Yargıç, Enver’e bu tanığın ifadesine ne diyeceğini sorunca Enver Gökçe’nin cevabı şu olmuştu: ‘Bu milliyetçi tanığa sorun lütfen; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Türkçe grameri dersinden dört defa sınıfta kaldığı için fakülteden kovulmuş mudur, kovulmamış mıdır?‘

Aramızdan ayrılışının 40. yılında Enver Gökçe

Metin Turan

Gökçe’nin kültürel evreni

1920 yılında dünyaya gelir Enver Gökçe. Anadolu'nun herhangi bir kasabası olmaktan türküleriyle ayrılan, Eğin'in Çit köyündendir. On yaşında, Ankara'ya göç ederler. 1930'da ilkokula Ankara'da başlar. Ortaokulu Cebeci Ortaokulu’nda, liseyi ise Gazi Lisesi’nde okur. Burada öğretmenleri arasında özellikle isimlerini andığı üç kişi vardır: Celalettin Tevfik bey, Fevziye Abdullah Tansel ve İsak Refet Yüksek öğrenimine Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin Türkoloji bölümünde devam eder. Enver Gökçe'nin üniversiteye başlamasıyla birlikte sanat-edebiyata ilgisi de yoğunlaşır. Pertev Naili Boratav, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Abdulbaki Gölpınarlı, Saffet Korkut DTCF’de hocaları arasındadır. Türk halkbiliminin önemli isimlerinden İlhan Başgöz ise sınıf ve yol arkadaşıdır. Üniversite yaşamıyla birlikte hem sanat-edebiyat ortamıyla tanışır, hem de devrimci tutumu onu etkin eylemlere iter. Dernek ve yayınlara yönelir. Halkevlerince yayımlanan Ülkü dergisinde düzeltmen olarak çalışmaya başlar. Ülkü dergisinin başında, Ahmet Kutsi Tecer gibi halk kültürü birikiminin farkında olan ve bu katkıyı pratiğe aktaran önemli olan bir isim vardır. Şiir anlayışları örtüşmese de, Enver Gökçe’nin Ülkü dergisinde iş bulmasının, Tecer’le olan hemşerilik ilişkisine dayandığını belirtmem gerekir. Böylece edebiyat çevresiyle içi çelik, giderek onun dostlarıyla buluşmasında da belirleyici olur. Örneğin, yaşamında önemli yeri olan Sefer Aytekin'le burada, Halkevleri dergisinde tanışır. Sonraları da Ant dergisini birlikte çıkarırlar. Ülkü dergisi dolayısıyla sohbetlerine tanıklık ettiği dönemin ünlü edebiyatçıları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nurullah Ataç da vardır.

Ankara’daki edebiyat çevresi içerisinde Sefer Aytekin dışında Arif Damar (Arif Barikat), mahalle mektebinden ve yine ilkokul çağından tanıdığı, en eski arkadaşları arasında ise Mehmet Kemal ve Ceyhun Atuf Kansu vardır. Arkadaşlığının derinleştiği bir diğer isim ise, 1940 kuşağının önemli şairlerinden Niyazi Akıncıoğlu ile ise, ‘On Beşinci Yıl’ isimli kahvehanenin sakinlerinden olması dolayısıyla tanışır.

Bu yıllarda onun şiir dünyasında çok önemli yeri olan Âşık Ali İzzet, Âşık Veysel, Habib Karaaslan gibi halk ozanlarıyla tanışır. Halk ozanlarına olan yakınlığını şöyle vurgular: "O gün iki şey vardı benim için. Bir yanda Garip, hasta sanat anlayışı, diğer yanda dinamik halk edebiyatının yüzü. Bunlar karşı karşıya getirilince ben elbette ki kendi sınıfımdan gelme halk ozanlarından taraftım. Bu yüzdendir o devrede bu şairlerin yanında olmam."

İlk sayısı 15 Mart 1945'te çıkan Ant dergisinin büyük oranda yükünü Enver Gökçe çekmektedir. Dizgisi, düzeltilmesi, dağıtımı, ayrıca günlük işleri... 1946'da da Türkiye Gençler Derneği'ni kurarlar. Dernek, her türlü anti-faşist ve demokratik düşünceli insanları bir araya getirmeyi amaçlamıştır.

40’ların siyasal iklimi ve Gökçe’nin başına gelenler...

