Bütün gün kafesinden dışarıya çıkmayan kuşla ilgilendim, ama o benimle oynamadı. Bir ara teyzem çamaşır asmaya geldiğinde, “Arap’ım üzülme de yeni arkadaşınla oyna,” diye seslenmişti güvercine

Arap

> CEM KERTİŞ

Uzak köşelerinde dut ağaçlarının öbekleştiği geniş bir tarlanın kıyısındaydı teyzemlerin evi. Annem beni oraya götürdüğünde tarlanın üzerinde koşuşan tayları izlemek, elime tutuşturulan güğüm ile inekçi amcadan süt alırken, yanında cücük gibi kaldığım ineklerin memelerine merakla dokunmak, meyve dolu ağaçlara tırmanmak en sevinçli eğlencelerimdi. Apartmansız, otomobilsiz sokakları, ayakları pabuçsuz keloğlanlarıyla orada istesem de sıkılamazdım. Baharın yazla buluştuğu bir gün annemle yine teyzemin evine gitmiştik. Çok mutluydum, çünkü babamla uzun zamandır kavga etmedikleri için bütün bir kış teyzemlerin evine hasret kalmıştım.

Teyzemin iki büyük oğlu Ali ve Cengiz abilerim balkona küçük bir güvercin kafesi yapmışlardı. İçinde yalnızca bir tane kuş vardı. Bembeyaz kafasında rengi bordoya çalan kurumuş kan lekesi hemen fark ediliyordu. Acaba yürürken ayağı takılıp düşmüş müydü? Bu kara kuşun başına gelenleri çok merak ediyordum. Akşam gelince onlara güvercinle ilgili bir sürü soru soracaktım. Belki, gelirken benim için pazardan çokomilk de alırlardı...

Bütün gün kafesinden dışarıya çıkmayan kuşla ilgilendim, ama o benimle oynamadı. Bir ara teyzem çamaşır asmaya geldiğinde, “Arap’ım üzülme de yeni arkadaşınla oyna,” diye seslenmişti güvercine. Dayanamayıp teyzeme, “Ama Araplar beyaz olmaz ki?” diye sormuştum. Teyzem büyük bir kahkaha patlatıp kafamı okşamıştı. Hiçbir şey anlamamıştım.

Akşam Ali’yle Cengiz abimler gelmiş bana hem ‘çokomilk’ hem de ‘pembo’ getirmişlerdi. Cengiz abim bana pazularını ve alacağı motorun fotoğraflarını göstermişti. Motorunu alınca arkasına da beni bindirip gezdirecekti. Ali abim, yine çok yorgun olduğunu söyleyip odasına çekilmişti. O benimle pek ilgilenmezdi. Ben, Cengiz abimle kovalamaca oynarken balkondaki büyük masaya sofra kurulmuştu. Annem, bize ısrarla seslenince oyunumuzu yarıda bırakıp sofraya oturduk. Teyzemin kaynanası Rukiye Hanım, masayı beğenmemiş, bağırıp çağırıyordu. Şener enişte getirdiği lokumlarla annesini sakinleştirmeye çalışıyordu. Rukiye Hanım zaten hiçbir şeyi beğenmezdi, beni de hiç sevmezdi. O sıra Arap da, balkonun tam karşısından geçen, tarlanın uzak köşesine kadar uzanan elektrik telinin üzerine konmuş, bizi seyrediyordu.

Teyzem, “Arap bu gün yine bir şey yemedi,” dediğinde kocasına, benim kulaklarım dikildi, küçük gözlerim büyüdü. İstiyordum ki hep Arap’ı konuşsunlar. “Cengiz abi, Arap niye orada duruyor. Takla attırsana ona,” dedim herkes susunca. “Canım, Arap çok üzgün, canı bir şey yapmak istemiyor; mahallenin çocukları karısını çekmişler yakışıklı bir kuşla,” Yine bir şey anlamamıştım. Yoksa çocuklar, başka bir kuşla Arap’ın karısının saçını mı çekmişlerdi?



“Nerede Arap’ın karısı?”

“Başkasıyla evlenmiş,” dedi abim gülümseyerek.

“Niye uçmuyor bu, kaç saattir telin üzerinde?” dedi teyzem.

“Ben nereden bileyim kuzum, ben kuş muyum?” dedi eniştem ve söylediğine bir tek kendi güldü. Ben ekmeğimden bir parça koparıp Arap’a doğru uzattım. Arap kıpırtısızdı. Sanki beni izliyordu. Sonra sofra kaldırıldı, masanın üzeri silindi. Büyük bir semaver, bir sürü de bardak getirildi masaya. Rukiye Hanım lokumlarını yiyor, höpürdeterek çayını içiyordu. Bana da hain hain bakıyordu. Ben de ona çokomilkimden vermedim ve dayanamayıp dilimi çıkardım. Ayağa kalktı, yanımdan geçti ve balkonun uzak köşesindeki uzun süpürgeyi alıp bana doğru yaklaştı. Süpürgeyle beni dövecek sandım. İçeriye annemin yanına kaçacaktım ki, Cengiz abi beni yakalayıp kucağına aldı. İhtiyar kadın aniden süpürgeyi Arap’a doğru savurdu. Ne kadar uğraştıysa da süpürge Arap’ı sıyırıyordu. Arap tepkisizdi. Bu durum herkesin garibine gitmişti. Öte taraftan Arap, benim için bir kahramandı artık. O bir Kung Fu ustasıydı. Biraz sonra gaga tekniğiyle Rukiye Hanım’ın icabına bakacaktı. Şimdilik onunla sessizce dalga geçiyordu. Sinirinden çılgına dönen kadın, etrafta daha uzun bir şeyler bakındı, ama bulamadı.

Rukiye Hanım, kuşa küfürler savurarak soluklandığı sırada bir sessizlik oldu. Kuş o sessizlikte kendini boşluğa bıraktı. “Cengiz abi, Cengiz abi Arap düştü,” dedim bağırarak. “Uçmuştur aslanım,” dedi, önce umursamadı abim. “Ah canım kendini öldürdü,” diyerek dövünen teyzem balkondan aşağıya bakıyordu. Cengiz abimle aşağıya koştuk. Onu düştüğü yerden kaldırırken fısıltıyla, “Boynu kırılmış,” dedi. Ona tarlada küçük bir mezar yaptık. Annem bütün gece teyzeme babamı kötüleyip ağladı. Anne niye ağlıyorsun diye sorduğumda, “Araba ağlıyorum oğlum,” demişti. Yatmadan önce Arap için dua ettim, ama annem gibi ağlamadım.

Şile otobanının üzerinden motorumla son sürat ilerliyorum. Sağımda büyük bir gök delen yükseliyor. “Ne büyükmüş senin mezar taşın Arap,” diye geçiriyorum içimden.