Arda Güler üzerinden yetenek yönetimi
Fotoğraf: Depo Photos

Yetenek genetik kodlar üzerinden kurgulanan bir yazılımdır. Yeteneğin gelişimi, birçok zaman aralığındaki kırılmalara ve belirli parametrelere bağlı olmakla beraber çok boyutlu bir süreçtir. Yeteneğin tanımlarken spor branşının ihtiyaçları belirleyici olmakta. Fizyolojik, psikolojik, motorik, teknik ve taktik ögeler ile ilgili spor branşının öndeki ve arkadaki becerisine sahip olma düzeyine göre yetenek tanımlanması değişmektedir. Yetenek seçiminde temel hedef, bir spor branşında başarılı olmak için sporcunun kalıtsal olarak sahip olduğu yazılımını antrenmanla ortaya çıkartıp yüksek performansa ulaşmasını sağlamaktır.

Bir spor branşında, gelişime paralel olarak teknik, taktik, kondisyonel ve psikolojik özelliklere olan ihtiyacı arttıkça, daha komplike ve karmaşık hal aldıkça gelecekteki performansı tahmin etmekte güçleşmektedir. Çocukların gelişim dönemleri ve düzeyleri, yaş aralığının etkisi, cinsiyet, sporcu eğitim müfredatı, sosyal kurgu, antrenörlerin donanımı, kullanılması gereken ekipmanlar ve tesisleri kullanabilme gibi faktörler yetenek geliştirme sürecini etkilemektedir.

Küçük yaş guruplarının ve gençlerin aldıkları spor eğitiminden memnun olma düzeyi ve antrenmanları devam ettirme istek ve arzusu, rol modeli olarak seçtikleri ve bilgiyi kullanma becerisine sahip antrenörlerin etkisiyle ortaya çıkmakta ve yüksek performans gelişimine yol açmaktadır.

***

Birçok yorumları karşılaştırdığınız zaman aşağı-yukarı yetenek ile ilgi başlangıç tanımı böyle olmakta. Görüldüğü üzere birçok konu başlığı ile o konu başlıklarının belirli parametreleri her yaş aralığında belirli kırılmaları sağlamakla birlikte, yeteneği açığa çıkartarak olgunlaşmasını ancak sağlamaktadır. Ama, ortaya çıkan en önemli başlıkların birincisi; antrenörün donanımları… İkincisi; uygulanacak müfredat programıdır. Peki, yeteneği ortaya çıkartıp, devamlılığı sağlayıp, yakalaması gereken en süt seviyedeki performansa ulaşarak orada kalıcı olmasını sağlamak için neler yapmak gerekir?

Öncelikle, sosyal etkiyi ve mesleki kimlik duygusunu sağlamak için kulüp kültürüne ve kulübün hedeflerine uygun yetenek yönetimi stratejileri geliştirmek gerekir. Performans gelişimin özellikle futbolda rekabet üstünlüğü bağlı olmasından dolayı, verimini maksimaliz edecek doğru pozisyonları ve bu pozisyonların gerekliliklerini belirleyecek çalışma ortamının net olarak sağlanması zorunludur. Yeteneğin beklenen performansı gösterebilmesi, ancak rekabet içindeki olması zorunlu takım arkadaşları içinde uygun pozisyonda oynatarak ve bu pozisyonlar için gerekli başarı kriterlerini ve hedefleri tanımlamakla oluşur.

***

Yetenekli futbolcuların takımda kalabilmesi için maddi ve manevi olarak desteklenip, sosyal yönünün gelişmesi için sosyal yaşantısı ile ilgili problem yaşamasına izin verilmemesi sosyal bir haktır. Şimdi, bu kadar zor koşulları sağlayıp sonuçta istenileni elde etmek ve bu kadar büyük bir beklentinin karşılanması anacak ve ancak iyi bir organizasyon sayesinde kimlik kazanır. Jorge Jesus ‘un Fenerbahçe’ye teknik direktör olmasıyla birlikte, bizde mevcut olan kavram kargaşası ve yeteneği yönetme stratejileri ile ilgili önemli kıyaslamalar açığa çıktı. Bu kıyaslamanın en başında Arda Güler gelmekte.

Ama, ondan önce referans olması bakımından tüm takımı yani 25 kişiyi aynı seviyede tutarak, her an oynayacak potansiyele ulaşmalarını sağlaması ve her maça belirli değişikliklerle çıkması da bir yetenek yönetim stratejisi olduğunu ortaya koymak gerekir ki özele de oradan ulaşalım. Özelde Arda Güler sanırım en etkin isim olur.