Devrin içişleri bakanı Şükrü Sökmensüer döneminde, 4 Aralık 1945’te iktidarın kışkırtması ile bir grup eli sopalı bindirilmiş gençler Sabiha ve Zekeriya Sertel tarafından yayımlanan Tan Gazetesini basar ve makineleri parça parça eder, kâğıt bobinlerini sokaklarda yuvarlarlar. Aynı günlerde Ankara’da emniyetin otobüslerine bindirilmiş gençler Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni basar, Pertev Naili Boratav’ın Karacaoğlan hakkındaki konferansını engellerler. Daha da ileri gidilir, rektör Şevket Aziz Kansu’nun odası basılır, tartaklanır ve zorla istifa ettiğine ilişkin kâğıt imzalattırılır. Bununla da yetinilmez bu bindirilmiş öğrenciler kurucuları arasında Enver Gökçe’nin de bulunduğu Denizciler Cadddesi’ndekiTürkiye Gençler Derneği’ni basar, camlarını kırar, kitaplarını parçalarlar, dernek üyeleri dövülür. Dernek yöneticileri bu saldırılara karşı direnirseler de iktidarla iç içe geçmiş faşizan odakların çabasıyla Enver Gökçe'nin de aralarında bulunduğu sekiz kişi, komünizm propagandası yaptıkları savıyla, üç ay cezaevinde tutulurlar. Yani, ‘Türkiye Gençler Derneği’ni kırıp döken zorbalar değil, dernek idarecileri mahkemeye’ verilir.

Üç ay sonra beraat ederler. Ama yıldırma ve sindirme politikası sürecektir. Yakaları bırakılmaz. Sokakta, çarşıda, pazarda izlenirler. Girdikleri işten atılmaları sağlanır, ziyaret ettikleri insanlar kovuşturmaya uğrar. Türk siyasal tarihinde dehşetli çirkinliğin çarpıcı örneklerisergilenir. Bu kaygı verici tezgâha ilişkin gülünç iddiaları yine dönemin önemli tanıklarından Başgöz’ün anılarından okuyoruz: “Enver Gökçe’yi komünistlikle suçlayan başka bir tanık, Abdullah, kendisinin milliyetçi olduğunu söyledi. Yargıç, Enver’e bu tanığın ifadesine ne diyeceğini sorunca Enver Gökçe’nin cevabı şu olmuştu: ‘Sayın yargıç ! Bu milliyetçi tanığa sorun lütfen; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Türkçe grameri dersinden dört defa sınıfta kaldığı için fakülteden kavukmuş mudur, kovulmamış mıdır?‘ Abdullah gerçekten bu nedenle fakülteden kovulmuştu.”

Sinsi ve korkutucu bir tezgâh devrededir. Doğruları söylemekten kaçınmayan aydın, şair, sanatçı ve bilim insanları bu tezgâhın içerisine dâhil edilerek sürgüne, kıyıma ve yoksulluğa kurban ediliyorlar.

Kendi deyimiyle, 1950 yılının Ekim ayına doğru İstanbul’da Yurtlar Müdürlüğündeki görevine başlar. İlk görev yeri Çarşı Kapı öğrenci yurtlarıdır. Çalışkan ve başarılı biridir. Bundan dolayı da başka yurtların kuruluşunda görev alır. Yıldız Teknik Okulu ve Denizcilik Yurdunda görev yapar. Sonra yeniden Kadırga Öğrenci Yurduna atanır. 1951 Yılında görev yaptığı Kadırga Öğrenci Yurdu'ndan alınarak, meşhur 1951 Tevkifatı sanığı olarak tutuklanır. Bu olayı şöyle anlatır Enver Gökçe:

"Gene tabutluklar, falakalar ve her türlü insanlık dışı işlemler yapıldı ve sonuçta yüz altmış sekiz insan askeri mahkemede yargılandı. Gereği şekilde hepsi de cezalandı. Ben şahsen bu davada hiç bir fayda görmediğim için avukat bile tutmadım. Ayrıca, gene hapishaneden tanıdığım pek çok insan da savunmalarını kendileri verdiler. Epeyce direndik. Sonuç olarak şunu söyleyeyim, yüz altmış sekiz kişi bu davada hapsi hüküm giydiler... Sonuçta yedi seneye mahkûm edildim. Ayrıca bu cezanın üçte bir bölümlük kısmı kadar da sürgün cezam vardı. Böylece mahkeme sonuçlandı ve herkesi cezaevlerine dağıttılar.”

