Orhan Gencebay’ın ‘Aşkı Ben mi Yarattım?’ filmin üzerinden 36 yıl geçti, toplumsal eşitsizlik ve nedenleri değişmedi ama dünya inanılmaz bir hızla değişirken bu olgulara bakış açıları epey değişti

Artık batmasa da olur mu yani?!

Mayıs 2008’deki bir yazıda muhalif müzik ve Orhan Gencebay’ın oynadığı Aşkı Ben mi Yarattım? (Yön: Şerif Gören, 1979) adlı filmden söz etmiştim: Uzun ve çileli bir sürecin sonunda müzik piyasası tarafından keşfedilip ünlenen Orhan gazino patronlarının tekliflerini reddeder, o parası olanlar için müzik yapmayacaktır, amacı bedava halk konserleri vermektir. Yaşam ve üretim alanının iktidar kurumlarıyla ters düşen Orhan, ilk halk konserinden hemen önce patronun adamları tarafından elleri kırılarak cezalandırılır ama bu onu yıldırmaz, kanlı elleriyle sahneye çıkar, ‘Yazıklar olsun!’ diyerek başlar şarkısına...
Şerif Gören-Orhan Gencebay ikilisi 1979’un dünyasında bir arabesk film üzerinden hem toplumsal düzenin anti-kapitalist bir eleştirisini yapıyordu hem de 1973’te Şili’de Santiago Stadyumu’nda darbecilerin dipçikleriyle elleri parçalanan, yine de kanlı elleriyle gitarını çalıp devrimci şarkılar söylemeyi sürdürünce öldürülen Victor Jara’yı anıyorlardı.

OLGULARA BAKIŞ DEĞİŞTİ
Filmin üzerinden 36 yıl geçti, toplumsal eşitsizlik ve nedenleri değişmedi ama dünya inanılmaz bir hızla değişirken bu olgulara bakış açıları epey değişti. Mesela 1979’da Jara göndermeli muhalif filmlerde oynayan, çoğunluğu fakir hayranlarını “Batsın bu dünya!” ve ‘Hor görme garibi” diyerek peşine takan Orhan Gencebay, Kasım 2015’te “Sanat katiyen muhalif değildir” dedi: “Sanat katiyen muhalif değildir. Sanat sevgi, saygı, hoşgörü, empati, sempati, mutluluk, güzellikleri anlatır. Sanatın amacı budur.”
Orhan Gencebay bugün iktidar kurumlarıyla öyle tuhaf ilişkilere girmiş durumda ki, sanatın çiçek-böcek edebiyatı yapması gerektiğini söylemekle kalmıyor, ‘Akiller Heyeti’yle ilgili bir soruyu yanıtlarken yöneten-yönetilen ilişkisine dair görüşleriyle siyaset bilimine de ilginç katkılarda bulunuyor: “Bir gün rahmetli Turgut Özal’la Cumhurbaşkanı olduğu dönemde sohbet ederken o dönem aldığı bir karara karşılık ‘Acaba bu kararı neden verdiniz? Söylemeniz mümkün mü?’ diye sordum. Özal, bir kahkaha attı ve ‘Benim bu kararı niye verdiğimi ancak bir Reis-i Cumhur anlar’ dedi. Bakın bu son derece önemli. Demek ki o makamda bilgiler de farklı, her şey farklı, o kararı o makamın yapısına göre veriyor. Biz, o makamda olmadığımız için, Reis-i Cumhur olmadığımız için Erdoğan’ı anlayamayız. Bütün bilgiler onlarda. Biz televizyonda duyuyoruz ve ona göre ahkâm kesiyoruz. Yanlış yapıyoruz.”

‘PATRONUN BİR BİLDİĞİ VAR'
Aslında Gencebay farkına varmadan şunu söylüyordu: Gazino patronu deyip geçiyoruz ama o makamda her şey farklı. Yoksa adam gazinosunda sahneye çıkmayan şarkıcıyı niye öldürtmeye kalkışsın?! Varmış demek ki Orhan’ın ve fakir fukaranın bilmediği ama patronun bildiği bir şeyler...
İktidar hakkında bunu söyleyen iktidara bitişmiş demektir, bunlar kesinlikle ezilenlerin yanında duran birinin söyleyebileceği sözler değil... Aşkı Ben mi Yarattım?’ın şu final sahnesini böyle bir bitişme vesilesiyle hatırlıyor olmak ne fena: Konsere gelen işçileri, işsizleri, sokak çocuklarını, ev kadınlarını görürüz. O sırada patronun adamları kuliste yere yıktıkları Orhan’ın ellerini ezer. Orhan yine de sahneye çıkar, kanlı elleriyle sazını çalarak Batsın Bu Dünya’yı söylemeye başlar. Patronun adamları bu direnç karşısında son çare olarak Orhan’ı tüfekle öldürmeye çalışır ama genç kadın (Müjde Ar) araya girip kurşunları engeller, katillerse halk tarafından linç edilir. Orhan kanlar içindeki sevgilisini kucağında taşıyarak sahneden çıkarken film biter. Fonda görünmez bir halk korosu, bugün yetim kalmış o sözleri söylemektedir:
“Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
Kaderin böylesine yazıklar olsun!
Her şey karanlık, nerde insanlık?
Kula kulluk edene yazıklar olsun!”