Arda Güler’in 16-17 yaş aralığında eğitim süreci devam eden bir yetenek olduğunu herkese hatırlatıp benimseterek işe başladı. Jesus’un “Fiziksel olarak güçlü değil, topsuz oyunda çok hızlı değil” saptamaları zaten sürecin neresinde olduğuna dair bir kanıt niteliğindedir. Eğer, medya başta olmak üzere, spor kamuoyunun ve seyircinin baskılarına boyun eğip eğitim sürecine sekte vuracak, onu geriletecek haddinden fazla bir sorumluluk vermiş olsaydı, Arda belki de çok önceden kaybedilmiş olurdu.

Tüketen bir toplum olarak, var olanı tüketip yeni fenomenler arama histerimiz, her zaman değerlerimizin kaybedilmesine neden olmaktadır. Ama şanslıyız ki Portekiz’den hem yetiştirici hem de yarışmacı kimliğe sahip bir ekolden Jesus geldi ki; var olan değerlerimizi nasıl yönetilmesi gerektiğini çok net olarak ortaya koydu. Yukarıda saydığım tüm yetenek yönetim parametrelerini harfiyen uygulayan tabii ki önceden bu donanımlara sahip olmasından kaynaklanıyor-bir antrenörün oraya koyduğu irade çok önemlidir.

***

Çünkü, Beşiktaş içinden yetişmiş Rıdvan, Emirhan, Serdar ve Ersin ile Trabzonspor’da yetişen Abdülkadir Ömür, İsmael ve Avcı tarafından doğru yönetilemezken, Fenerbahçe’nin böyle bir donanıma sahip hatta etik değerlere sahip bir antrenör ile çalışması şans, BJK ve Trabzonspor için de kaybettiklerini net belirlediğinden dolayı şansızlıktır.

Türkiye’de hiçbir yönetim futbolu yönetme bilgisine ve donanımlarına sahip değildir. Böyle bir açığın en büyük tehlikesi, takım içinden yetişmiş genç yetenekleri yönetme stratejisini oluşturacak parametreleri bulamamalarından dolayı, yanlış kararalar vererek bu yetenekleri olması geren seviyenin ve olması gereken ekonomik değerin altında kalmalarına rağmen, satarak bir ticari-işlem hacmi yaratarak hem insan kaybına hem de ekonomik kayıplara neden olmaktadırlar.

***

Jesus’un almış olduğu kararlar tüm bu konuları bir araya topladığımızda bilinen doğruyu açığa çıkarttığı için önemli. Ama sakın yanlış anlaşılmasın hani bizde Jesus tarzında hatta daha ilerisinde donanımlara sahip ve düşünen kimsenin olmadığına dair ki fazlasıyla var… Sadece sistem rant kurgusu içinde ticari bir organizmaya dönüşüp, bir paylaşma ortamı yarattığı için o değerlerde sistemin dışında kalmaktadır. Ha, Jesus‘un bir şansıda tek senelik anlaşma yapması ile Ali Koç’un son şansı olmasıdır. Jesus ‘un Alanya maçında Arda’yı oyuna sokarken Pedro ile değiştirmesinin iki önemli karşılığı var. Aslında bu da bir yetenek yönetim tarzıdır. Birincisi; Batshuayi ile Pedro değişikliği yapmayarak ki Okan Buruk bunu Seferovç-Gomis-İcardi arasında yaparak büyük bir sorun oluşturdu. Okan Buruk’un aksine futbolcular arasında ve kamuoyunda bir ikilemi ve iki oyuncu arasında da olumsuz bir tercih atmosferi yaratılmasını önledi.

İkincisi; Arda’ya verdiği değeri ortaya koydu… Sanırım kafasında ‘Pedro ile seni değiştiriyorum ki senin gelişecek yeteneklerinin farkına varman gerekir ve senden tüm camianın uzun vadeli beklentilerim çok önemli’ diye düşünmesini sağlayan bir ortam yarattı.

Kulüplerin bu kadar borç batağına saplanmasına rağmen, futbolun zorlu rekabet şartları altında kulübün hedeflerine ulaşabilmesini sağlayacak yetenekli futbolcuları bulması ve bu kişilerin kulüp içerisinde tutarak istenilen seviyeye getirip, özellikle Şampiyonlar Ligi’nde oynamaları ile birlikte elde edilecek başarılar ve ekonomik girdilerden sonra, en üst düzeyde bedelle bonservis kazanımları elde etmek en değerli strateji olacaktır.