Erdoğan’ın liderlik özelliklerine dair çok şey yazıldı ve en önemli özelliğinin en keskin virajları olağanüstü bir beceriyle dönebilmesi olduğu söylendi.

U dönüşü” malum, ama “V dönüşü”nün patenti bana ait olabilir. O kavramı, AKP gemisinin batmakta olduğunu henüz fark etmeyip, geminin yarısı suya gömüldüğünde en keskin dönüşü yapacaklar için icat etmiştim.

Katar’dan ülkeye dönerken, uçaktaki gazetecilerin Erdoğan’a sorduğu sorular yüzde yüz kendilerine ait ve kendi özgür iradelerinin ürünü müydü ve giderken yaptıkları gibi yine kendisini “sıkıştırdılar” mı, bilmiyordum. Ancak, Arap dünyası ve “Güvenliklerini kendi güvenliğimizden ayrı düşünmediğimiz Körfez ülkesi kardeşlerimiz”le ilişkilerde de bir tür “V dönüşü” yaşandığımızı görüyorum.

Bu dönüşün memlekete yansımalarını da hep birlikte göreceğiz; belki biraz dolar gelecek ve karşılığında çok şey gidecek!

Neredeeeeen nereyeeee?

10 yıl kadar önceydi. Tunus’un Sidi Buzid şehrinde zabıta tarafından dövülen ve kovalanan seyyar satıcı Muhammed Buazizi kendisini belediye binası önünde yaktıktan sonra devrimi ateşleyen, Arap Baharı’nı tetikleyen “şehit” olarak anılmıştı. Baharın ardından yaz gelmeyince, “kahraman” konumundan indirdikleri Buazizi’yi, “Batılıların Arap Baharı’na dizdiği övgülerin eseri medyatik bir simge” olarak tanımlamaya da başladılar, ama o ayrı konu.

Arap Baharı’nın sokakları doldurduğu günlerde, sokaktakilerin ellerinde Erdoğan posterleri de olurdu. Dillerinde de yozlaşmış monarşilerine karşı kendi yanlarında hissettikleri Erdoğan’a sevgi sloganları.

O sloganlara ilgisiz kalamayan Erdoğan, 2011’de Türkiye Başbakanı olarak son bir yıl içinde halk ayaklanmaları sonucu yönetim değişikliği yaşayan Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan bir tura çıkmış ve Libya’da; “Dün Tunus’taydım. Yasemin devrimini gerçekleştirenleri selamladım. Ondan önceki iki gün Mısır’daydım. Arap baharını estirenleri selamladım. Bugün sizlerleyim. Şunu unutmayın; Suriye’de de halkına zulmedenler ayakta kalamayacaklardır. Zira zulüm ile abad olunmaz. Artık otokrasi dönemleri bitiyor. Totaliter rejimler gidiyor. Artık halkın iktidarı geliyor” diye müjdelemişti.

Halklardan yana, yozlaşmış zalim monarşilere, şeyhlere, sultanlara, krallara karşıydı!

Daha düne kadar Suudiler’e, Mısır’a, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) neler dendiğini hatırlatmaya gerek var mı? Ne 15 Temmuz destekçiliği kalmıştı, ne şerefsizlik!

Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!” ya, bir Esad kaldı dün söylediklerimizi yenilemediğimiz. Belki onu yenilemeye de az kaldı!

Artık kanka olduğumuz BAE ile çatıştığımız yerlerden biriydi Suriye. BAE 2018’in sonlarında Şam’da büyükelçiliğini yeniden açtı, Suriye hükümeti ile yakınlaşmaya başladı, 2019’da da Esad’ın “akıllı liderliğini” desteklediğini ifade etmeye başladı.

Bölgede yaşananlar Biden’ın Ortadoğu politikasıyla bağlantılı. Körfez ülkeleri Esad ile bağlarını güçlendirmekten yana ve BAE de Türkiye-Suriye ilişkilerinin canlandırılmasında rol almaya talip. Washington’dan yeşil ışık yansa bu çabaların daha da yoğunlaştığını göreceğiz.

Suriye: Modern Bir Tarih kitabının yazarı, ABD’li Ortadoğu tarihi profesörü David Lesch’e göre “Şam ve Ankara baltaları gömdüğünde elde edilecek çok fazla ekonomik fayda var.

Bizde de azcık “ekonomik fayda” için bile büyük adımlar atmaya hazır bir iktidar var!

O adımlarla Rabia’dan ve Arap Baharı dalgasının üzerinde yükselerek İslam dünyasının liderliğine koşma hayalinden vazgeçip, devrilsin dediğimiz monarşilerin desteğiyle ayakta kalmaya çalışır hale geldik.