Mesir şenliklerinde kendinden geçerek macunları kucak kucak toplayan Bülent Arınç’ın CHP milletvekili Aylin Nazlıaka’ya yönelttiği terbiye sınırları dışındaki sözler alay konusu edilebilir. Arınç, kendi dili/ beyniyle düştüğü tuzakta küçük düşürülebilir. Değil yüzü, kızarmadık organı bırakılmayabilir.

İyi de olur; egemenin seni kıstırmak istediği dil hapishanesinin parmaklıkları, tam da onu çileden çıkartacak bir sahiplenmeyle parçalanabilir. Bir geyin, eşcinsel olduğunu dolaylı yoldan ima eden birine ‘ha evet ben ibneyim’ demesi gibi… Nazlıaka ve tüm kadınlar Arınç’a ‘bu yaşa geldin bilmiyor musun, tabi ki bizim vajinamız var sana ne!’ diyebilirler…

Ama mesele Arınç’ın kızarma becerisinden bir geyik muhabbeti çevirerek onunla dalga geçilecek bir konudan öte.

Arınç’ta faş olan erkek zihniyetinin amacının terbiye üzerinden kadını nasıl kontrol etme gayretinde olduğunu görmek ve mücadele etmek gerekli. Arınç tek örnek değil; iktidarın Türkiye’yi özgürleştiriyorum heyheylenmesiyle icra ettiği ‘demokratikleşme’ hamlelerinin çoğu Arınç’ın terbiye anlayışını topluma giydirmeye çalışıyor.

İki güncel örnek Arınç’ın yalnız olmadığının kanıtı.

İlkin okullara kıyafet serbestisi getirerek Cumhuriyetin tektipçi ideolojisinin kırılıp, çocukları özgürleştireceği iddia edilen yönetmelik. Yönetmelik çocuklara istediğini giyebilirsin diyor gibi duruyor ama temel bir şartı var; ‘vücut hatlarını belli edecek kıyafetler’ yasak. Yönetmeliği hazırlayanların ilk ve ortaöğretime giden çocukların vücut hatlarını görürlerse tahrik olacakları anlaşılıyor. Çocuk değil de cinselliklerinin olduğunu ve bu cinsellikleriyle de erkekleri tahrik edebileceklerini düşünüyorlar!

İkinci örnek cezaevlerinde kalan mahkumların eşleriyle belli aralıklarla buluşabilmelerini sağlayan düzenleme. Bu yolla da sanki suçun bireysel olduğu ve mahkumun dışarıda kalan eşinin cinsel gereksinimlerinin de cezalandırmasının önüne geçildiği savunuluyor.  Düzenleme erkek mahkumun dışarıdaki eşinin cinselliğinin denetlenmesinden başka bir amacı taşımıyor. Uygulamada kadın mahkumlarının eşlerinden çok erkek mahkumun eşleri çağırılacak cezaevine. Bu yolla kocası mahkum olduğu için yoldan çıkabilecek kadını kocasının denetim altında tutması sağlanacak. Dahası erkeğe de seni mahkum ediyorum ama cinselliğini yaşamana da sınır koymuyorum bu hakkını koruyorum denilmiş olacak.

Böylece cinsellik alanı erkeğin ihtiyaçlarının karşılandığı ve kadının varlık nedeninin ve cinselliğinin sadece erkeğin cinsel arzusunu doyurmaktan öte bir değerinin olmadığı bir yapı olarak inşa edilmiş olacak.

Tıpkı, örtünmenin kadını koruyormuş gibi yaparken erkeğin arzusunu özgürleştirmeyi amaçlaması gibi.

Beden politikası demek, bu işte. Kadını kontrol eden dünyayı kontrol ediyor.

Beden politikası Arınç’ın Nazlıaka’ya seslenirken ‘bir bayan, bir evli bayan, bir çocuğu olan bayan’ diye çizdiği sınırdır. Arınç’a göre Nazlıaka bir kadın değil, evli, çocuklu, bayandır. O yüzden evli, çocuklu bayan gibi olmalı yani erkeğin arzusunu uluorta kışkırtacak ne bir söz söyleyebilmeli, ne de davranışta bulunabilmelidir. Tam da aynı nedenle Şafak Pavey de Meclis oturumuna pantolon giyerek katılamaz; çünkü pantolon vücut hatlarını belli edebilir…

Erkek AKP, bu beden politikasını en çok da tutsak ettiği kendi ‘hanımları’ üzerinden topluma yayıyor ve yediriyor. Bu nedenle kadını kontrol etme uğraşındaki bu politikayla mücadelenin sadece kadınlara bırakılması da içten içe hangi görüşte olursa olsun erkeklerin işine geliyor.

Nasıl, Kaos GL’nin sloganında olduğu gibi eşcinsellerin özgürleşmesi Heteroseksüelleri de özgürleştirecekse, kadınların özgürleşmesinin erkekleri de tutsaklıktan kurtaracağını bilmek gerekiyor.

Hangi tutsaklık mı? Arınç’ın erkekliğinin tutsaklığı. Ben Arınç erkeği değilim