Arka bahçemiz, Dünya

ELİF GÜNDÜZYELİ
Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü

Küresel çevre hareketi, Ay’dan gönderilen ilk Dünya fotoğrafları sayesinde yükseldi. Neil Armstrong'un 1969’da attığı o küçük adım, Dünya için gerçekten de büyüktü: İnsan dahil, pek çok gelişmiş canlının yaşamını elverişli kılan bu büyüleyici gezegen, aynı zamanda epey kırılgandı. Evren içindeki bu mavi noktanın bir köşesine verilen hasarın, öyle veya böyle tüm gezegeni ve sakinlerini etkilediği aşikardı.

Sosyal ve politik çevre hareketlerinin, 1960’larda erken sanayileşmiş ülkelerden başlaması ise tesadüf değildi. Bu ülkelerde yaşayanların arka bahçelerinde yapılan endüstriyel faaliyetlerin tahrip edici etkileri gözle görülür olmaya başlamıştı ve sanayileşmenin yayılmasıyla birlikte kirliliğin de tüm gezegene yayılacağı belliydi. Ay’a atılan ilk adımın üç yıl ardından Birleşmiş Milletler (BM), Stokholm’de İnsan Çevresi Konferansı’nı düzenledi. İlk defa sosyo-ekonomik düzeyleri ve refah seviyeleri birbirinden farklı birçok ülke bir araya gelerek, bilimsel göstergelerin izinde küresel çevre yönetişimini konuştular. 1972 Stokholm Konferansı sonucunda çıkan ortak hükümetler deklarasyonu eylem planı, 109 somut öneri içeriyordu. Bu öneriler özellikle sınır ötesi kirlilik yayılımı ve olası etkilerine dikkat çekmenin yanısıra devletlerin ekonomik faaliyetlerinin küresel iklim değişikliğine yol açabileceği uyarısını da içeriyordu.

50 yıl ve 25 BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı sonrasında, pek çok farklı kesimin küresel iklim krizinin geldiği durumun farkına varması için Dünya’nın öteki ucunda yanan Avustralya'nın içler acısı görüntüleri gerekiyormuş meğer. NASA’nın yayınladığı, Avustralya'da son bir ayda gerçekleşen yangınların uydu görüntülerinin birleştirilmiş hali, 2019 yılında kuraklık ve sıcaklık rekorlarının kırıldığı bu adanın nasıl cayır cayır yandığını gösterdi.

Aralık ayında Germanwatch, NewClimate Institute ve Uluslararası İklim Ağı (CAN)’nın birlikte yayınladığı İklim Değişikliği Performans Endeksi 2020, değerlendirdiği 57 ülke içinde Avustralya'ya olabilecek en kötü performans notunu verdi. Avustralya Hükümeti’nin küresel iklim diplomasisindeki gerici ve hatta süreci yavaşlatan, bloke eden tavrı, ayrıca Yeşil İklim Fonu’ndan çekilmesi, fosil yakıt çıkarmaya devam etmesi ve özellikle herkesin karşı çıktığı Büyük Bariyer Resifi üzerinde planlanan Adani kömür madeni projesini yapmaktaki ısrarı, Avustralya’ya Dünya’nın en kötü iklim performansı olan ülkesi unvanını getirdi. Avustralya Hükümeti, Aralık ayında Madrid’de gerçekleşen BM 25. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP25) esnasında fosil yakıt kaynaklı emisyonlarını azaltmamanın yolunu bulmak için pazarlık yaparken adada Eylül’de başlayan çalı yangınları, tüm ülkeyi etkisi altına almaya başlamıştı.

Vahşi yangınların neden olduğu can, mal ve ekosistem kayıpları öyle bir seviyedeki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ne orada, ne de burada. İklim krizinin tam ortasındayız. Tüm devletlerin hızlıca ve en iddialı hedefler doğrultusunda emisyon azaltımı, adaptasyon ve kayıp zarar telafisi politikaları benimseyip uygulamaları, süreci Dünya sakinleri için biraz daha yönetilebilir hale getirebilir. Küresel sera gazı emisyonu bütçesi o kadar azaldı ki hiçbir hükümetin fosil yakıtları yerin altında bırakmamak için bahaneler üretme gibi bir lüksü yok.

2020 yılı, küresel iklim diplomasisinde önemli bir yıl olacak çünkü 2015’te Paris Anlaşması’nın ortaya çıkışından beri ilk defa taraflar bir araya gelip kimin ne yaptığını, daha ne yapılması gerektiğini konuşacaklar. Öte yandan hiçbir tarafın küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlamak için gerekli çabayı göstermediği aşikar. Devletler ayak sürümeye devam ederken, 2020’nin ilk ayı dünyanın her yerinde korkunç iklim felaketlerini gözler önüne serdi.

Türkiye ise henüz Paris Anlaşması’nı onaylayarak taraf olmuş değil. Zaten artık ülkelerin taraf olup olmamasından çok iddialı ve samimi emisyon azaltım hedefleri ile bu hedeflere erişmenin gerçekçi yol haritasını ortaya koymaları önemli. Avustralya ve Türkiye’nin de üyesi olduğu G20 ülkeleri, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 80’inden sorumlu. Bu ülkelerin fosil yakıt üretim ve tüketimlerinde kayda değer azalmalar olmadığı sürece, BM nezdindeki diplomasi ataklarının insanlığı kurtaramayacağı kesin.

Avustralya, dünyanın en zengin mercan resiflerini yok etme pahasına Adani kömür madenini hayata geçirirse dünyanın bu ucunda, iklim kırılganlığı yüksek bir bölgede yaşayan bizlerin hayatlarını da ciddi bir biçimde riske atacak. Aynı şekilde Türkiye’nin çıkardığı her ton sera gazı emisyonu iklim krizini tetikleyerek, dünyanın farklı yerlerinde can ve mal kayıplarına, toplumun en hassas kesimlerinin daha fazla adaletsizliğe uğramasına yol açıyor. Yeni kömür madeni ve termik santral planları yerine, en eskilerinden başlamak üzere mevcut termik santralleri, adil ve makûl olacak bir biçimde, kimseyi zor durumda bırakmadan kapatmanın planları bir an önce yapılmalı. Çünkü arka bahçemiz, dünya. Başta enerji sektörü olmak üzere düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin planları ne kadar gecikirse, zarar görecek kişi ve bölgeler o kadar fazla olacak. En çok da toplumun en hassas, yoksul kesimleri hasar alacak. Türkiye’de, Avustralya’da ve tüm dünyada.