Sarah, 17-18 yaşlarında, lise öğrencisi bir kız. Geceleri uyku tulumuyla parklarda kalıyor, sabah okula gitmeden önce kişisel temizliğini yapmak için gizlice annesinin evden uzaklaşmasını bekliyor. Annenin kızla iletişim kurmaya çabaladığını görüyoruz. Lakin denklemde baba figürünün bulunmadığı bu hikâyede, kızın anne figürüyle ciddi bazı sorunları olduğu anlaşılıyor.

Sonra Sarah bir denek ilanı görüyor: “Sadece uyuyarak saatte 12 dolar kazanmak ister misiniz?” Uyku yetersizliğinden okul sıralarında, kütüphanede sürekli uyuyakalan Sarah için bulunmaz fırsat!


Sonradan bunun uyku sorunlarıyla değil rüyalarla, tüm insanların rüyalarında gördüğü ortak sembol ve figürleri belirlemekle ilgili bir araştırma olduğunu öğreniyoruz. Özel kıyafetler giyerek uykuya dalan altı kişilik deney grubu uykunun en hafif aşamasından en derinine, bilinç düzeyinden bilinçaltının en derin çukurlarına doğru ilerlerken, beyinlerinin ürettiği elektrik sinyalleri bilgisayar tarafından kaydediliyor ve görselleştiriliyor. Ortaya, deneyi yapan ekibin de tanıdık olduğu ürkütücü arketip figürler çıkıyor.

***

Bu yıl izlediğim en iyi filmlerden biri olan Come True‘nun (Gerçekleşme, 2020) öyküsü böyle gelişiyor. Görsel estetiği, müzikleri ve bilinçaltı uzaya dair karanlık tasarımlarıyla çok etkileyici bir filme dönüşen anlatı, baştan sona dek Carl Gustav Jung’un geliştirdiği analitik psikoloji kuramlarına dayanıyor.

Jung’un özellikle ‘kolektif bilinçaltı’ ve ‘arketip’ kavramlarıyla tanınan kuramında, insanın öz benliğiyle buluşma olanakları araştırılırken farklı benlik ve bilinç katmanlarından söz edilir. Bu katmanlarla dış dünyadan iç dünyaya, topluma karşı takındığımız ‘persona’dan (maske kişilik) kendi öz benliğimize giden yolda karşılaşırız. Jung’un oluşturduğu şemanın en basit halinde bu katmanlar dıştan içe doğru sırasıyla şöyle gelişir: Bilinçkişisel bilinçaltı (anılar, bastırılmış anılar ve karmaşalar) -kolektif bilinçaltı (arketipler) Ve nihayet en derindeki alan: Kolektif bilinçaltının bilinç düzeyine çıkarılamayacak kısmı.

Bu katmanların detaylarına indiğimizde, psike’nin yapısını oluşturan diğer birimlerle karşılaşırız (‘Psike’ ruh demek, ama bunun dinsel-metafizik bağlamda ve idealist felsefede kurgulanan gerçekdışı ruh inancıyla hiç ilgisi yok. Burada bahsi geçen ruh, Freud’dan Jung’a, Fromm’dan Lacan’a dek yapılmış tüm psikoloji ve psikanaliz çalışmalarında karşılaştığımız, insan varken var olan, öldüğünde onunla birlikte ölen kişilik yapısıdır.)

***

Dört bölümden oluşan filmde her bir bölüm, Jung’un psike’yi oluşturan yapılara verdiği isimlerle adlandırılıyor. ‘Persona’ başlığını taşıyan ilk bölümde karakterleri gündelik yaşamlarındaki halleriyle tanıyoruz. ‘Anima ve Animus’ başlıklı ikinci bölümde, toplumsal cinsiyet rolleri düzeyinde, denek Sarah (animus/kadındaki eril ruh imgesi) ve deneyi yöneten Jeremy’nin (anima/erkekteki dişil ruh imgesi) karşılaşmasına tanık oluyoruz. ‘Gölge’ adlı üçüncü bölümde, Sarah ve Jeremy’yle birlikte Jung’un şemasındaki en tehlikeli alana giriyoruz: Burası vahşilikle uygarlık arasındaki seçimlerimizi belirleyen ince sınır çizgisi; persona’mıza yansıtmadığımız, bastırarak gizlediğimiz her türlü davranış ve arzunun bulunduğu, ‘ben olamayan ben’in yaşadığı o devasa karanlık bölge. Bu ilkel karanlığın içinde kapkara bir figürle, Jung’un ‘bilge adam’ olarak tanımladığı bir arketipin en ürkütücü haliyle karşılaşıyoruz. (30 yıla yakın bir süre önce yazmaya başlayıp bitiremediğim bir romanda kurguladığım, herkesin rüyasında ortaya çıkan ‘Kara Adam’ karakterini filmde böyle canlı kanlı görünce yaşadığım dehşetli şaşkınlığı tahmin edebilirsiniz. Filmi çok benimsememin nedenlerinden biri de budur belki, kolektif bilinçaltındaki payım...) ‘Öz Benlik’ başlıklı son bölümde, Sarah’nın ‘gölge’sinde saklanan bastırılmış benliğinin şiddetli bir şekilde yüzeye çıkıp personayı yıkmasını izliyoruz. ‘Kolektif bilinçaltı’, film çözümlemesinden sanat eleştirisine dek pek çok alanda kabul görüp kullanılmasına rağmen, üzerinde yeterince çalışılmış bir bilimsel veri değil ne yazık ki… Önümüzdeki yıllarda, ataların ortak deneyim ve anılarından oluşan kolektif bilginin genlerle nasıl taşındığı konusunda daha çok bilgi sahibi olacağız büyük olasılıkla, ama bugün gördüğümüz hangi imgenin hangi arketipi nasıl uyandırdığını anlamak epey zaman alacak gibi görünüyor.