Türkiye’nin en başarılı karikatür sanatçılarından Kutlukhan Perker, bu haftaki Pazar Söyleşisi’nin konuğu oldu

“Artık acının karikatürünü çiziyoruz”

Meltem Yılmaz

>>Türkiye’nin önde gelen karikatür sanatçılarından birisisiniz. Karikatür ile ne zaman tanıştınız?
Ben çocukluğumdan beri periyodik yayınları çok sıkı takip ediyordum, Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk, Hürriyet Çocuk gibi yayınları elimden düşürmezdim. O zamanlar gazeteler de çok fazla ilave veriyordu, aslında ben bütün gazeteleri biriktirirdim. Bir de, yabancı yayınları elimden geldiğince takip ederdim. Dünyada ne olup bittiğini merak eder, öğrenmek isterdim.

» Aileniz bu süreçteki yönelimlerinizde ne kadar etkili oldu?
Ailem çok etkili oldu. Aslında ben kötü ve başarısız bir öğrenciydim. Yaramaz değildim ama derslerimle ilgilenmiyordum. Ona rağmen ailem bana çok destek oldu. Mesela babama kitap listeleri verirdim. Cuma günleri gelirken, mutlaka o listedeki kitapları alıp getirirdi. Üstümde hiçbir zaman baskı kurmadıkları gibi tersine beni daha da cesaretlendirdiler.

» İlk karikatürlerinizi ne zaman çizmeye başladınız?
14 yaşında dergilere işlerimi götürmeye başladım, 16 yaşımda da profesyonel olarak çizmeye başladım. İlk olarak Gırgır dergisinde başladım, Oğuz Aral döneminde. Ben daha ziyade çizgi romana meraklıydım ve Oğuz Aral çok sert ve disiplinli bir editör olmasına rağmen bana bu imkanı sağladı. Sürekli çizgi romanlar yazıp çizip götürüyordum dergiye. Bir de o dönemde Dıngıl isimli, Türkiye’nin ilk periyodik çizgi roman dergisi çıkmaya başlamıştı ve benim çizdiklerim orada da yayımlanıyordu. Sonra Gırgır, Avni oldu. Orada devam ettim. Sonrasında da beni gazeteler fark etmeye başladı. Böylelikle gazetelerde çizmeye başladım.

» Gazetelerde, hele ki anaakım medyada çizmenin yaratıcılık üstünde olumsuz bir etkisi yok mu?
Gazeteciler için farklı anlamları olabilir ama çizerler gazetelerde futbol takımındaki kaleciler gibi oluyor. Dolayısıyla gazetecilerden daha şanslıyız. Yeni Yüzyıl, Star, Milliyet, Radikal ve Hürriyet’te çalıştım. Hürriyet’te çizmeye 2012’den beri devam ediyorum. Galiba sansür ya da otosansürü siyasi karikatür çizmediğim için yaşamıyorum.

artik-acinin-karikaturunu-ciziyoruz-264087-1.

» Profesyonel olarak çizmeye Gırgır’da başladığınızı söylediniz. Gırgır’ın her çizer için bir anlamı mutlaka vardır. Sizin için anlamı nedir?
Gırgır dergisi 1972 yılında yayın hayatına başlayana kadar çok güçlü, geçmişe dayanan bir mizah dergisi geleneğimiz vardı ama Gırgır’a kadar bütün dergiler birbirlerinden farklı formatta, içerikte ve tarzdaydı. Gırgır’ın yaptığı format ise yeni bir format oldu ve şu an bütün mizah dergilerinde kullanılan format bu. Bir başka deyişle Gırgır, 72’de yayımlanmaya başladıktan sonra bir format tanıttı Türk mizahına. Ayrıca bugün çıkan bütün dergilerde çalışan insanların geçmişine baktığımızda mutlaka Gırgır’a doğru gidiyor. Bu bayrak devri kuşaktan kuşağa devam ediyor. Artistik açıdan ise şöyle bir durum var: Gırgır yayımlandığı tarihte sarı tonlarındaydı. İnsanlar, o zamanki baskı tekniklerinin acizliğinden dolayı öyle yayımlandığını zannediyorlar ama öyle değil. Çünkü ondan çok daha önce çıkmış olan Akbaba dergisi renkliydi ama Gırgır sarı kullanıyordu. Bu durum, Oğuz Aral’ın grafik tercihi idi. Bu açıdan da çok önemli.

» Politik açıdan?
Gırgır’ın politik açıdan önemi tartışmalı bence. Çünkü retrospektifine baktığınız zaman politik açıdan birtakım sıkıntılar atlatmış gibi görünüyor ama dönem içinde politik sertliği olan bir dergi değil. 12 Eylül’de bir sayısının kapatılmasının nedeni de o zaman Semiha Yankı’nın “Memleketim” şarkısını üzerinde Türk bayrağı motifli bir elbiseyle söylemesini tiye alan bir kapak yapıyorlar. Bunun üzerine dergi kapatılıyor. Ama askeri darbeler döneminde bir yayının başına bir şey gelmesi, hele böyle bir sirkülasyon içinde, bence çok anlaşılır. Dediğim gibi, Gırgır’ın politik duruşu bayraklaştıran bir tarafı yoktu. Zaten bu nedenle Gırgır’ı sağcılar da solcular da okuyordu, hem de en şiddetli çatışmaların olduğu dönemlerde.

