Art niyetsiz bir soru: Bir başbakan, polisle-yargıçla niye baş başa görüşür?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hafta Saray’daki kabullerinden birinde çok ilginç bir bölüm vardı. Yargıda Birlik Derneği üyelerine yemek veren Erdoğan, meseleyi FETÖ operasyonlarında gözaltına alınan bazı emniyet ve yargı mensuplarının itiraflarına getirdi aniden.

Malum, tutuklu bazı isimler, bir dönem attıkları bütün adımları hükümetin ve Erdoğan’ın bilgisi ve onayıyla attıklarını söylemişlerdi. Bu ifadeler soruşturmaya da geçmişti böylece. Kendisine operasyon çekildiğinden endişe eden Erdoğan, Saray’da verdiği yemekteki konuşmasında “oyunu bozdu”:

“Şu anda içeride olanlardan çok iyi tanıdıklarım var. ‘İtirafçı’ namıyla ortaya çıkıyorlar. Fakat bunlar doğru konuşmuyor, bakın bunu açık söylüyorum. ‘İtirafçı’ diyerek ortaya çıkarken bunlar gayet iyi aldatmacayı oynuyorlar, en tehlikeli olan da bu. Çünkü bunların bir kısmıyla başbakanlığım zamanında baş başa görüşmelerim olmuştur. Şimdi itirafçı olarak söyledikleriyle, başbakan olduğum zaman bana söylediklerine baktığım zaman tamamen aykırı ifadeler. Bu oyuna asla gelmemek gerekiyor.”
Tamam oyuna gelmeyelim. Gülencilere uzun yıllar verdiği destek için “Rabbim ve milletim beni affetsin” diyerek ellerini yıkayan Cumhurbaşkanımıza da güvenelim. İtirafçılar yalan söylüyor olsun.


Ama şunu sormadan geçmeyelim. Bir dönemin Başbakanını zan altında bırakabilecek bu itirafların yapılmasına neden zemin hazırlanır? Erdoğan, o dönem Türkiye’yi sarsan dosyalara bakan polis ve yargı bürokratları ile neden baş başa görüşür? Ucu siyasi rakipleri olan CHP ve MHP’ye de değen operasyonları yapanlarla görüşmesi, hiçbir art niyet yoksa bile soruşturmalara gölge düşürmez mi? Bağımsız yürümesi gereken soruşturmaların, iktidar tarafından yönlendirildiği izlenimi yaratmaz mı? Bugün o kumpasları yapanların mide bulandıracak açıklama yapmalarına ortam hazırlamaz mı? Hele Erdoğan o dosyalardan bazıları için “Ben bu davanın savcısıyım” demişse...

Dün yapılan bu hatalar yüzünden itirafçılar bugün kalkıp “Emri Erdoğan verdi” dediğinde ne oluyor? Fatura, FETÖ soruşturmasında Erdoğan ve AKP’ye yönelik suçlamalarının faturası, soruşturmayı yürüten savcılara kesiliyor. Erdoğan’ın Yargıda Birlik Derneği’ne verdiği yemekte oturanlardan biri, bu itirafçıların ifadelerini kayda alan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kadalak da vardı. Elbette Erdoğan’ın bu ayarını bizzat alan Kadalak, iki gün sonra görevden alındı.

Adalete yönelik bu baskılar, yeni itirafların gelmesini engellemiyor ki... Savcının görevden alındığı gün, Dink davasından tutuklu istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer, mahkeme salonunda şu sözleri kayde geçiriyordu:

“Oda TV soruşturmasına Erdoğan’ın verdiği talimatla başladık.”

Peki şimdi ne olacak? İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı da toplamaya mı başlayacak?

***

Binali Yıldırım ile Alparslan Türkeş’in ortak noktası

art-niyetsiz-bir-soru-bir-basbakan-polisle-yargicla-niye-bas-basa-gorusur-236186-1.

