Arjantin gibi bir dünya devine

Arjantin gibi bir dünya devine yenilerek Dünya Şampiyonasında daha ileriye gitme şansımızı bitirmiş olduk.

Kolay değil karşımızda FIBA klasmanında 3. sırada yer alan son Olimpiyat Şampiyonu ve dünya ikincisi bir takım vardı. Üstelik bu takımda oynayan oyuncuların çoğu olgunluklarının altın çağını yaşıyorlar.

Biz bu takımla 100 tane maç yapsak hepsini kaybederiz hele bu oyunumuzla onlardan hep fark yeriz. Kadrosunda NBA ve Avrupa'nın önemli takımlarından oyuncular bulunduran Arjantin makine nizamında oynayan bir takım. Oyuncular başta Ginobili olmak üzere müthiş mütevazı ve takım için oynayan birer asker gibi mücadele ediyorlar. Her topa atlıyorlar her top için savaş veriyorlar.

Bizi yendikleri maçta resmen potayı göstermediler. Her alanda müthiş baskı uyguladılar. Guardların yarı sahayı geçmelerine bile izin vermediler. Nocioni veDelfino müthiş oynayarak adeta vurdukları darbelerle takımızı nakavt etti.

Bu iki oyuncu millilerimiz karşısında çok büyük bir üstünlük sağladılar. Ginobili'ye fazla bir iş bile düşmedi. Üstelik takımımız turnuva boyunca en kötü oyununu ortaya koydu. Hiç bu kadar aciz ve kötü oynamamıştık.

En büyük eksikliğimiz olan iyi bir oyun kurucumuzun olmaması bu maçta iyice ortaya çıktı. Tabii Kerem Tunçeri ve Cüneyt Erden gibi oyunu daha iyi yönlendirebilen ve topu yarı sahaya çok rahat geçirebilecek oyuncularımız olsa bu kadar zorlanmaz ve maçta dengeyi sağlayabilirdik. Ancak biz şampiyona başından beri çok fazla yıprandık ve hemen hemen her oyuncumuz sakatlıktan musdarip bir şekilde maça çıkmak zorunda kaldı. Çok kolay maçlar oynamış Arjantin karşısına bu şekilde çıkınca kazanmamız zaten mucizelere kalmıştı. Çok az hata yapmamız halinde kazanmamız mümkün olabilirdi. Biz ise tam tersini yaptık. Basit hiç yapılmayacak top kayıplarını yapan taraf bizdik. Top oyuncularımızın elinden adeta kayıyordu.

Üstelik bana göre oyuncular kafalarında bu maçı kaybetmiş olarak sahaya çıkmışlardı. Maçı kazanacaklarına hiç inanmamışlardı. Böyle önemli maça inanmadan çıkarsan maçı kazanman imkânsız hale gelir ve sonuçta böyle fark yersin.

Ancak bütün oyuncuları ve teknik heyeti ülkemizi dünyanın en iyi sekiz takımı arasında soktukları için canı gönülden kutlamak gerekiyor. Bu kadar umutsuz bir şekilde genç ve tecrübesiz bir takımla gittiğimiz bir şampiyonadan böyle muhteşem bir sonuç ile dönmemiz bütün ülkeyi sevince boğdu. Basketbola olan ilgiyi ve sevgiyi en üst düzeye çıkardı. En azından oyuncularımıza bunun için teşekkür etmemiz gerekiyor.

Beni sevindiren bir başka konu ise 2010 yılında ülkemizde yapılacak olan Dünya Şampiyonasında bizi bu takımın iskeletinin temsil edecek olmasıdır.

Artık bize düşen görev bu takımı çok daha fazla güçlendirerek o günlere hazırlamak olacaktır. Eğer en iyi oyuncularımızla Dünya Şampiyonasında oynayabilirsek başarılı bir sonuç alabiliriz.

Bu gençlerimiz o zaman çok daha tecrübeli olacak ve olgunluklarını yaşayacaklar. Onları o günlere en iyi şekilde hazırlamak için hepimize büyük görevler düşüyor.