Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Devlet Bahçeli’nin konuşmalarını yazanlar, çocukluklarında çok masal dinlemiş olmalılar! Çünkü bol tekerlemeli metinler yazmayı seviyorlar! Ama bazen yerine oturmuyor kullandıkları sözcükler. Keşke Eflatun Cem Güney okumuş olsalardı! Onun masal anlatımındaki tekerleme zenginliği ve söz ustalığı bambaşkadır…

Bahçeli’nin 15 Şubat’taki Grup konuşmasında şöyle bir bölüm vardı:

Ahmet Cevdet Paşa, Kırım Harbi sırasında fırsatçıların, asker cephedeyken vurgunculuk yaptıklarını yazmış ve bundan şikâyet etmişti. Un yoktu, ekmek pahalıydı, İstanbul’a karaborsa egemendi. Düşman postalları topraklarımızı çiğnerken hayat pahalılığı insanımızı canından bezdirmişti. Felaketten istifade edip arsa toplayanlar ön plandaydı.”

Bu satırları bilgisunarda okuduğumda, “haber sitesinin özensizliği” diye düşündüm ilkin. Sonra gazeteciliğin önüne geçilmez merak duygusu ve araştırmacılık dürtüsüyle, öteki yayın organlarına da göz atmak gereğini duydum. Bir de ne göreyim! Cumhuriyet.com.tr’den takvim.com.tr’ye, cnnturk.com’dan politikagundemi.com’a hangi siteye girdimse hepsinde aynı metin çıktı karşıma. Demek ki tek elin ürünüymüş!

Böyle olunca, Kırım Harbi sırasında İstanbul’da “arsa toplayanlar”ı araştırayım bari dedim. Google Amca yine aynı konuşmayı koymasın mı önüme!

Derken bende jeton düştü: Bu konuşmada sözü edilenler, dönemin emlak komisyoncuları ya da arsa spekülatörleri değil, Kırım felaketinden yararlanıp “parsa toplayan” fırsatçılar olmalıydı.

Metni yeniden okuyunca tam da öyle olduğunu anladım.

Bahçeli’nin konuşmasını yazan kişi, dilimizdeki “parsa toplamak” deyimini belli ki “arsa toplamak” diye biliyormuş!

Peki ama bu yanlış ifadeyi düzeltmeden yayan gazetelere, haber sitelerine ne demeli?

“Editoryal denetim” diye bir şey vardı eskiden.

“Kes / yapıştır” kolaycılığı basınımızı bu duruma düşürdü işte!

***

“UMARSIZ ÇARESİZLİK”

Beni en çok sinirlendiren yazım ve söylem biçimlerinden biri de eşanlamlı sözcüklerin yan yana kullanılmasıdır!

“Kıymetli değerimiz”den tutun da “coşkulu heyecan”a dek neler neler işitiyorum günümüzde!

Geçenlerde konuşmacı olarak katıldığım bir etkinlikte, toplantıyı yöneten arkadaş beni “şair ve ozan” diye tanıtınca dayanamayıp sözünü kestim: “Ya ozan de ya şair! Ama ikisi birden olmaz!”

Öztin Akgüç’ün 23 Şubat 2022 tarihli Cumhuriyet’teki köşeyazısının başlığı “Umarsız çaresizlik”ti. Aynı niteleme, yazının sonunda da yinelenmişti:

-“İktidarın yarattığı umarsız çaresizliğin çareleri, kişisel gösterilerden kaçınılarak partisel kaygılara da kapılmadan, toplum yararı güveni vererek açıklanmalıdır.”

Farsça “çare” sözcüğünün Türkçe karşılığı “umar”dır. “Umarsız çaresizlik” nitelemesi, Türkçe ve Farsça eşanlamlı iki sözcüğü yanlış yerde buluşturmaktır.

“Öğretilmiş çaresizlik” olur da “umarsız çaresizlik” olmaz Öztin Hocam!

***

“ANADİL” VE “ANADİLİ”

UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü), 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubat’ı “Dünya Anadili Günü” kabul etti. 2000 yılından beri tüm dünyada kutlanan bu özel günde kültürel çeşitlilik ve çokdillilik konusunda farkındalık yaratılmaya çalışılıyor.

Dünya Anadili Günü dolayısıyla sanal ortamda yapılan paylaşımların çoğunda “anadili” yerine “anadil” sözcüğünün kullanıldığını gördüm.

Bilindiği gibi "anadil" ve "anadili" kavramlarının anlamları ayrıdır.

“Anadil”, başka diller türetmiş olan temel dildir. “Anadili” ise, adı üzerinde, anamızdan öğrendiğimiz öz dilimizdir.

Onca yanlış kullanım arasında değerli bir yazarımızın dil özeni beni sevindirdi. Sözcüğün doğru kullanımını, Adnan Binyazar’ın 25 Şubat 2022 tarihli Cumhuriyet’teki “Köprülere Şiirler” başlıklı yazısından örneklemiş olayım:

“Berlin’de işçilerimizin çocuklarının okuyacağı anadili kitaplarını hazırlarken, onların gereksinimini göz önünde bulundurmuştum.”

***

HAFTANIN NOTU

Ozan kırımı!

15 Ocak: İsmail Mert Başat.

9 Şubat: Güngör Tekçe.

13 Şubat: Salih Bolat.

19 Şubat: Sina Akyol…

Buna “yaprak dökümü” demek yetersiz kalır. Yeni yılla birlikte ozan kırımı başladı ülkemizde! İki ayda dört şiir ustasını yitirdik. Hele bodur şubat, boyuna bakmadan on günde üç değerimizi aldı elimizden!

Şiirin iki gözü iki çeşme. Ozanlar ve şiirseverler yasta…

Son kaybımız Sina Akyol, çok özgün bir ozandı. Şiirinin dili ve yapısı ayrıksı bir yerdeydi. Ölüm biçimiyle de ozanların yalnızlığını ve tragedyasını derinden duyumsattı bize. Onu, “ölüm” izleğini kendine özgü diliyle içselleştirdiği “Yastığım Yorganım” şiiriyle uğurluyoruz. Yıldızlar yoldaşı olsun…