Nedir forma? Savaşta düşman diye arkadaşınızı öldürmeyin, bir maç esnasında pası rakibe atmayın

Nedir forma? Savaşta düşman diye arkadaşınızı öldürmeyin, bir maç esnasında pası rakibe atmayın, hastanede kiminle muhatap olacağınızı bilin, okulda zengin arkadaşlarınızın süslü kıyafetlerinden utanmayın diye üzerinize giydiğiniz tek tip bir kumaş parçası.

Ve aynı zamanda belki farketmeden belki ziyadesiyle farkında olarak ¨biz¨ duygusunu içinize işleyen bir aparat...

İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazanmış bir film vardı: Die Welle. Yani Dalga’ydı adı. Aslında bir kitap uyarlaması. Çeşitli tiyatro uyarlamaları da olan ve Morthon Rue tarafından yazılan bir kitap. Bizde özellikle İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrencilere mutlaka okutulan bir kitap.

Kitabın konusu basit, bir sosyal bilimler öğretmeni yaz okulunda ¨otokrasi¨ konusunu ele alıyor ve otokrasiye bir model oluşturması için sınıfta bir tür tek adam yönetimi modellemeye çalışıyor. Lider kendisi, cemaatin üyeleri sınıftakiler... Önce ortak bir amblem bulunuyor, sonra ortak bir selamlaşma biçimi, onun ardından ortak bir kıyafet. Evet, yani forma. Sadece basit beyaz bir gömlek aslında ama basbayağı üniforma işte. Hikayenin gerisini anlatmayayım. Lakin faşizme giden yolun insanları tek tipleştirmekten geçtiğini küçük bir cemaat üzerinden öyle güzel görebiliyorsunuz ki...

Forma yanlışlıkla rakibe pas atmamaya yarar demiştik yazının girişinde. Forma aynı zamanda bir derbi öncesi kimi dövüp kimi dövmeyeceğinizi anlamaya da yarar. Sizin kim olduğunuzu da tanımlar forma. Bir süre sonra sizde aslında olmayan özelliklere, sadece o forma üstünüzde diye sahip olduğunuzu düşünür hale gelirsiniz. Oysa o formayı giydiniz diye ne daha fazla cesursunuzdur, ne de daha fazla güçlü.

Sahada gücünüzü formadan aldığınızı düşündükçe yanılırsınız.

Onuruz için oynayabilirsiniz ama sizi siz yapan, sizi bir cemaatin içinde kıymetli yapan şeyi kişisel özelliklerinizin çok ötesinde sembollere bağlarsanız aslında er ya da geç kaybetmeye mahkumsunuzdur.

Arkadaşlarıyla şakalaşırken kendisine kurulan hain tuzaktan habersiz, kafası Galatasaray formasının ¨ne¨ ve ¨nasıl¨ olması gerektiğine dair safsatalarla doldurulmuş bir çocuğun yakışıksız sözlerini değerlere hakaret diye algılamaya kalkarsanız çoktan kaybetmişsiniz demektir.

Arda, Galatasaray formasına hakaret ettiğini düşündüğünüz genç adam, aslında herkesten fazla bir kutsiyet atfetmiş o formaya. Lüzumsuz, hamasi bir kutsiyet. Bir başka takımın forması ¨o...pu¨ rengi olabilir ona göre. Ama Galatasaray forması olamaz. Olmamalı! Şakayla karışık öfkesi bu yüzden. Galatasaray’ının daha ¨delikanlı¨ renkleri hak ettiğini düşünüyor o. Yavruağzı formayla erkekliğine halel geldiğini, Galatasaraylılığın erkeklikle özdeş olduğuna inanıyor.

O formaları ben de beğenmem. Lakin Arda’nınkisi estetik bir kaygı değil. Tersine fazla estetize edilmiş bir formanın Galatasaraylılığı ¨dişi¨leştirmesinden korkuyor.

Üstelik ¨delikanlı¨ raconuna uzak adamların cirit attığı bir alemden seçtiği sevgilisiyle buluşmaya kırmızı pantalonuyla giderken geçiriyor bunları aklından. Çünkü futbol ayrı iş, ayrı bir cemaat, ayrı bir dünya... Orada ¨yumuşaklığa¨ izin yok. Kurtlar sofrası... Adamı yerler sonra...

Arda’yı Galatasaray formasına küfretmekle suçlayanlar fena halde yanılıyor. O her türden formanın kutsal olduğu safsatasıyla büyütülmüş küçük bir çocuk sadece. Üstelik kendisini eleştirenlerin aksine kutsal bulduğu formasını iyi veya kötü yıllarca terletmiş, emek harcamış bir çocuk.

Bayrağın kutsal, bu toprakların kutsal, marşımızın kutsal hem de herkesin marşından, bayrağından, toprağından daha kutsal olduğuna inandırılan binlerce küçük çocuk var sokakta. Onlara bu kutsiyeti aşılayan ağabeyleri kiminin eline bir tabanca veriyor, ¨Git şu adamı vur. Türklüğe hakaret etti¨ diyor.

Bugün 24 Nisan. Tarihte Ermeni kardeşlerimizin çektiği zulmü utançla andığımız gün. Küçük bir çocuktan katil yaratan bu topraklarda rahat uyusun Hrant.