Ölümünün yıldönümünde, Cem Karaca’yı anlatan ‘Belki Gerçek Yapmaya’ kitabının yazarı Mehmet Atilla Güler’le Cem Karaca’yı, onun yaşamını ve müziğini konuştuk

Aramızdan ayrılalı 14 yıl oldu: Cem Karaca, zamanının ötesinde işlere imza attı

CAN UĞUR canugur@birgun.net @canugur1987

BugünTürk müzik tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Cem Karaca’nın ölüm yıldönümü. 2004 yılında hayata gözlerini yuman Cem Karaca, sadece müziğiyle değil yaşadıklarıyla da tarihe damga vurmuş bir isim. ‘Resimdeki Gözyaşları’, ‘Tamirci Çırağı’ gibi kültleşmiş eserlere hayat veren Karaca’nın yaşamını anlatan kitapların sayısı, bir elin parmağını geçmiyor. Bu alandaki eksikliği doldurmaya aday çalışmalardan bir tanesi geçen günlerde İmge Yayınları’ndan çıktı. Akademisyen Mehmet Atilla Güler’in çalışması ‘Belki Gerçek Yapmaya’ ismini taşıyor. Kimilerinin ‘dönek’ dediği kimilerinin ise ‘Cem Baba’ diye tanımladığı Cem Karaca’nın hayatını kaleme alan Güler ile, kitabını ve Cem Karaca’yı konuştuk.

»Anadolu Pop dönemi öncesinde müzikal anlamda nasıl bir Cem Karaca var?
1967’de Apaşlar ile Altın Mikrofon yarışması için yapılan Emrah’a dek Batı’ya yaslanmış bir Cem Karaca var. Bu yıla dek Cem Karaca farklı gruplarla İngilizce şarkıları söyleyen bir vokal olarak karşımıza çıkıyor.

»Cem Karaca’nın müzikal anlamda Anadolu ezgileriyle tanışması nasıl oluyor?
1965 yılında Antakya’da askerliğini yaparken bağlamasıyla türkü söyleyen bir erden çok etkileniyor. Duygularını asıl anlatanın geçmişte “ilkel” olarak addettiği türküler olduğunu anlıyor. Bir başka büyük kırılmayı da yine askerliği sırasında Âşık Mahzuni ile tanışınca yaşıyor. Sonra yolu, dönemin en iyi gruplarından Apaşlar ile kesişiyor ve Emrah çıkıyor ortaya.

»Cem Karaca’nın solla tanışma süreci nasıl gelişiyor?
Cem Karaca’nın solla tanışması Türkiye’nin solla tanışma sürecinden bağımsız değil. Uzun yıllar boyunca solun yasaklandığı yapı 1961’de TİP’in kurulmasıyla birlikte kırılıyor. Bunun kültür-sanat hayatına da yansımaları oluyor. Cem Karaca, tiyatrocu bir ailenin çocuğu. Annesi ve babası dönemin muhalif çevreleriyle ilişki içinde. Cem Karaca’yı Ruhi Su ile tanıştıran kişi annesi Toto Hanım. Dolayısıyla Cem Karaca, solla doğal bir yapının içinde buluşuyor.