AKP’deki Devlet Bahçeli aşkı gerçekten sınır tanımıyor. CHP’nin MHP eleştirilerine bile yanıt AKP’den geliyor. Başbakan Binali Yıldırım da, Bahçeli’ye gelen tepkileri göğsünde yumuşatıyor. Yıldırım, başkanlığa destek için siyasi rüşvet almakla suçlanan MHP Lideri için şunları söyledi en son:

“Devlet Bey ilkeleri olan, memleketin menfaati söz konusu olunca hiçbir siyasi saik ile hareket etmeyen bir zattır. ‘Siyasi etik siyasi rüşvet’ gibi kavramları kullananlar Devlet Bey’i tanıyamamışlar...”

Başbakan, bu konuşmasındaki bir cümleyle Bahçeli övgüsünü bir başka boyuta taşıdı: “MHP ile ayrı partileriz ama hedefimiz aynı...”

Bu size de 1980’lerde söylenen bir sözü hatırlatmadı mı. Türkeş de 12 Eylül’de tutuklanınca “Biz içerideyiz ama fikrimiz iktidarda” demişti.

Belli ki gelenek bir şekilde devam ediyor. Bugünün MHP’si de kağıt üzerinde muhalefette ama fikirleri iktidarda.

***

Gazeteciler de içeride bu roketleri kim atıyor?

art-niyetsiz-bir-soru-bir-basbakan-polisle-yargicla-niye-bas-basa-gorusur-236187-1.

39 canın gittiği Reina katliamının üzerinden 3 hafta geçti sadece... Arka arkaya binlerce polisin katılımıyla huzur operasyonları, televizyonlarda ünlülerin ağzından “Teröre teslim olmayalım, hayata devam edelim” çağrıları, siyasilerden “Huzurumuzu bozamazlar” mesajları...

İyi güzel de huzur ve güven sözle gelmiyor ki. Dünyayı sallayan katliamdan bu kadar kısa süre sonra, İstanbul’da terörün hedefi olabilecek iki mekâna aynı akşam nasıl roket atılıyor? Emniyet Müdürlüğü ve AKP binalarına saldıranlar, elini kolunu sallayarak nasıl kaçabiliyor? Sorumlular mutlaka yakalanacaktır ama -şükürler olsun ki kimsenin zarar görmediği- bu saldırılar Allah muhafaza bir katliama yol açsaydı, hesabı kim verecekti? Terörist diye içeri attığımız gazeteciler mi?

***

Tehlikenin farkında mısınız?

art-niyetsiz-bir-soru-bir-basbakan-polisle-yargicla-niye-bas-basa-gorusur-236188-1.

Takvim’in yayın yönetmeni Ergün Diler, dünkü yazısında sadece memleketi değil dünyayı çooook büyük felaketten kurtaracak bir uyarıda bulundu. Reina saldırısından sonra “Asıl hedef Kraliçe Elizabeth” tweeti atan Diler, bu kez ekonomiye el atmıştı.
“Doları olan batacak” başlıklı yazıya göre Trump parayı değiştirecekmiş. Başka ülkelerdeki dolarlar kağıt parasına dönüşecekmiş. O yüzden tehlike büyükmüş! En iyisi eldeki dolarları bozdurmakmış.

Bu yazıyı okuduktan sonra Ahmet Kaya’nın “Nerden baksan tutarsızlık...”la başlayan dizesini tamamlayarak mırıldanabilirsiniz, ya da gazeteyi berberde uygun bir köşeye bırakıp sessizce uzaklaşabilirsiniz.

Neyse, siz ne yaparsanız yapın da.. Umarım Diler bu tehlikeyi, uçağına sık sık konuk olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da aktarır. Malum, daha önceki gün bu ayki veriler açıklandı. Merkez Bankamızın da elinde 95 milyar dolar varmış! Amman bozalım hemen onları... Yoksa SEKA’da selüloz olacak.