Bazen öyle bir şey oluyor ki o bir şey kendisi dışında kalanları unutturuyor.

Bazen öyle bir şey oluyor ki o bir şey kendisi dışında kalanları unutturuyor. Van depreminden beri başka bir şey düşünemez, konuşamaz olduk. Her kafadan bir ses çıktı yine. Bu sesler bazen çok rahatsız edici oldu maalesef. Depremden bile daha yıkıcı konuşmalar yapıldı kimileri tarafından. Depremin acıları, yaraları zamanla sarılmaya çalışılacak ama ırkçı söylemlerde bulunanların, medyada hala reyting peşinde koşabilenlerin, bir felekti bile propaganda malzemesi yapabilenlerin açıklarını, ayıplarını örtmeye hiçbir şey yetmeyecek. Belli ki bu insanların suyu var, karınları tok, elbet bir evleri, evlerinde de tuvaletleri var. Ama vicdanlarını yitirmişler. Ailelerinin, sevdiklerinin üstüne çökmemiş betonlar, sokakta, soğukta kalmamışlar hiç, «uzak» sayılmamışlar, «başkası» olabilmeyi öğrenememişler. Ölmemişler bir felakette. Öldürülmemişler. En önemlisi de tanımadıkları insanların acısını yüreklerinde hissetmemişler hiç. Kin ve nefret dolu söylemlerde bulunanların ya akılları yerinde değil ya da vicdanları kayıp ve evleri çok sağlam.
Van halkı şu an sadece acısını biliyor. Açlığını, evsizliğini, susuzluğunu, kaybını, korkusunu biliyor. Yapılandırmalardaki sorumsuzluğu, yıkılan Gedikbulak İlköğretim Okulu’nu, kumunun gölden çekildiği söylentilerini ve hatta şu anki öfkelerini bile unutacaklar belki bir zaman sonra. Yapılması gerekenler de unutulursa canlarını yine kadere emanet etmek zorunda kalacaklar. Ama Yunus’un bakışları, görenlerin hafızalarında kazılı kalacak hep. Zaman bile unutturmaya yetmeyecek onu. Bugün yüz bin nüfuslu bir köy deprem sonrası kalacak yer sorunu yaşıyorsa, çaresiz yardım bekliyorsa olası bir İstanbul depreminde neler yaşanacak? Bunu da düşünelim.
'Deprem anında ve sonrasında neler yapılmalı?' konulu konuşmalar üzerinde bir dönem durulup, yazıldıktan sonra gündemde başka konular, haberlerin olmasına alışığız. Bunlar olacak. Karşı koyamayacağız. Önemli olan zaman akıp giderken, bugün ağladığımızı yarın unuturken, söz verilenler yapılıyor mı? sorusuna verilecek cevap. Başka bir felakette hayatlarımızı yine şansa, kadere mi emanet edeceğiz? Başka yaralar açılmaması için önlemler alınacak mı? Bir sonraki depremde daha bilinçli, daha hazırlıklı  olabilecek miyiz? Sosyal devlet anlayışı üzerinde durulacak mı yoksa propaganda kurbanları mı olacağız? Halk sütünü, ekmeğini, yorganını, dişinden tırnağından arttırdığını veriyor ihtiyacı olanlara. Zamanı gelince gocunmadan yine verir. Peki devlet ne verecek,  ne yapacak biraz da bunları sorgulayalım.