aramizdan-ayrilali-14-yil-oldu-cem-karaca-zamaninin-otesinde-islere-imza-atti-424840-1.»Mahzuni’nin eserlerinin yorumlanması, feodalite eleştirileri ve akabinde proletarya eksenli bakış. Karaca’nın müzikal süreci böyle gidiyor kabaca. Bu hattın oluşumunun arka planındaki tarihsel-politik malzemeler nelerdir?
Bahsettiğin süreci anlamak için 1967’de Emrah ile başlayıp 1978’de Safinaz ile biten dönemi özetlemek, bu süreci Karaca’nın birlikte çalıştığı gruplar ekseninde ele almak gerekir. Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar, Dervişan ve Edirdahan...
Apaşlar’dan başlayarak Cem Karaca’nın çalıştığı tüm gruplarda bir isyan hali var. Ancak isyanın dozu başlarda biraz düşük. Cem Karaca-Apaşlar bir yandan Mahzuni eserlerini yorumlarken diğer yandan Resimdeki Gözyaşları, Bu Son Olsun gibi, sözleri itibariyle 1968 hareketinden beslenen şarkılara imza atıyor. Bunun yanında Orhan Veli, Cahit Külebi gibi şairlerin şiirleri besteleniyor. Apaşlar döneminde üst düzey bir müzikalite var, onu da belirtmek lazım. Almanya’ya gidip Ferdy Klein Orkestrası ile çalışıyorlar. O dönemde bunu yapmak büyük iş. Cem Karaca-Apaşlar dönemi grubun kurucusu Mehmet Soyarslan ile Cem Karaca arasındaki politik ayrışma nedeniyle 1969’da sona eriyor.

1970 yılına geldiğimizde Cem Karaca Kardaşlar’ı kuruyor. Ortaya çıkan ilk şarkı Dadaloğlu. Ortalığı kasıp kavuruyorlar bu şarkıyla. Bu tarihten itibaren Tamirci Çırağı’na dek feodal sorunlara odaklanan bir adam görüyoruz. Memleket genelinde feodal sorunlar ağırlıkta. Solun politik çizgisinde bunun ağırlığı hissediliyor. Bülent Ecevit liderliğindeki ortanın solunun dahi “toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla yola çıktığı bir dönemden söz ediyoruz.

1972 yılında Kardaşlar’ın yerini Moğollar alıyor ve Cem Karaca müziğinde bambaşka bir evreye geçiliyor. Cem Karaca’nın birlikte çalıştığı gruplar içinde en özel olanı Moğollar. Çünkü Moğollar diğerlerinden farklı olarak bir eşlik grubu değil. Aksine Anadolu Pop denilen türü var eden yapıların başında geliyor. Anadolu Pop adlandırması da grubun basçısı Taner Öngür’e ait. Moğollar, Cem Karaca’ya gelene kadar Aziz Azmet, Selda Bağcan, Barış Manço ve Ersen gibi solistlerle çalışıyor, sonra yolları Cem Karaca ile kesişiyor. Moğollar döneminde şarkı sözlerinde yine feodalite vurgusu baskın ancak müzikalite Kardaşlar döneminin hayli üzerinde. Müthiş bir arayış, müzikal arayış söz konusu. Obur Dünya, Deniz Üstü Köpürür gibi başarılı işlere imza atılan bu dönemin asıl büyük hiti ise Türk rock’unda bir dönüm noktası olan Namus Belası. Namus Belası aynı zamanda Cem Karaca’nın feodalite merkezli son şarkısı. Artık sırada senin de bahsettiğin gibi proleter eksenli bir bakış söz konusu. 1974 yılında Cem Karaca-Moğollar dönemi de sona eriyor. Bu arada bilindiği gibi bu yıl Moğollar’ın ellinci kuruluş yılı. Röportaj vesilesiyle kitaba yaptıkları katkılar için Taner Öngür başta olmak üzere tüm grup üyelerine bir kez daha teşekkür ediyor ve ellinci yıllarını kutluyorum.

Moğollar’dan sonra Cem Karaca, Dervişan’ı kuruyor. Dervişan bir eşlik grubu aslında ancak Kardaşlar ve Apaşlar’dan farklı. Dervişan dönemi boyunca Uğur Dikmen, Taner Öngür, Ünol Büyükgönenç ve Sefa Ulaştır gibi başka gruplarda üst düzeyde müzik yapmış isimler çıkıyor karşımıza. Dönemin politik koşulları da önceki yıllara göre hayli sert. Büyük bir göç dalgası ile Türkiye giderek kentlileşiyor. Tıpkı Cem Karaca gibi Dervişan üyeleri de sol kimlikleriyle tanınan isimler. Hal böyle olunca Taner Öngür’ün deyimiyle Cem Karaca-Dervişan bir “katalizör görevi” üstleniyor.

aramizdan-ayrilali-14-yil-oldu-cem-karaca-zamaninin-otesinde-islere-imza-atti-424841-1.

