendi sınırlarının çok ötesinde açtıkları mezhebi/dini kan havzalarından kaçan mülksüz, yurtsuz sığınmacı kıldığı insanlara ‘kullanım değeri’ bile biçmediğini de.

Diğer yandan Yeni Türkiye’nin ‘fiili rejimi’ tahtlı Merkel ziyareti sonrasında Antalya’daki 13 bin korumalı zirvede G20 patronlarına sıcak ev sahipliği yaparak dünya kamuoyunda geniş meşruiyet kazanmış, ekranlar “ilk gün Obama ile üç kere tokalaştık” haberleriyle şenlenmişti.
Bir ay önce başkent Ankara’da 102 insanının, istihbarata rağmen yeşil kartlı IŞİD militanlarınca katledildiği, parçalanmış bedenlere gaz sıkan Yeni Türkiye, zirve günü Ankara katliamcılarını taşıyan diğer IŞİD canlı bomba kendini patlatınca IŞİD’le amansız mücadelesini açıktan ‘kanıtlamış’ olmuştu.

Ama ‘vahşetin uzamı’ durmazdı ki.
Zirvede ‘dünya lideri’ pozu yakalamaya çalışan Yeni Türkiye, vatandaşlarını günlerce ‘terörist halk’ gibi tankla, havadan bomba ile abluka altına aldığı Silvan’da, Nusaybin’de başı kopartılmış muhabbet kuşu, ikiye ayrılmış meyve ağaçları, hınçla kesilmiş çocuk ayakkabısına kadar ‘yaşamı olumlayan’ ne varsa İslamcı ırkçı nefretle kazıma peşindeydi.
Nusaybin’de evinin önünde ateş edilerek öldürülen Selamet Yeşilmen öylece orada yatarken, iki çocuğu, yardıma koşan komşusu da ‘derin temizlik operasyonunda’ vurulurken bize ahlaki duyum yüklemeyen ‘güvenlikli mesafe’ aşılmamış, yaprak kıpırdamamıştı.
Velhasıl Putin G20’nin yapı-sökümünü finalde yapmış yani IŞİD finansör buluşma, ağırlama zirvesi olduğunu itiraf etmiş, riyakâr ‘terörle kararlılıkla mücadele’ klişesini boşa çıkarmıştı.
Ama tarihi sınırları tükenmiş kapitalist krizin son çare bölgemizde ‘sürekli savaş’ durumuna geçeceğini ‘aile fotoğrafındaki’ sahte mutluluk açıktan ele veriyordu.