» Diğer yandan bugünkü dergilere baktığımızda, siyasi çalkantıları ve tepkileri kolay atlatamadıklarına tanık oluyoruz. Son dönemde Gırgır, bir çizerin dine hakaret içeren bir karikatür çizmiş olması nedeniyle kapandı. Geçen günlerde bir başka dergi, yazarıyla yine “İslam’a hakaret” suçlamaları nedeniyle yollarını ayırdı. Neden bugün bu kadar kolay çözülüyor dergiler, dayanışma mı yok?
Bence çok büyük dayanışma var. Gırgır’a baktığımızda, onlar kendileri kapatma kararı aldılar. Bir dergi “Biz kapatma kararı aldık” dediğinde diğer dergiler onu savunamazlar. Ben Harakiri dergisini çıkardığımda buna benzer bir durum olmuştu. İlk sayıda ceza kesildi, herkes bize destek oldu ama baktım ki ceza çok ağır altından kalkılacak gibi değil, kapatmak zorunda kaldım.

» 6 yıl önce bu kadar şiddetli bir baskı ortamı yokken sizin derginin tepki alması da anlaşılır değildi, öyle değil mi?
Hiç bilmiyorum. Bize şöyle bir tebligatname geldi: Türk halkını tembelliğe ve maceraperestliğe teşvik ve evlilik dışı ilişkiye özendirme. Çok komik bir gerekçeydi.

» Söyleşimizin başında karikatüre ilgi duymanızın gerekçelerini dinlerken sizin döneminizde şimdiki kadar imaj bombardımanı olmamasının, hayal gücüne etkisi açısından bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı olduğu sorusu aklıma geldi. Sizce hangisi?
İmaj bombardımanının hayal gücünü bir tür kas gibi geliştirdiğini düşünüyorum ben. Çünkü çok farklı imajlarla karşılaşan zihinler birçok farklı bilgiyle, ürünle karşılaştıkça onları topluyor ve bunların hepsi zihin için malzeme oluyor. Bu malzemeler toplandıkça o zihnin kasları gelişiyor. Bence büyük bir avantaj. Ama şöyle bir yanılgı var, sanki eskiden daha az imaj bombardımanı varmış gibi. Öyle bir şey yok. Örneğin insanlar hep dizi modasının başladığından yakınıyorlar. Halbuki ben çocukken de öyleydi. 4. Murat dizisi fenomeni vardı. Bir tane kanal olduğu halde, şu an hakkında konuşulan diziler kadar dizi çeşitliliği vardı. Hacı Arif Bey , Üç İstanbul dizileri sadece TRT’nin dizileriydi. Çok orijinal , şimdi cesaret edilmeyecek tarzda diziler de vardı, örneğin 8 Sütuna Manşet. Bu dizi, bir gazeteyi anlatıyordu ve o gazetede kısa saçlı bir gazeteci kadın vardı. Benim şu an Hürriyet gazetesine çizdiğim Ece’nin benim bilinçaltımdaki rol modellerinden bir tanesidir.

Ayrıca, şimdiki çocukların maruz kaldığı imaj bombardımanı yaratan basılı yayınlar da vardı. Şimdi nasıl sürekli haber sitelerini takip ediyorsak, o zaman da radyo dinlerdik. Demek istediğim, bugün sadece mecra değişti. Çünkü insan her zaman kendisini meşgul edecek malzemelere ihtiyaç duyuyor.

artik-acinin-karikaturunu-ciziyoruz-264088-1.

» Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Toplumsal bir travma yaşadığımız gerçeği ortada. Bu psikoloji size ve sanatınıza nasıl yansıyor?
Eskiden çok komik ya da absürd konular olduğu zaman bunun üzerine bir şeyler yapılıyordu. Konunun kendisi komik olurdu. O komik konuların üzerine komik espriler bulunudu. Şimdi, ki ben bunu hayatımda ilk kez yaşıyorum- son 3- 4 senedir acıklı olaylar üzerinden karikatür çiziyoruz. Dünyada böyle bir şey yok. Bombalı saldırı oldu diye karikatür çizilir mi, artık bunu yaşıyoruz. Bombalanıyor bir yer, hepimiz üzülüyoruz karikatür çiziyoruz; birisi öldürülüyor, karikatür çiziyoruz. Karikatürün doğasında olmayan şeyler bunlar. Karikatürlerimiz hüzünlendi, insanlar bakıyor ve tüylerim diken diken oldu diyorlar, gözlerim doldu diyorlar. Eskiden "amma komik" ya diyorlardı. Gülmekten karnım ağrıyor’dan, tüylerim diken diken oldu’ya geldiysek eğer, ortada çok enteresan bir durum var demektir. Karikatür, bu ülkenin koşullarıyla yeni bir form içinde evrilmiş oldu. Umarım çok uzun sürmez, tekrar eskisi gibi güldürme niyetiyle çizebiliriz.