Bu dönemin ilk eseri Tamirci Çırağı. Namus Belası’ndan sonra muazzam bir dönüşüm. Arkasından Parka ve İhtarname ile dönüşüm sürüyor. Sonra memlekette politik rock namına yapılmış en özel işe imza atılıyor ve 1977’de Yoksulluk Kader Olamaz albümü yayınlanıyor. Albümdeki şarkılara baktığımızda Ahmed Arif, Nâzım Hikmet ve Can Yücel gibi sosyalist şairlerin şiirlerinden bestelenmiş eserlere rastlıyoruz. Bunun yanında Maden Ocağı gibi, bize doğrudan üretim noktasından seslenen şarkılar var. Müzikal açıdan da çok başarılı bir albüm Yoksulluk Kader Olamaz. Albümle birlikte katalizör görevi başka bir boyuta taşınıyor ve Cem Karaca tek bir hareketiyle yüz binleri harekete geçirecek bir adam haline geliyor. Ardından 1 Mayıs Marşı’nı plak olarak yayınlanıyor. Plak, Cem Karaca-Dervişan’ı hedef haline getiriyor. Konserlerine saldırılıyor, yollarına pusu kuruluyor. Politik gelişmeler müziğin önüne geçince grup dağılıyor. Yine de Dervişan’ın izlerini Cem Karaca-Edirdahan dönemine ait tek kayıt olan Safinaz’da görmeye devam ediyoruz.

aramizdan-ayrilali-14-yil-oldu-cem-karaca-zamaninin-otesinde-islere-imza-atti-424842-1.»Karaca’nın soldayken de, nispeten ılımlı olduğu dönemlerde de söylediği her şey çok tartışılıyor. Bunun nedeni sadece ‘popüler’ olması mı?
Cem Karaca yalnızca bir müzik adamı değil, büyük bir entelektüel aynı zamanda. Zamanın ötesinde şeyler söyleyip, zamanın ötesinde işlere imza atıyor. Bir de kitleleri sürükleme gücü var. O güç 1980’lerde ortadan kalksa da bir zamanlar arkasından gitmeye hazır olanlar her dönemde söylediklerini önemsiyorlar. Mesele tek başına popülerlik değil yani.

»Cem Karaca’nın çok tartışılan hayatı onun hak ettiği değeri bulmasını da etkiliyor ya da engelliyor gibi. Bugün Cem Karaca hak ettiği değere sahip mi?
Hayattayken hak ettiği değeri görmüyor. Döneklik, sağa yaslanma gibi eleştiriler nedeniyle yalnız kalıyor. Maddi sıkıntılar yaşıyor. Yaşamını bar programlarından kazandıklarıyla sürdürüyor. Buna karşın son yıllarda Moğollar, Kurtalan Ekspres ve Yol Arkadaşları gibi grupların çalışmalarıyla yeni neslin de Cem Karaca ile tanışması sağlanmış durumda. Ben kendi adıma, Karaca’nın Zeytinli Rock Festivali’nde Moğollar sahnesinde mikrofonda oğlu Emrah Karaca’dan Tamirci Çırağı’nı dinlemesini ya da o sahnede olmasını çok isterdim.

***

El öpme tartışması

»El öpme meselesi var bir de. Gerçekten el öpüyor mu?
Cem Karaca 1985 yılında Almanya’da sürgünde yaşadığı dönemde memlekete dönmek için Turgut Özal ile buluşuyor. Görüşmede Turgut Özal’ın elini öptüğü yazılıp çiziliyor ancak böyle bir şey yaşanmıyor. Karaca, yalnızca Semra Özal’ın kendisine uzattığı eli nezaket kuralları gereği bir reveransla öpüyor. Kendi deyimiyle “Semra Hanım’ın elini haminnesi gibi öpmüyor” anlayacağınız.