Arkadaşım! Nerdesin?

EZGİ ÇELİK
e.ezgicelik@gmail.com

Biz ölüp ölüp duralım, ama onlar asla! Biz donmuş balıklar gibi evlerimize kapatılalım, ama onlar asla! Biz dili kesilmiş devşirmeler gibi susturalım, ama onlar asla! Biz bütün dünya ile ‘biz’ olmaya çalışalım, ama yine biz bizi onlardan ayıralım!

Ülkece yaşadığın ve ne acıdır ki biraz da ‘alıştığın’ acınası terör, arkadaşının da başına geldi. Ah dedin, biliyorum ben bu durumu dedin, arkadaşım sana da yanıyorum dedin. İzledin, içlendin, üzüldün, sinirlendin. Takibe takip, günlerce her yeri inceledin. Sonra bir gece içine bir sıkıntı geldi, kendini durduruverdin. Şöyle bir etraftaki arkadaşlarına göz gezdirdin. Onların çırpınışlarına dikkat kesildin. Aralarına aldıkları yaralı arkadaşını gördün. Sarıp sarmalamayı, kucaklamayı, desteği sen ta evinden, buram buram hissettin. Evet sen yaşça bu arkadaşlarına göre daha gençtin, ama hani çocukta değildin. En azından doğduğun toprakların olgunluğunu kabullenmiştin. Ama yine de inceden seni saran kıskançlık ve hüznü engelleyemedin. Bu ilgi karşısında çokça şaşkın, bolca kırgın öylece kalıverdin. Bir anda ‘peki ben?’ dedin. Ben ve yanımdakiler her gün öldük, ölüyoruz, hiç böle sarılmadınız diye haykırıverdin. Çocuk! Çok fena bozulmuştun. Yıllarca biriktirdiklerin bir kenara, şu son yaş dönümünde yaşadıkların bile bu kadar farkedilmemişti. Ya da çok ta önemli görülmemişti.

Tüm bunlarla suratın düşmüş otururken, en ağır yere yakalandın çocuk. O minik kalbin içerlediğin arkadaşlarını düşündü ve en zor sınavını verdi. Çok zordu. Kırgınken yüzleşmek en zoruydu. Çok korktuklarını farkettin ve senin az korktuğunu. Onlara yeni gelenin sana eski olduğunu gördün. Onlar bir ilki yaşadıklarını haykırıyordu, sense saymayı bıraktığını. Onlar devamlı neler olduğunu sorguluyordu, sense hayatta başka neler olduğunu. Onlardan nasıl isterlerse öyle yaşamaları rica ediliyordu, senden de verilen listeye uyman. Onlara susmamaları, sokağa çıkmaları, konuşmaya, yaşamaya devam etmeleri öğütleniyordu, ve evet, senin adeta dilin bıçakla kesilmişti çocuk. Büyük abiler ablalar arkadaşına hep destek tam destek konuşmalar yapıyordu. Geri çekilmek değil, tam tersi tek kozlarının biricik sanatçıları olduğunu söylüyordu. Değil iptaller, aksine bütün konserler, turneler dolup taşsın, ‘silahlarınız sanattır’ diye haykırıyordu. ‘Sizi karanlığa çekmek istediler. Karanlığın kitle imha silahı kültürdür’ diyordu arkadaşının başkanı çocuk.
Hak vermek zordur. Eğer bir de yanmaktaysan o sırada, daha da zordur. Tependekiler, ötendeki berindeki, tüm etrafındakilere bakıp yalnızlığını gördüğünde, hak vermek daha da zordur. İnsanın kendine kırılması çocuk kalbe ağar gelir, o en zorudur. Arkadaşının acı karşısındaki şaşkınlığı, bunun bir ilk olması ve ona rağmen dik duruşu seni zorlar. Aslında acıya alıştığını farketmek, sırtının hiçte öle dik durmadığını görmek zorlar. En fenası da, herkesin senin acına alışmasıdır. Öle tekrara düşmüşsündür ki, kanıksanmışsındır.

Ama sen hak ver çocuk. Ölümün karşılaştırması mı olurmuş! Kimin kime ne kadar sarıldığının ne önemi var, sarılıyor işte. Sen hak ver, destek ver, kalbini ver. Sen seni onlardan ayırma, biz olmaya kıymet ver. Arkadaşının abileri ablalarının sözlerine kulak var. Dondurucudan dışarı çık, kesilmiş dilini tedavi et. Git üret, türet... Senin silahın da, tüm keyifle geçirdiğin zamanlar olsun.