Yazınsal Çalışmaları

Âşık Veysel üzerine ilk edebi kritik yazanlardan biri odur ve 1944 yılında Ülkü Yayınları arasında Ahmet Kutsi Tecer imzasıyla yayımlanan Âşık Veysel Deyişler onun kapsamlı bir incelemesiyle yayımlanır. Sonrasında ise Sefer Aytekin’in yönetiminde, Güvercin Kitaplar olarak oluşturulan dizi içerisinde tek formalık Kemâlettin Kamu ( “Mustafa Gökçe” adıyla- 1958), Ömer Bedreddin Uşaklı ( “Mustafa Gökçe” adıyla- 1958). Emek Basımevi tarafından Arı Kitap dizisi olarak yayımlanan ve her biri ikişer formadan oluşan Antil Masalları (“Mustafa Gökçe” adıyla, çeviri, Ankara 1958), Hint Masalları (“Mustafa Gökçe” adıyla, çeviri, Ankara 1958). Çin Masalları (“Mustafa Gökçe” adıyla, çeviri, Ankara 1959) ve Mısır Masalları (“Mustafa Gökçe” adıyla, çeviri, Ankara 1959) çalışmaları yayımlanır. Bunlar dışında, Başgöz’ün belirttiğine göre, Dost Yayınları (1960) tarafından yayımlanan Masallar adlı kitapta isimsiz olarak yer alan Usta Nazar ve Şahzade ile Üç Turunçlar adlı masallar da Enver Gökçe’ye aittir. Bunlar dışında, kimileri İlhan Başgöz’ünİlhan Uzunoğlu takma adıyla yayımladığı masallar vardır ki, Başgöz’ün belirtmesine göre ‘bunlar içerisinde daha edebi ve ustaca olanları Enver Gökçe’ye aittir.’ Bunları dikkatle ayıklamak gerekir.

Aziz Nesin’in sahibi ve yönetmeni olduğu Düşün Yayınları arasından, Türkçede ilkkez Seçmeler –Pablo Neruda (Şiirler- “Mustafa Gökçe” – 1961, sonraları ise Enver Gökçe adıyla) yayımlanır. Diğer çeviri ve özgün kitapları ise şunlardır: Pugaçef Ayaklanması – Gesinoviç (çeviri, roman- May Yayınları, 1969), Dede Korkut Masalları (“Aydın Tataroğlu” adıyla – Keloğlan Yayınevi, 1968), Kelile ve Dimne- Beydaba (“Aydın Tataroğlu” adıyla- Keloğlan Yayınevi, 1969), Çocuk –Vera Panova (Roman- Habora Yayınları, 1972), Dost Dost İlle Kavga (Şiirler- Yücel Yayınları, 1973), Dost Dost İlle Kavga ve Rubailer (Yücel Yayınları, 1975), Panzerler Üstümüze Kalkar (Şiirler- Doğrultu Yayınevi, 1977), Enver Gökçe Yaşamı- Bütün Şiirleri (AYKO, 1981), Eğin Türküleri (DTCF bitirme tezi 1947, kitap biçimindeki ilk basımı, Yaba Yayınları 1982).

Çoğalan bir şiir...

Enver Gökçe şiiri, hayat bilgimizi zenginleştiren, sanatsal anlamda eriştiğimiz varsıllıkla birlikte çoğalan bir şiirdir. Memleket kokusunu, özgürlük hissini duyumsatması bu çoğalan özelliğiyle sağlar. Haykıran, meydan okuyan; ‘kolektif hayat’ın düşünü kurup, onun savunusunu yaparken, kişioğlunun birey olduğunun altını çizen bir düşünsel düzlemi vardır. Dolayısıyla da nitelik olarak kazandığı ilerici öz buradan beslenir.

Enver Gökçe kötülerin en kötüsü durumuna düşürülmüş, işinden-gücünden, yerinden-yurdundan, emeği ve ekmeğinden edilmiş aydınlarımızdan biridir. Kötü olanla teselli edecek hali yoktur. Yerleşmiş kötülüğe karşı iyi olanı yaratma uğraşısındaki şair Enver Gökçe’nin yapmak istediği de dilin olanaklarını olabildiğince kullanarak edebiyat yoluyla güzelliği çoğaltmak, yılgınlık yerine direnç aşılamaktır.